Rus işgali gündemden düşmeye ve ülkeler gerçek gündemlerine dönmeye başladılar…

Hemen her ülkenin ana gündemi Rusya'nın Ukrayna işgali idi.
Tüm dünya buraya odaklanmıştı.
İşgal, devletler ve halkların kişisel gündemlerinin önüne geçmişti.
Ama henüz bir ay dolmadan ülkeler rutinine dönmeye başladı.
Ama bir farkla;
Artan sorunlar ve rutine eklenen yeni ve büyük problemlerle…
Neler bunlar?
—Enflasyon,
—Enerji sorunları,
—Gıda temin ve tedarik sıkıntıları…

Bu üç sorun öyle bir hal aldı ve alacak ki;
Enflasyon, yani fiyat artışları, yani alım gücünün düşmesi ülke yönetimlerini ciddi sıkıntılarla karşı karşıya getirecek.
Zaten sıkıntı büyük ama daha da büyüyecek gibi…
Gelişmiş ülkeler bile kendi konsept ve ölçeğinde enflasyon sarmalının etkisinden kurtulamayacak.
Ekonomileri yönetmek zorlaşacak ve özellikle gelişmekte olan ekonomilerde alınan tedbirler pek bir sonuç vermeyecek.
Enerji ve gıdada temin/tedarik sıkıntısı daha da artacak.
Rahatlama beklenen yaz aylarında, ülkeler ters köşe olacak ve olumlu beklentiler sanki solacak gibi …

Rusya işgali nedeniyle Amerika ve Avrupa tarafından uygulanan yaptırımların Rusya harici ülkelerdeki yakıcı/yıpratıcı ve en basit rutine bile negatif etkisi yılın ikinci yarısında çok daha görünür hale gelecek.

Özellikle petrol fiyatlarındaki öngörülmezlik, doğalgaz konusunda Rusya kaynaklı belirsizlik bu iki kalemde ithalatçı olan ülkelerde iğneden ipliğe fiyat artışlarına ve dolayısıyla artan enflasyona sebep olmaya devam edecektir.
Adeta bir sarmal gibi kısır döngüye dönüşecek; biri diğerini tetikleyecektir.
Bu ise çok ciddi ve farklı sonuçlar doğurma ihtimali demektir.

Halklar homurdanmaya/yönetimleri eleştirmeye/enerjideki aşırı fiyat artışları ve gıdaya ulaşamama kaygısıyla agresifleşip orantısız tepkiler göstermeye başlayabilir.

Hal böyleyken de, Rus işgalinin gündemde ikincil hale gelmesi çok normaldir.
Kaldı ki; birilerinin planı da zaten bu şekildeydi.
Asıl varılmak istenen nokta işgalden ziyade, dayatılan/adeta zorla yaptırılan ve sonra da köpürtülen işgal nedeniyle uygulanacak yaptırımlarla oluşması öngörülen, sıkıntı içerikli ekonomik kompozisyondu.

Hadi söyleyin bana,
Hangi ülke, bu işgalle gelen yaptırımların sonuçlarından kendini azade kılabilir/kılabiliyor.
Mümkün değildi ve imkanı yok.
Almanya'sından İngiltere'sine, Çin'den Amerika'ya kadar en büyük ekonomiler bile yaptırımların etkisinden kendini koruyabiliyor mu!..

Bu arada işgal konusundaki gelişmelere de bakacak olursak;
Bir taraftan Polonya üzerinden Avrupa'yı tedirgin edecek sığınmacılar,
Diğer taraftan -sözüm ona- devam eden ateşkes/barış görüşmeleri,
Öteki yandan Zelensky'nin dünyaya yardım çağrıları ve göstermelik alkışlamalar ve saygı reveransları…
Yani havanda su dövülüyor,
Olansa olmaya devam ediyor.

Fakat şunu söylemek istiyorum,
Bu noktadan sonra, algı operasyonları Putin üzerine odaklanacak,
Putin'in psikoloji ve aklına yüklenilecek,
Eş zamanlı olarak da, Rus yönetiminde açık/gizli Putin muhalifleri hareketlendirilecek, hareketlenecek.
Çünkü işgalin maliyeti ve yaptırımların etkisi Rus ekonomisini yakmaya ve halka yansıyan sonuçları katlanılamaz olmaya başlayacak.

"Peki, bunları sen söylüyorsun da; Putin bunları öngöremiyor mu/öngöremedi mi?" diyecek olursanız;
Arkadaşlar,
Bazen kurulan oyunun farkında olabilir, öngörebilirsiniz,
Ve hatta, tedbirler bile alabilirsiniz.
Ama oyunu kuranlar daha güçlü/daha etkili ve daha belirleyiciyse, ne yaparsanız yapın; oyunun figüranı olmaktan kendinizi kurtaramazsınız.
Hem de, tasarlanan malum sonu bile bile, öngöre göre…
Putin'le ilgili durumu da, ben böyle düşünüyorum.

Sonuç:
Kimsenin kimseyi pek düşünmeyeceği, her ülkenin kendi derdine düştüğü/daha da düşeceği bir süreçteyiz.
Bu senenin ikinci yarısı ve 2023'de ülkelerin temel problematiği yukarıda söylediğim üç sorunla uğraşmak ve kendi derdine düşmek olacaktır.
Abarttığımı düşünmeyin; ülkeler ve halklar ölçeğinde dünya bir barut fıçısına döndü…

Türkiye'ye gelince;
Açıkçası iktidarın siyasetini/politika yapışını ve hatta diplomaside bugüne kadarki bazı yaklaşımlarını eleştirebilirsiniz.
Ama Rusya-Ukrayna krizi yaşanırken de, işgal başladıktan sonra da izlediği politikanın isabetli olduğunu düşünüyorum.
Akıl ve akılcılığın ön planda olduğu bir yaklaşım sergileniyor.

Eğer ki, yaklaşık son altı aydır sürdürülen ve doğru okuma/doğru adım şeklinde cereyan eden tutumu, değişen ve gelişen koşullar çerçevesinde doğru revizelerle devam ettirirsek; inanın, bu kriz/sorunlu süreç Türkiye için yeni imkanların doğacağı bir sonucu getirebilir.
Çünkü konjonktür ve coğrafya ülkemize bu fırsatı verecek önem ve özelliktedir.
Ki, görüp-gözlediğim ve an itibariyle ne yapacağı/yapmayacağı konusunda izlenim edindiğim Erdoğan'ın da, süreci doğru okuduğuna,
Rusya/Çin-Amerika/Batı denklemi ve bilek güreşinde, güç ve aklın kimde olduğuna ve iplerin kimin elinde olduğu noktasında farkındalığına,
Süreç farklı bir evreye girerken Türkiye'nin menfaatleri cihetinde en doğru konumlanmayı öngöreceğine,
Ve bunun için, kimlere yakınlaşıp kimlere mesafe koyacağının bilincinde olduğuna inanıyorum.
Umarım ve inşallah, ülkesel menfaatlerimizi maksimize edici bu duruş/konumlanış ve diplomasi, aynı istikrar ve öngörüyle devam eder.

Not:
Çin'de bir uçak düşmüş.
Belki tesadüftür ve söylendiği gibi "kaza"dır.
Ama Amerika Başkanı Biden'ın Çin Devlet Başkanıyla yaptığı görüşmenin ertesi günü olması ilginç geldi.
Acaba uçaktaki yolcular kimlerdi ki?..

Not-2:
Bu hafta NATO/AB ve G7 zirveleri var.
Amerika Başkanı Biden ve İngiliz Başbakan Johnson'un söyleyeceklerine iyi dikkat etmek lazım.
Ki, şuanda yaşanan sürecin fitili, geçen yılki NATO ve G7 zirvesinde Biden tarafından "Amerika geri döndü, Amerika artık masada…" diyerek ateşlenmişti.

Bakalım bu defa hangi sürece işaret edecek?..



Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
OGÜNhaber