Kaldı ki, coğrafyadaki belirsizlik, kimin kimi niçin vurduğunu bilmemesi, lejyoner paralı-sözleşmeli yabancıların Suriye'de acımasızca cirit atması rejim güçlerini ve halkı yeterince bezdirmiş ve ruhsal çöküntüye maruz bırakmıştı.
Şuana dek yaptığı üç harekatla da rejimi hedef almayan Türkiye'nin şehitler verdiğimiz Rejim saldırısı sonrasında hedefe doğrudan Rejim Güçlerini koyması coğrafya açısından en kritik sürecin başlangıcı oldu.
Türk kara ve hava güçleri, Suriye Milli Ordusu ittifak halinde saldırıya geçti.
Türk hava araçları adeta gazap yağdırıyor.
Küçük büyük hedef ayrımı gözetmeksizin vuruyor.
Rus Savaş muhabirinin basına da yansıyan beyanıyla söyleyecek olursak; "Motorsiklet'ler bile vuruluyor. Hiçbir ayrıntı ihmal edilmiyor"
Hal böyle olunca Rejim Güçlerinde büyük bir moral ve motivasyon eksilmesi ve psikolojik çöküş baş göstermiş halde.
Sahadan gelen ve ciddiyetine çok önem verdiğim bir tespiti paylaşmak istiyorum.
“İdlib bölgesinde iki gündür yapılan başarılı operasyonlar Rejim Güçlerinde gözle görülür bir yılgınlık ve çöküş başlatmıştır. Özellikle personel, silah, araç, malzeme ve mühimmat olarak verdirilen zayiat, Rejim güçlerinin pek çok yerleşim yerinde kontrolü kaybetmesiyle Rejim askerlerinin geri çekilmek ve gerekirse Türk unsurlara teslim olmak istedikleri ancak Rus unsurların engel olduğu; Rejim askerlerini bir arada tutmaya ve dağılmaya mani olmak için çalışmalar yaptıkları bilgisi alınmıştır”
Bu tespit ve bilgi askerlerimizin şehit olması akşamından sonraki iki güne dair.
Harekatın 29 Şubat gece yarısından sonra da hız kesmeden devam etiğini,
Hava kuvvetlerinin de devreye girdiğini,
Suriye Milli Ordusu dediğimiz ÖSO'nun sistematik şekilde ve yıldırım hızıyla ilerlediği,
Bugün itibariyle pek çok stratejik noktanın; havaalanı, silah ve mühimmat deposunun imha edildiği,
Üst düzey generallerin ve çok sayıda askerin etkisiz hale getirildiği,
Bugün-yarın Serakib ve Neyrab gibi M-5 ve M-4 karayolunun en stratejik noktalarının düşmesinin de an meselesi olduğu,
Ve Rejim Güçlerinin tank, top, silahlarını bile bırakarak geriye kaçtıklarını dikkate alırsak;
Başlayan psikolojik çöküş ve ümitsiz hal gün be gün artacak demektir.
Bu minvalde Türkiye olarak askeri harekata hız kesmeden devam etmeli ve hatta kapsam ve boyutunu daha etkili hale getirerek devam etmeliyiz.
Bunun yanında, "bizimle beraber olan Suriye halkı ve muhalif dost unsurlarla" psikolojik harekata da hız vermeli; Rejim Güçlerinin geri çekilip teslim olmaları konusunda her türlü zemini oluşturmalıyız.
Rejim içinde Rusya taraftarı, İran'cılar ve her ikisinden de memnuniyetsiz olanlar vardır.
Bu ihtilaf ve farklı yaklaşım sürekli kaşınmalı ve özellikle Rusya-İran karşıtları üzerine gidilmelidir.
Rusya'ya güvenmenin kendilerini kurtaramayacağı ve hatta Rusya'nın kendilerini yarım yolda bırakacağı telkini yapılmalıdır.
Bunun en bariz örneği ise şuanda yaşanan durumdur.
Türkiye her türlü Rus tehdidine rağmen harekatı başlattı ve hızla ilerliyor ama Rus unsurlar Türkiye ile karşı karşıya gelmekten sürekli kaçınıyor.
Ki, bu bölgede ülkemizle doğrudan çatışmak Rusların hiç istemeyeceği bir durumdur.
Hal böyleyken yaşanan kirli ve bulanık Suriye savaşında askeri boyut kadar "psikolojik harp"de büyük önem taşımaktadır.
Öncelikle Suriye güçlerine ve sonrasında ise Rus ve İran kamuoylarına savaşın türlü çeşit maliyetine dair algı bombardımanları yapılmalıdır.
Hatta petrol varil fiyatındaki ciddi düşüşün Rus ve İran ekonomisi ve dolayısıyla da halkın karşılaşacağı hayat pahalılığı ve alım gücü düşüşü oldukça kullanışlı bir enstrümandır.
Her iki ülkenin de petrol ve doğalgaza dayalı ekonomileri Suriye savaş maliyetine uzun boylu dayanamaz, dayanamayacaktır.
Zaten İran’da görülen sokak hareketleri benzeri bir durumun; "Türkiye, Ukrayna, Gürcistan gibi ülkelerle savaş istemiyoruz" şeklinde düşünce ve söylemlerle Rus sokaklarında görünmeye başlaması da oldukça manidar ve Rusların tahammülünün sınırda olduğuna işarettir.
Rejim Güçlerine Rusya'nın kendilerini ölüme gönderdikleri, kendi menfaatleri için kurban gibi kullandıkları ve Putin'in asıl maksadının Suriye ve Rejimi korumak olmayıp; bölgesel etkinliğine halel gelmemesi ve dolayısıyla da sahip olduğu "üs"lerin muhafazası olduğu anlatılmalı, gösterilmelidir.
Cumhurbaşkanı'mızın 5 Mart'ta yapacağı görüşmeye kadar TSK ve Suriye'li muhalifler yıldırım harekatını daha şiddetlenerek sürdürmeli ve Soçi mutabakat sınırlarına ulaşılmalıdır.
Böylelikle Türkiye'nin Ukrayna, Suriye'nin de Kırım olmadığı hatırlatılmalıdır.
Özetle Putin'le görüşmeye oturmadan önce sahada gerekli ve yeterli alan kazanılmalı; Rus oyunu bozulmalı ve Putin'e "had" bildirilmelidir.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.