Paralel Yapı’ya biat etmediği için yıllarca ailesi bir şehirde, kendisi başka şehirlerde çalışmak zorunda kaldı. Çünkü Emniyetteki Paralel ağırlık onu hep bir tehlike ve sıkıntı gibi görüyordu.
Bavulu elinde sürekli gezen bir müdür idi, adı nerdeyse... Gittiği bir şehirde bir yıl bile kalamadan başka bir yere gönderiliyordu.
Paralel Yapı’yla mücadele başladıktan sonra fark edildiler ve büyük illerde göreve getirildiler. Gayet güzel de hizmetler vermeye başladılar. Fakat bakanlıklarda ve yargıda olduğu gibi emniyette de hala kendini gizlemeyi başaran FETÖ mensuplarının asimetrik dezenformasyonu ile “paralelci” diye görevlerinden alınmaya çalışılıyor.
Eldeki delil ise bu sefer ailelerine pislik atmalar. Araştırıldığında böyle bir şeyler yok hatta tam tersi paralelcileri deşifre etmişler oldukları yerlerde ve takdirler almışlar üstelik.
Anlattığım olaydan sonra tam da dikkat çekmek istediğim nokta şurası ki; Emniyet, Yargı ve diğer bürokrasi içindeki “paralel” mensuplar farklı reflekslerle hareket etmeye başladılar. Bu süreçte kendilerini deşifre edip, mücadele edecek potansiyeldeki kişileri, eski alışkanlıkları gereği, “uyduruk delillerle” bir şekilde lekeleyip, adeta beyazı siyah yaparak devletin yanındaki ama kendilerine en büyük hasım gördükleri kişileri “paralelci” diye pasifize etme politikası izlemeye başladılar.
Yukarıdaki örneği gördük… O kişilerin çoğunu tanımamış olsam galiba ben bile inanırdım bu oyunlara!...
Mardin’de neler oluyor…?
Maalesef Mardin’de istenmeyen şeyler yaşıyoruz. Şehit veriyoruz, kayıplar geliyor. İçimiz yanıyor. Mardin Valisi, Emniyet Müdürü, 7. Kolordu Komutanı ne yapıyor?
Bölge sıkıntılı kolordu komutanından, Emniyet ise Validen şikayetler artıyor…
Ne oluyoruz beyler, Mardin’de ne oluyor… Sizlerin basiretsizliği bize şehit olarak geri dönüyor. Pasifliğin, küstahlığın, kaprislerin ve hatta gizli art niyetlerin bedeli şehit sayımızın artması olarak gelmemeli ve aksi takdirde bunun adına millilik denmeyeceği gibi başka bir kelimeyle ifade edilir.
Buradan sesleniyorum Mardin’e ivedilikle çözüm bulunmalı, derin ve titizlikle incelenerek müdahale edilmeli zira Mardin’de mücadele SUR gibi ilerlemediği kanısı var bende…
İllegal Yapılarla mücadele Koordinatörlüğü…
Ne acıdır ki Paralelle mücadelenin ciddiyetine hala tam vakıf olunmadığını görüyorum. Ve maalesef şu anda en tehlikeli sürece girmiş bulunmaktayız. Bu kalleş yapı PKK’dan daha tehlikeli nitelikle hareket etmektedir. Bunlar Türkiye düşmanı her oluşuma destek vermekte, katkı sağlamakta ve her yolu mübah saymaktadırlar. Ama asıl sıkıntı ise, bunu yapanlar hep yanı başımızda, aynı masada, yan odada, aynı işyerinde, aynı kamu görevlerinde şeklinde ifade edilebilecek pozisyondalar. Ve hala sureti haktan görünebilmekte hatta tam tersi suçlamalarla paralelle mücadeleyi yürüten ve yürütecek kişilik ve milliyetperverlikteki güzel insanları paralelci diye damgalayarak bu mücadeleyi zayıflatabilecek konumdalar.
Maalesef hain hala içerde…
Hala kapı kilit tutmuyor.
Hain hala Mardin’de, Sur’da, Cizre’de, Yüksekova’da…
Hain hala yargıda, emniyette, belediyelerde, üniversitelerde, maalesef TSK’da ve istihbaratımızda…
Hain hala polis, asker üniforması giymekte, yargı, emniyet, askeriye kimlikleriyle en mahrem noktalarda ihanetlerine devam etmekteler…
Cumhurbaşkanı çırpınıyor, sürekli dile getiriyor, talimatlar veriyor, çabalıyor; bu yapıyla mücadelenin önem ve hayatiyeti adına…
Başbakanımız kararlı son toplantılarda bunu daha çok hissetmek mümkün.
Ama devletin diğer mercileri, kurumları, yetkili kişileri gaflet, rehavet ve aymazlık içinde. Halbuki bu halleri ihanete eşdeğer nerdeyse…
Hala uyanmıyorlar “paralel” ihanetin devleti ne hale getirdiğine. Şehitlerimizin gelmesinin en büyük nedenlerinin başında terörle mücadele bölgesindeki “paralel” unsurların neden olduğuna…
Bugüne kadar gördüklerim, yaşadıklarım, duyduklarım çerçevesinde, şimdi yapılması gerekenlerle alakalı düşüncelerimi dile getirmek istiyorum.
Paralelle mücadele kısmı değil topyekün olmalıdır. Artık 81 ilde, devletin bütün kurumları koordine halinde bu mücadelede yeni bir evreyi başlatmalıdır.
Bir çok ile yeni Vali ve Emniyet Müdürleri atanmalı ama bu atanacak kişiler, gözünü budaktan sakınmayan, sözde değil özde ve icraatta milli nitelikte olmalıdırlar. Sırf partili diye korkak ve pısırık kişiler değil de bu mücadeleyi cesurca ve dirayetle sürdürecek “milli ve yerli” olmayı temel prensip ittihaz etmiş cesur yürekli kişiler olmalıdır.
Radikal bir tehlikeyle ancak başka bir radikal mücadele edebilir. FETÖ’de radikal ve derin nitelikli bir terördür. Buna karşı da bu örgütün terör radikalizmine karşılık verecek radikal cesareti sergileyecek zihni, kalbi ve iradi yapıya sahip kişiler gereklidir.
Belediyelere ivedilikle el atılmalıdır. Mesela Bursa belediyesi… FETÖ’nün en gözde şehrinin Bursa olduğunu herkes söylüyor, biliyor, dillendiriyor. Ama maalesef hala bir hareket yok, geçmişte Özel idare arazisini Paralel’e peşkeş çekmiş ve dönemin yetkilileri üniversitelerinin mütevelli heyetinde hala görevine devam ediyor… Acilen, hızla ve radikal bir şekilde zaaf ve acziyet göstermeden mücadele sistematik şekle dönüşmeli ve hızını artırmalıdır.
AK Parti’li belediye diye asla taviz verilmemelidir. Bilakis Partili belediye başkanlarının ve o ilin Parti başkanlarının bu mücadele için ekstra bir katkı, destek vermeleri, emniyet ve yargıyı hızla harekete geçirecek katkıyı sağlamaları gerekmektedir. Bu konuda rehavet içinde olan, pasif davranan ve daha ileriye gidip defans koyanlar AK Parti mensupları da olsa hemen değiştirilmelidir. Çünkü konu vatana ihanettir ve bu konunun tavizi olmaz, olmamalıdır.
17-25 Aralık sonrası büyük şehirlerden doğu ve güneydoğuya gönderilen kişilerin şimdilerde daha büyük bir tehlike arzettikleri görülmektedir. Acilen ve hemen bu kişiler görevlerinden alınmalı ve ilgili kanunlar çerçevesinde yargılanmaya başlamalıdır. Çünkü başka bir ile tayin asla ve asla çözüm değildir. Bilakis bu tayinlerle paralel unsurlara daha büyük tehlike arz edecek yeni alanlar yaratılmış olmaktadır.
Tayin, nakil, sürgün, görevde bırakan cezalar asla çözüm değildir. Çünkü kangren olmuş parmak kesilip asılmalıdır. Aksi takdirde eli kaybedebiliriz ki maalesef kangren ele ve hatta kola sirayet etmiş durumda görünmektedir.
Mahkemelerdeki FETÖ davaları için çok ciddi çalışmalar yapılmalı ve yargılamalar ivedilikle yapılmalıdır. Çünkü davalar ihanet-i milliye davalarıdır. İhanet davası da rutin muhakeme süreciyle asla işlemez ve işlememelidir. İhanetler mahkeme kararlarıyla da tescillenmeli, emsali olay ve hainlikler için emsal teşkilleri oluşturulmalıdır.
Defalarca yazdım, söyledim, anlattım; “Paralel Yapı” mensupları hala bakanlıklarda, belediyelerde, üniversitelerde nerdeyse tüm kamu kurumlarında hala görevlerine devam etmekteler. Görevlerinden alınmadıkları gibi, bir de muhtemel kendi yerlerine gelmesi gereken milli ve mücadeleci insanları “paralelci” diye yaftalamaktalar. Çıldırmamak elde değil… öyle şeyler işitiyorum ki; paralelin yıllarca mağduru olmuş ve son üç yıldır da mücadelenin içinde bulunan “antiparalel” kişilerle alakalı uyduruk ve yalan söylem ve belgelerle “paralelci” yaftası vuruluyor ki bunu yapan da hala görevde bulunan ve hatta karar süreçlerinde yer alıp kendini gizleyen gizli ve kalleş FETÖ’cüler ….
Hangi kuruma baksam hala 17-25 Aralık öncesi görevde bulunanlar hala duruyor. Daha önce FETÖ’nün tetikçisi olanlar hala yerinde ve ne gariptir ki “benden daha çok fetö düşmanı” gibi görünmeyi çok güzel başarabiliyor.
Yalçın Akdoğan uhdesinde oluşturulan koordinatörlük çerçevesinde oluşturulacak mücadelenin daha sistematik olacağına inanıyorum, inanmak istiyorum, ümit ediyorum. Çünkü bu “ayrık otu” misali ihanet şebekesine münferit mücadele kifayet etmez. Özellikle alınacak tedbirler verilecek mücadelelerle ekonomik damarlarının kesilmesi aciliyettir, muacceldir. Kamu ve özel alanda hızla ve şiddetle bunların ekonomisine el konulmalı ve hayatiyet katan can damarları kopartılmalıdır.
Umuyorum ve inşallah daha aklı selimle bu mücadeleyi yürütecek kahraman ve cesur insanlar görevlere getirilerek, paralelcilerin ters mantık taktikleri görülerek yeni süreç ve dönemde çok ciddi ve reel bir mücadele ve sonuç almalar olacaktır. Bu mücadele devletin beka mücadelesidir, hainlerin tasfiyesi ve cezalandırılması mücadelesidir.
Bu mücadele bundan sonrası için de örneklik teşkil etmeli , hain ve ihanet üzere olacaklara gözdağı ve uyarı niteliği taşımalıdır. Devlete uzanan el kesilmeli, kangren olmuş uzuv kopartılıp atılmalıdır. Ki bundan sonra böylesi hıyanete kimse niyetlenemesin. Niyetlenen de bedelin ne kadar ağır ödetildiğini görsün…
Son olarak, ömrüm vefa ettikçe bu mücadelenin içinde olmaya devam edeceğim ve devletimin milletimin yanında olacağım. Ne yaparım, yapamam bilmiyorum ama hiç olmazsa karınca misali “safım belli olur”.
Ben safımı seçtim ve Atatürk’ün söylediği gibi “Mevzubahis vatan ise gerisi teferruattır” diyerek kendimi özetlemeye çalışıyorum, bu vesile ile bir kez daha kendini pkk'lı gibi gösteren Fetö’nün kumpasçılarının benim üzerime oyunlar oynadığını biliyorum ve umurumda değiller. Zira tam 57 yaşındayım, bende gençliğimde belki her beşer gibi hatalar yaptım ve bedelini ödedim, Hamd olsun kimseye verilecek hesabım yok, Rabbim’e kavuştuğum gün onun karşısına çıktığım gün kul haklı ile gelmedim Yarab, Vatanıma ihanet etmedim, dinimin icaplarını beşer bir kul olarak aciz noktada da olsa yerine getirdim… diyebilmek tek hedefim. Bu nedenle Vatan hainleri beni korkutamadılar, korkutamazlar. Susturamadılar, susturamazlar. Bu yüzden boşuna bana tehdit oyunları oynamasınlar. Doğru birdir o yolda Rabbim’e kavuşacaksam ne mutlu bana.
Yeni Bir portrede buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun.