Modern Çağ'ın Kavimler Göçü ile karşı karşıyayız!..

(Yazı biraz uzun ama konunun önemine binaen sabırla okumanızı rica ediyorum)

Asya Hun İmparatorluğu.
Başkenti Ötüken,
Çin'lilere "Çin Seddi"ni inşa ettiren devlet.
Buna rağmen Hun'ları durduramayan Çin'liler farklı yol ve yöntemlere başvururlar.

Buna bir de, bir süre sonra başa geçen Hun hükümdarlarının yetersizliğini eklenince; Çin'in entrika ve etkisi sonuçlarını vermeye başlar ve Hun devletinin bütünlüğü bozulur.

Kuzey ve Güney Hunlar diye ikiye ayrılır.
Güney hunlar Çin hükümranlığını kabul eder.
Kuzey Hunlar ise bağımsızlığı seçer ve devlet de, kurarlar.
Ama Çin durur mu…
Güney Hunları boyunduruğu altına alarak etkisizleştiren Çin, Kuzey Hun Devletine de saldırır ve yıkar.

Bu durumda yapılacak tek şey kalmıştır; Batıya doğru yönelmek.
Öyle yaparlar ve belki de, farkına bile varmadan tarihin seyrini değiştirecek süreci başlatırlar…

Nedir bu sürecin adı?
Kavimler Göçü…
Tarih ne zamanı gösteriyor?
Milattan sonra dördüncü yüzyıl başları…

Kısaca tanımlayacak olursak, Kavimler Göçü;
Asya Hun İmparatorluğu'nun yıkılışıyla başlayan ve doğudan batıya bir dizi kavmin birbirini yerinden sürmesiyle devam eden büyük göç hareketidir.

Nasıl devam etmiş?
Yurtsuz kalan Hunlar Karadeniz'in kuzeyinden batıya doğru ilerliyor. İlerlerken de önüne gelen kavimleri de itekliyor.
Adeta bir "domino etkisi".
Nereye kadar?
Avrupa içlerine kadar…
Avrupa'daki hâkim güç kim?
Roma İmparatorluğu…
Bu büyük göç kasırgası neredeyse dört asır sürüyor ve Hunlar'la birlikte önlerine çıkan yirmiye yakın kavmi de Avrupa içlerine sürüklüyor.

Burada bir soru ve muhtemel cevaplarıyla konuya farklı bir bakış getirip, sonra bu göçün sonuçlarına bakalım.
Bir kavim/topluluk/millet neden göç eder?
Konuya dair kafa yoran bilim insanlarına göre hiçbir kavim keyfi olarak göç edip/yerini-yurdunu terk etmez.
Çünkü insan topluluklarının yaşadıkları yerleri terk edip geri dönmemek üzere ayrılmalarının toplum psikolojisi/ekonomik/siyasi/askeri açıdan ağır bedelleri olur.

Bugün lokal düzeyde gerçekleşen göçlerde bile bu bedelleri görüyor ve hatta yaşıyoruz.
Bu nedenle tarih boyunca toplumlar zorlayıcı nedenlerden dolayı göç etme ihtiyacı hissederken nedensiz şekilde yerlerinden oynamamışlardır.

Türklere gelince;
Ekonomik sıkıntılar, kuraklık, nüfus kalabalığı ve otlakların yetersizliği gibi, o devir ve koşullarda hayati öneme sahip faktörler etkili olmuştur.
Bunun yanında, bir de Türklerin "bağımsızlık" duyu ve dürtüsünü dikkate alırsak; Kavimler Göçü denen büyük olayın nedenlerini daha iyi anlamış oluruz.

Tekrar konumuza dönersek;
Bu noktaya gelen Hunlar, 375 yılında İdil/Volga nehrini aşarak batıya ilerleyişi hızlandırır.
Karşılarına çıkan Bulgarlar, Slavlar, Anglo-Saksonlar, Franklar, Gotlar, Vandallar ve Cermen kabileleri de mecburi şekilde göçe dahil olur.
Artık dünyanın kaderini değiştiren "yer değiştirme" hareketi tüm hızıyla devam etmektedir.
Dert-bela, artık Büyük Roma İmparatorluğu'nun başındadır.

Peki, bu esnada Roma İmparatorluğunun hal ve ahvali nedir?
—Dini mücadeleler devam ediyor,
—İç karışıklık ve ayaklanmalar had safhada,
—Ekonomi berbat,
—Halk ağır vergiler altında eziliyor,
—Üstelik, Sasani'ler gibi güçlü bir düşmanla uğraşmak zorunda…

Tüm bunlar olurken, bir de kuzey ve batı sınırlarından akın akın gelen bir göç var.
Bu yeni duruma dair imparatorluğun bir ezberi ve refleksi yok.
Ne yapacağını bilemez halde…
Hal böyle olunca yanlış tavırlar/tepkiler/uygulamalar başlıyor ve yanlış yanlışı doğuruyor.
Her geçen süreç, imparatorluğu daha da zayıflatıyor.
Hatta güçlendirmek için alınan önlemler/atılan adımlar bile daha beter sonuçlar doğuruyor.
Bunun sonucu imparatorluğu "Doğu Roma/Batı Roma" olmak üzere ikiye ayrılıyor.

Milattan sonra 300 ile 800 yılları arasında yaklaşık beş asır süren bu göçün kronolojisini burada noktalayarak ortaya çıkarttığı sonuçları paylaşmak istiyorum.
—İlkçağ kapandı Ortaçağ başladı,
—Batı Roma İmparatorluğu yıkıldı,
—Avrupa'da Feodalite/Derebeylikler rejimi ortaya çıktı,
— Avrupa'da yüzyıla yakın süren karışıklıklar ortaya çıktı,
—Avrupa'nın etnik yapısında değişimlere sebep oldu,
—Yerli kavimler ile Germen kavimlerinin karışması, yeni milletleri doğurdu,
—Özetle; dünya tarihinin seyri değişti…

Bu tarihi olayı neden mi anlattım?
Anlattım; çünkü modern çağın "Kavimler Göçü'nü" yaşıyoruz.
Güney Asya'dan; Afganistan/Pakistan/Bangladeş'ten,
Afrika'nın her yerinden,
Neredeyse, tüm Ortadoğu'dan…
Ama bu defa Avrupa hazırlıklı,
Çünkü Roma İmparatorluğunu yıkan "Göç" hikayesini iyi analiz etmişler.
Tarih kürsüleri çalışmalar yapmış,
Kısa-Orta-Uzun vadeli planları var.

Bu defa göçün ilk destinasyonu Türkiye/Anadolu…
Bu yüzden Avrupa ülkeleri "para verelim mülteciler sende kalsın" diyor.
Ama kalifiye olanları da seçip almaktan imtina etmiyor.
Biz neyiz peki; yığınak noktası…

Roma İmparatorluğundan farkımız var mı; hazırlıklı mıyız?
Hiç sanmıyorum!..
Peki Kavimler Göçü'nün sonuçlarından haberdar ve ders çıkartır halde miyiz?
Hiç sanmıyorum!..
Çünkü şehirlerimizde o dönemi anımsatır şekilde "getto"lar oluşuyor; mülteci mahalleleri kuruluyor.
Demografik yapı değişiyor.
Evlenmeler/kız alıp verme vb. gibi durumlar yüzünden etnik farklılaşmalar oluşuyor.

İlerde, önü alınmayacak karışıklık riski kapıda,
Gerek bahsettiğim coğrafyalarda görülen iç karışıklıklar/çatışmalar/savaşlar/kötü giden ekonomik koşullar sebebiyle gelenler ve gerekse de ülkemize gelen mültecilerdeki hızlı doğum oranları nedeniyle mülteci sayısı her geçen gün artıyor.

Avrupa adeta Kavimler Göçü'nün intikamını alıyor.
"O dönemde, atalarınız Hunlar yüzünden o sıkıntıları yaşadık, bugün de sıra sizde…" dercesine…

Peki Türkiye ne yapıyor/yapmıyor ve ne yapmalı?..
—İvedilikle bir "Göç ve Mülteciler Bakanlığı" kurulmalı,
—Konuya müdahil ve ilgili kurumlar/kişiler/fikri ve bilgisi olanlar bir araya getirilmeli,
—Kısa-Orta-Uzun vadeli plan ve projeksiyonlar yapılmalı,
—Demografik yapı/evlilikler/doğum oranları behemehal ele alınmalı ve bir sisteme bağlanmalı,
—Sınır güvenliği en güçlü şekilde sağlanmalı ve sınırdaş ülkeler uyarılmalı,
—Ümmet/din birliği/dindaş/soydaş yaklaşımının getirdiği plansızlık bir plana bağlanmalı,
—Avrupa ve ABD ile konu kesin ve keskin biçimde konuşulup; kati ve kesin anlaşmalara bağlanmalı; aksi takdirde, gelen mültecilerin ana isteklerinin Avrupa olması hasebiyle; bariyer olmaktan vazgeçileceği açık ve net bir dille bildirilmeli,
—Mülteci olayı, hem muhalefet ve hem de iktidar için, iç/dış politik malzeme olarak asla kullanılmamalı,
—Doğrudan, Milli Güvenlik Sorunu olarak ele alınmalı; iktidar ve muhalefetin ortak yaklaşımı olan bir "konsensüs/devlet politikası" oluşturulmalı,
—Kurulacak bakanlık maharetiyle, başta tüm kamu kurumları olmak üzere; halkımızın da dahil olacağı ortak bir söz ve eylem birliği sağlanmalıdır.

Aksi takdirde;
Zihin ve düşünce kimyamızı bozan güncel siyasetin şehvetiyle hareket edip; ülkenin/devletin/milletin/çocuklarımızın geleceğinin en büyük riski olan sorunu es geçmiş olacağız.

Kavimler Göçü'nün nelere mal olduğunu/neleri bitirip neleri başlattığını ve ortaya çıkarttığı sonuçları paylaştım.
Vebal çok büyüktür.
Gerisini siz düşünün!...
Sözlerimi kimse üstüne almasın ve alınmasın.
Çünkü muhatabım herkestir/her kesimdir/hepimizdir!..


Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.

OGÜNhaber