girmenin feyzini yaşıyoruz ve biz de Bir Portre'de bu güzel ay’ı Portremize taşıyalım istedik.
Çok özel bir ay ve çok özel bir ibadet… İnsanlık tarihi kadar eski, insanın hilafetine yaraşacak denli kutlu, insandaki ilahi nefesi ortaya çıkaracak kadar mübarek bir ibadet…
En geniş anlamıyla, kulun kul olduğunu fark ederek, içindeki o engin güç sevdasına yenik düşmeden, haddini bilmesi demek olan “ibadet”in, hem bireysel, hem de toplumsal anlamda yansımasını ortaya çıkaran bir vazife…
Bedenler ve ruhlar ne için birbirini seçtiler, neden dünya gölgeliğinde bir çığlık kadar zamanı yaşamak üzere cennetten indirildiler, neydi dağlara taşlara yüklenmeyen sorumluluğun altına sokan onları? İşte bunları bir kere, bir kere daha düşünmeye fırsat olarak yaratılan bir nimet, bir fırsat dönemi…
Evet, bu ay bir fırsat ayıdır. Bir önceki yılın bu ay’ından bu yılın bu ay’ına erişmiş olanlar, öncelikle bu fırsat için binlerce kez şükür kapılarını çalmalılar. Allah, diriler için bu fırsatı idrak etmeyi ve nimetlerine şükretmeyi farz kılmıştır; çünkü, ne kadar az şükrettiklerini de hatırlatarak…
Uykudan uyanma ayıdır bu ay;
Zamanın kendine has bölümlenmesine uydurarak bünyeleri, uyunan saatlerde uyandırarak, dünyalık nasiplerin dağıtıldığı, enerjilerin yenilendiği evrensel bütünleşmeye davetiye çıkarır sahurlar… Cennetin tadını sunar iftarlar…
Dayanamam dediklerine dayanır, olmaz dedikleri olur, yapamam dediklerini yapar insan… Yeter ki Allah rızası için niyet etsin…
Allah rızası demek, Allah için demektir; Allah beğensin diye demektir, Allah ile sağlam bir iletişimin devamı gelsin içindir…Allah adına hareket etmek değildir, Allah adına kararlar almak değildir, Allah adına kulların ibadetlerine kabul ya da ret damgası vurmak değildir…
Oruç, kişiyi kendine çevirir öncelikle,
Kendiyle yüzleştirir,
Kendine ayna tutar,
Kendini gösterir…
Nefsiyle yüzleşen biri, kendine sözler verir… Tutmayı diler bu sözlerini bundan sonraki zamanlarında, alıştırmasını yapar bu fırsatla…
Sonra oruç; en yakınından başlamak üzere, insanlık ailesine yönelmesini sağlar kişinin; kimler vardır kendiyle birlikte Allah’ın nefesini paylaşarak yaşayan bu alemde onları gösterir… Kendiyle beraber, kimler ona emanet edilmiştir, Allah’ın takdir ettiği nimetleri nasıl paylaşacaktır ötekilerle, bunun alıştırmasını yapar…Kendinde olanı, ama her neyse, maddi, manevi tüm varlığını, tüm kapasitesiyle, sonuna kadar Allah için kullanabilecek midir, bunu sınar… Verdikçe tükenmediğini görmek için cesaret diler, çünkü vermek zordur nefis için, ama öğrenir ki imkansız değildir… Oruç bunu öğretir…
Oruç susturur insanı…
Zordur susmak, vara yoğa her şeye konuşmak insanlığın lanetidir sanki…
Oysa o güzel insan Hz. Muhammed, iyilik doğuracak bir sözü olmayanın susmasını tavsiye etmiştir: “Ya hayır söyle, ya sus…”. Peki, Ümmet-i Muhammed’den olduğunu her daim haykıranlar, bu sözü niçin yabana atar? Bunu düşündürür oruç insana, ya hayır söylemeyi ya da susmayı… Zamanla içini de buna göre ayarlamayı öğrenir insan, içinden geçirdiklerinin de hayır olması için çaba harcamanın değerini anlar… Çünkü içi neyse, dışı da o’dur insanın, küpün içinde ne varsa dışına o sızar…İçini iyileştirir insan oruçla, insan oruçla susar, zamanla oruca susar insan, susuzluğunu gidermek için oruç tutar, oruç da onu tutar…
Bu ramazan susmayı deneyin, Hz. Meryem susmuştu ve kurtulmuştu. Herkes konuşsa da siz susun, bakalım başarabilecek misiniz?… Tek bir şeyi başarabilerek çıkarsak bu kutlu zaman diliminden; muazzam bir kârdayız demektir.
Kur’an’ın çok okunduğu, akıllara ve gönüllere sirayet ettiği, Peygamberimizin gönül ikliminden nasiplenildiği bereketli bir ay diledikten sonra, haftaya yeniden buluşmak üzere sağlıcak ve bereketle kalın sevgili okurlarım.