Muhatap sadece Yunanistan mı..!

Malazgirt Zaferinin 949. Yıl dönümü kutlama programı,
Erdoğan konuşuyor;
"Türkiye, Akdeniz'de, Ege'de, Karadeniz'de hakkı olanı alacaktır.
Ne gerekiyorsa yapmakta kararlıyız.
Muhataplarımızı kendilerine çekidüzen vermeye davet ediyoruz.
Bedel ödeme adına karşımıza çıkmak isteyen varsa buyursun gelsin. 
Yaparız diyorsak yaparız.
Bedeli ne ise öderiz..."

Tarih 30 Ağustos 2020
Zafer Bayramı,
Harp Okulları Diploma Alma ve Sancak Devir Teslim Töreni,
Erdoğan konuşuyor;
"Biz ordusu olan bir toplum değil, bizatihi kendisi ordu olan milletiz.
Şimdi artık dünden daha gür bir sadayla düşmanlarımıza "Hodri meydan" diyoruz. 
Her karışı şehit kanlarıyla yoğrulmuş bu vatanda ödediğimiz bedelleri gayet iyi biliyoruz.
Bugün de girdiğimiz yolda her türlü bedeli ödemeye kararlıyız.
Asıl soru şu; acaba şu anda Akdeniz'de ve mücavirinde karşımıza dikilenler de aynı fedakarlıkları göze alabiliyorlar mı..?”

Dikkat edelim,
En önemli vurgu; bedelse bedel ama geri adım, pes etmek ve teslim olmak yok.
Konuşmalardaki muhatap sadece Yunanistan mı…
Değil.
Erdoğan "hodri meydan…" derken Yunanistan demiyor "muhataplarımız" diyor, "karşımıza dikilenler" diyor…
Biz bedel ödemeye razıyız; siz ödeyebilecek misiniz, diyor…

Tıpkı Erdoğan'ın gördüğü, gözlediği ve dile getirdiği gibi;
Karşımızdaki Yunanistan değil.
Yunanistan sadece bir figüran.
İpi tutanlar başka, oyunu oynatanlar farklı, oyun bambaşka…
Ve Yunanistan, oltada balık olmayı dünden kabul etmiş.
Erdoğan bu yüzden, Yunanistan'dan ziyade arkasındakilere sesleniyor ve "hodri meydan…" diyor.
O yüzden savaşsa savaş, bedelse bedel, diyor.
Çünkü bıçak kemiğe dayanmış halde.
Afganistan, Irak dendi,
Küresel ekonomik kriz dendi,
Arap Baharı dendi,
Suriye İç savaşı dendi,
Yemen, Somali, Afrika dendi,
ABD-Avrupa, Dolar-Euro rekabeti dendi,
Para, silah, savaşlar dendi,
Yeni Dünya Düzeni, Küresel Hakimiyet Savaşı, Yeni yüzyıl inşası dendi,
Dünyayı yöneten aileler ve ABD Derin Devlet refleksi dendi,
En önemlisi Çin ve Koronavirüs-Pandemi dendi,
Ve tüm bu gelişmelerle bir nevi "mıntıka temizliği" yapıldı ve zurnanın zırt dediği yer olan Doğu Akdeniz'de final oynanmaya başladı.

Herkes geldi, dünya burada…
Coğrafi olarak, yakın-uzak herkes Doğu Akdeniz’de.
Küresel Hakimiyetin nirengi ve mihenk noktası dedim, hep.
Artık aleniyet arzetmeye başladı.
Hal ve ahval böyleyken, savaşın merkezi ve bam teli Doğu Akdeniz'ken;  1577 km. sınırı olan Türkiye'siz bir oyun planı olur mu…

Türkiye "ben yokum bu savaşta…" dese bile; sizce Türkiye'nin olmaması  mümkün mü..?
Hala aleni, aşikar ve doğrudan saldıramıyorlar.
Yunanistan üzerinden ayar vermeye, dize getirmeye ve ehilleştirmeye çalışıyorlar.
Peki, biz bunun farkındayız da Yunanistan farkında değil mi, diyeceksiniz elbette…
Farkında evet, farkında…
Ama Yunanistan alışkın; kullanılmaya, tetikçiliğe, birileri adına çemkirmeye ve Türkiye düşmanlığı üzerinden kendini önemlileştirdiğini sanmaya…

19. Yüzyılda Balkan Savaşında da böyleydi, Anadolu'nun işgalinde de ve Kıbrıs'ta da…
Aynı Yunanistan…
Değişen bir şey yok, yani…
Tüm bu nedenlerden ötürü Erdoğan'ın sergilediği kararlılık, dillendirdiği bedel ve hodri meydan ilanı "o birilerine" açık mesajdır.

"Ordusu olan değil kendisi ordu olan bir milletiz, bedel ödemeye de hazırız, karşımızda dikilenler de fedakarlığa ve bedel ödemeye hazır mı, yaparız diyorsak yaparız, bedeli neyse öderiz…" diye "ölümüne kararlılık" serdeden sözleri, önemli ama çok önemlidir.
Adeta, "Yunanistan'ın arkasına saklanmayın ve Yunanistan üzerinden Türkiye'ye ayar vermeye çalışmayın. Doğu Akdeniz'de planlarınız "bizsiz" olmaz, olamaz. Gelin; bizimle konuşun.."  mealindedir.

Doğru bir çıkış, yerinde bir sesleniş ve isabetli bir meydan okuyuş…
Ama yeterli mi..
Hayır.
Bir yandan da "harpte hile caizdir" muvacehesinde oyunu iyi okumalı, oyunun kuralsızlığının bilinciyle davranmalı, akıl ve akılcılığı asla elden bırakmamalı, hasımlar azalmıyorsa bile aralarına ihtilaf sokucu manevralar yapmalı,

Bazen, düşmanın düşmanı dosttur felsefesiyle hareket edilmeli,
Yalnızlaşan/yalnızlaştırılmaya çalışılan Türkiye olarak "ne kadar güçlüyüz ve nasıl bir ülkeyiz ki; yedi düvel bir yana, biz bir yana.." demek yerine stratejik aklı ve ince diplomasiyi prensip edinmeli,

Kendimizi, gücümüzü, elimizdekileri ve karşımızdaki güç ve güçleri doğru, net ve soğukkanlı analizlemeli,
Dik ve net duruşun, meydan okumacılığın yanında aklı selimi asla kaybetmeyip; "savaş, masa, akıl" üçlemesini mutlaka ama mutlaka aklımızdan çıkartmamalıyız.

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.

OGÜNhaber