Zorlayıcı Diplomasi…
Türkiye bir süredir Doğu Akdeniz ve Yunanistan'la ilgili diplomasinin bu türünü kullanıyordu.
Nedir peki "Zorlayıcı diplomasi"..?
"Ulusal Çıkar ve Güvenlik sözkonusu olduğunda kuvvet kullanma refleksine dayalı ultimatom, zımni ultimatom, aşamalı baskı, dene ve gör gibi tekniklerle yaratılan fiili durum.
Temel mantık güç kullanılacağını göstererek rakibini seçim yapmak zorunda bırakmak.
Yani ihlali gerçekleştiren ülkeye karşı ölçülü bir güç kullanma tehdidini de içeren bir tepkinin oluşturulması durumu…”
Türkiye'nin bu tavrı doğru mu idi…
Evet.
Çünkü başka bir alternatif bırakılmamıştı.
Şimdi ise Soft Power (Yumuşak Güç) ve diplomasinin farklı enstrümanları kullanımda.
Kamu diplomasisi, resmi iletişim, arka kapı diplomasi vb. gibi adımlar.
Peki bu tutum doğru mu…
Bence bu da doğru.
Çünkü Zorlayıcı Diplomasi'de zamanlama, doz ayarlaması, süre ve süreç çok önemlidir.
Ki, Türkiye de Zorlayıcı Diplomatik mekanizmaları sahadan çekmeden; bir nevi beklemeye-dinlenmeye alıp farklı diplomasi, lobi ve formülleri tam zamanında devreye sokarak doğru bir adım attı.
Bu bağlamda "Oruç Reis" gemimizle ilgili yapılan "ricat-geri çekilme-geri adım-sinme-korkma" gibi yorum ve söylemlere bakacak olursak;
Bunların çok da iyi niyetli yorumlar olduğunu düşünmüyorum.
Hele de uluslararası ilişkiler ve diplomasi bilenlerce yapılıyor ise; siyasi tarafgirlikten başka bir şey gelmiyor aklıma.
Bir hatayı, yanlışı ve eksiği dile getirmek başka, toptancı şekilde "yanlıştır-doğrudur" yaklaşımı başkadır.
Konu özellikle diş ilişkiler ve politika ise; tamamen yanlış veya hepsi doğrudur demek çok mümkün değildir.
Dış politikada maceraperestlik hiç olmaz.
Ama kararlı, dik ve net duruş da şarttır.
Bu bağlamda; diplomasi enstrümanlarını "nerede, nasıl, ne kadar ve ne zaman" kullanacağını; hangi noktada bir diğerine geçmen gerektiğini iyi bilmek "Ulusal Çıkar ve Güvenlik" için hayati derecede önem arzeder.
Hal böyleyken Oruç Reis Gemisinin limana çekilmesiyle ilgili yorum yaparken çok dikkatli olunması ve bu diplomasi türlerinin hepsinin gözönünde bulundurularak sorumlu söz ve beyanda bulunulması şarttır.
Geldiğimiz noktaya nasıl geldiğimize bakınca;
Daha önceki kimi yazılarımda da söylemiştim.
Bazı "Uluslararası güç ve akıl" var ki; devletlerin bire bir iletişemediği, diplomasi yürütemediği ve hatta savaşın eşiğine geldiği taraflarla ilişki kurabiliyor, konuşabiliyor.
Ve hatta amir bir eda ile söz geçirebiliyor.
Bahse konu "Güç ve Akıl" elinde bulundurduğu askeri, ekonomik, teknolojik donanımla "arka kapı diplomasi"nin etkin ve belirleyici gücü olabiliyor.
Türkiye ve Erdoğan'ın da doğru strateji ve yerinde zamanlamayla bu "etkin ve belirleyici" güç ve akılla konuşup, istişare yaptığı ve bunun sonucunda zorlayıcı diplomasiyi beklemeye alarak "Sorunları diyalog yoluyla çözüme kavuşturmak niyetindeyiz" noktasına geldiği kanaatindeyim.
Çünkü o mahfillerin Almanya-Merkel, Fransa-Macron, Trump-ABD, Putin-Rusya gibi büyük devletler ve liderlerinin üzerinde bile, ciddi etkinlik ve söz sahibi olduğu düşüncesindeyim.
Yunanistan'ı saymıyorum bile…
Hal böyleyken; diplomatik dinamikler iç politik mülahazalarla izahtan vareste ve çok boyutlu bir denklemken; "yok efendim, madem dikleniyordun, kükrüyordun da; şimdi neden Oruç Reis Gemisini limana çektin…" söylemi , kısır bir iç siyasi çekiştirmeden ileri gidemez.
Basit, sakil, düşüncesiz ve düşünmesiz söylemden başka bir şey değildir.
Bence, muhalefetin daha ciddi, derin ve diplomatik aklı önceleyen, daha zeki, daha yolgösterici eleştiri ve tespitte bulunması hem ulusal çıkar ve hem de siyasi kabulleri açısından daha doğru olur.
Türkiye ve Erdoğan'ın son hamlesini geri adım veya durmak gibi algılayanlar olsa da; ben, akıl ve akılcılık barındıran, soğukkanlılık ve sağduyu içeren, diplomatik romantizm ve maceraperestlikten uzak, kazandırıcı bir hamle olduğu inancındayım.
Önümüzdeki günlerde sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.