Günlerden birinde, bir krala iki harika şahin hediye edilir.
Kral, bu zamana kadar böyle ihtişamlı şahin görmemiştir.
Bu değerli kuşları eğitmesi için bir şahin eğiticisi çağırır.
Günler, haftalar, aylar geçer; şahinlerden birisi gökyüzünde asil bir şekilde süzülerek uçar.
Ancak diğer şahin, geldiği günden beri üzerinde bulunduğu daldan bir türlü ayrılmaz.
Kuş eğitmeni ne yaparsa yapsın bir türlü uçurmayı başaramaz.
Bunun üzerine kral, ülkedeki pek çok şahin eğiticisini seferber eder,
Ama yine de, kimse bu şahini uçurmayı başaramaz.
Sorup soruştururlar; başka eğitmen kaldı mı diye…
Tek bir kişi kalmıştır ve Kral onu çağırtır.
Kralın emriyle o eğitici de saraya getirilir.
Kral ertesi gün uyandığında camdan bakar.
Bir de ne görsün; her iki şahin de muhteşem bir şekilde uçmaktadır.
Gözlerine inanamaz…
Koşar adımlarla eğiticinin yanına gider ve;
"Nasıl başardın bunu? En az 10 eğitici geldi başaramadı. Sen nasıl yaptın?.." diye sorar.
Eğiticisi sükûnet içinde cevap verir:
"Çok basit ve kolay oldu Kralım. Sadece kuşun üzerinde durduğu dalı kestim…"Kıssadan hisse mi?..İki boyutla bakalım.
Birincisi, eğer eğitmen isek;At gözlüğü takarsak çok boyutlu göremeyiz.
Yanlış noktada çözüm arar debelenir dururuz.
Dikkat edin hikayemize,
Eğitmenlerin hepsi şahine odaklanmışlar.
Dalı ve dal kesilince şahinin uçmak zorunda kalacağını görmemiş/düşünememişler bile…
Aklını kullanmak deriz ya,
Analitik/çok boyutlu ve çözüm odaklı olabilirlik bambaşka bir özellik.
Onlarca eğitmen aynı şeye odaklanmışlar ama büyük resmi görememişler…
Farklı ve bütüncül bakan sonuncu eğitmen için ise çözüm kolay olmuş.
Belki de, sadece bir balta darbesiyle…
İkincisi ise, eğer şahin isek;Dalın kesilmesini beklememek ve cesaret göstermek ve uçmak.
Halbuki bir defa kanat çırpsa; uçacak ve derin maviliklere süzülecek…
Ama korkuyor,
Taaa ki; altındaki dal kesilip mecbur kalana kadar…
Bu arada, hani bir ayet var ya;"…Sizin için şer görünen hayır, hayır görünen şer olabilir…" diye…
Aynen onun gibi;
Burada dalın kesilmesi ilk bakışta şahin için şer gibi görünse de, onun aslî refleksinin ortaya çıkması açısından hayır olmuştur.
Bir başka boyutla bakarsak; korkuları yenmek de böyledir,
Zorunda kalınca, yapamayız/yapamam/asla olmaz dediğimiz öyle şeyleri yapar/aşar ve beceririz ki!..
Bir diğer mesaj ise statükoculuğun insan yeti ve yeteneklerini nasıl dumura uğrattığıdır.
Kişiye/yere/pozisyona takılıp kalmak ve değişime kapalılık tıpkı şahinin bindiği daldan uçmaması/uçamaması gibidir.
Eğer sana hayat alanı sağlayan dal, senin gelişimini/inkişafını/ileri gitmeni ve hatta yükselmeni engelliyor ise;
"dal"a sadakat ve bağlılık ahmaklıktır.
Kimse kalkıp da, bu vefasızlık/ihanet veya nankörlük demesin.
Çünkü hayat, hareketli ve ileri doğru giden bir maceradır.
Unutmayın ki; hiç hata yapmayan hiçbir şey yapmayandır.
Dalda takılıp kalmak/dala sadık olmak/dalla bütünleşmek
"evimden çıkmam kimseden korkmam" korkaklığı ve tembelliğinden başka bir şey değildir.
Bereket ancak hareketle olur.
Atalarımızın da
"gezen çakal yatan aslandan iyidir" demesinin nedeni,
"rahmet-hareket-bereket" üçlemesinin nasıl olacağını göstermesindendir.
Son olarak;Bilelim ki; daldaki şahin bir şekilde uçmazsa, şahinliğini de kaybeder ve kafeslik kuşa dönüşür.
Öyle olduğunda ise kafesteki esaretine isyana hakkı bile olmaz/olamaz!..
Naçizane fikrim; hareketsiz/düşünmesiz/körü körüne inanç içinde kendimizi, yaptığımız kendi kafeslerimize hapsetmeyelim!...
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.