Zira yurda döner dönmez bakıyorum bütün sorunlarımız bitmiş, hatta Kılıçdaroğlu'nun Kemer Delikleri, yaklaşmakta olan 15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümünün bile 'nin önüne geçmiş. Bunu görünce bende yazmaya devam ediyorum tabiki işim bu efedim malum yazarız bizde...
Düşmanın, Vatanımıza dört bir sınırımızdan açmaya çalıştığı deliklerin, Kılıçdaroğlu’nun kemer deliği kadar önemi yok mu, sizin için…
Hemen herkesin ittifak ettiği bazı kavramlar vardır…
Bunlardan ikisi; “Yolsuzluk ve Adalet”,
Birbirinden oldukça farklı kavramlar,
“Yolsuzluk” kötü olmasıyla ittifak edilen,
“Adalet” ise, iyi ve istenen olmasıyla birlik oluşturan kavram…
İkisinin de, içerdiği anlam itibariyle karşıt ve taraf oluşta, toplumun hemen her katmanı müttefik.
Birine, bir kurum veya kuruluşa atfen, “yolsuzluk yapılıyor” söylemi akan suları durdurur.
Hiç kimse, “ama yolsuzluk da neymiş ki, basit bir şey” diye geçiştiremez.
Aynı şey adalet için de geçerli,
“Adalet istiyorum/istiyoruz” dendiğinde,
Hiç kimse, “aman be ya, olsa da olur, olmasa da…” diyemez.
Ama en tehlikeli şey; geniş tabanlı, kabul görmüş bu kavramları kargaşa, kaos ve siyasi amaç için kullanmaktır.
17-25 Aralık’da, devlete ve siyasi iktidara yönelik saldırı “Yolsuzluk” yazılı torbayla geldi.
O dönemde, “Algı operatörleri, komplo teorisyenleri ve onların dahili işbirlikçileri, Büyük Yolsuzluk Operasyonu” şekliyle saldırdılar.
Hedef ise; “Devlet’in dize getirilmesi, iktidarın yıkılması ve kaos" idi…
Yani bir yargı darbesi idi,
Yaptıkları ihaneti “Yolsuzluk” sosuyla servis ederek, asıl emellerini kamufle etmişlerdi,
Ağzını açıp, birilerinin gerçek niyetini ve yapılanın aslında “yolsuzluk” karşıtlığı olmadığını dile getirmek isteyenin;
“Sen yolsuzluğa karşı çıkmıyor musun, yoksa sen yolsuzluktan yana mısın,” diyerek ağzı kapatılıyordu.
toplumsal kılcalları harekete geçirecek söylemlerle gizli niyet, “ihanet” örtülüyordu.
“Yolsuzluk” diyen 17-25 Aralık’çıların asıl “Yolsuz” olduğu, aynı zamanda katil, cani, hain olduğu, 15 Temmuz İhanet gecesinde güneş gibi ortaya çıktı.
Şimdi ise; Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşüyle “Adalet” soslu bir oyun sergileniyor.
Şimdi de, ağzını açıp yürüyüşün arkasındaki gizli niyeti dile getirene,
“Sen adalet istemiyor musun,
Sen diktatörlüğe razı mısın,
Sen nasıl adalet’ten yana olamazsın” gibi genel-geçer ve itirazı mümkün olmayan, ama arkasında “büyük oyun”u gizleyen cümleler kuruluyor.
Cilacılar, parlatıcılar, yardakçılar, yancılar, Avrupalı ve ABD’li övücüler, içinde erik kurusu olanlar, siyaset yapamayan beceriksizler, muhterisler, istikbalini harici düşmanlarla tevhid edenler hayranlık uyandıracak şekilde bir arada…
Dillerde, “süslü, masum adalet” lafzı,
Beyinlerde art niyet ve günahı gizleme çabaları,
Beylik laflarla, “yürümek en doğal vatandaş hakkıdır derler”,
Tamam eyvallah yürü, kim tutar seni,
Ama benim de eleştiri hakkım var, bundan da kime ne,
İfade özgürlüğü bağlamında eleştirirsin bu “Adalet görünümlü sinsi yürüyüşü";
Yürüyenlerle alakası olmayan bile, “Yahu yürüsünler, ne eleştiriyorsun” gibi yapmacık demokratlığa bürünür,
“Muhalefetin iktidarı eleştiri yöntemidir, neden rahatsız olunuyor ki” derler, sorumsuz sorunlu kalemler.
Birisi çıkar; “Peygamber yürüyüşüdür” diyerek, dini ritüelli kutsama katar,
Eski AK Partili, bir kifayetsiz muhteris çıkar; "AK Parti’nin Adalet’le imtihanı” diyerek, eteğindeki taşları döker,
Yürüyenlerle müşterek zerre noktası yoktur ama; “Ben Kılıçdaroğlu’nun yalancı Adalet istemi yürüyüşüne bile, destek verecek kadar özgürlükçüyüm” gibi ukalaca küstahlık yapar,
“Ama MİT Tırları haberi de ne ki yahu, olan oldu, geçti bitti” diyebilecek kadar, aymaz vatanseverlik, aylak vatandaşlık ve sahte demokratlık yapmaktan imtina etmezler.
Yahu kardeşim,
“Her taraf olan bertaraf olur”.
Net olun, mert olun, yiğit olun,
Tv’lerden, gazete köşelerinden, “yapmacık demokratlık” yapacağına, git sen de katıl, Kılıçdaroğlu’nun “Pankarttaki Adalet” yürüyüşüne,
Yiyorsa diğer katılımcılarla omuz omuza yürü de, millet görsün kimin, ne ve kim olduğunu,
Var git, Abdullatif Şener gibi katıl ve sen de bin “kişisel istikbal ve ihtiras trenine”; millet görsün senin ne mal olduğunu…
Yahu “balık hafızalı”mıyız,
Gezi’nin “çevrecilik yaldızı” döküldü, niyet arkası pislikler ortalığa saçıldı,
Dersaneler kapatılmaya başlandı, Gülen okullarının eğitim yuvası olmadığı ortaya çıktı,
17-25 Aralık’ın “yolsuzluk” libası yırtıldı, içindeki “ihanet fahişesi” göründü,
MİT Tırları olayı aydınlanıyor, hangi “Adaletsever”lerin ihanete perde olduğu görünmeye başladı,
Yahu 15 Temmuz oldu, “Çakı bile taşımayan, karıncayı incitmeyen” FETÖ’nün “Altın Nesli” çocuklarının hipnotize beyinlerinin “kriminal katilliği” ortaya çıktı.
15 Temmuz’u yaşamışlığa rağmen, hala nedir bu aymazlık,
Nedir bu bedhah’lık,
Nedir bu “Sahte Demokratlık” hevesleri,
Taaccüp içindeyim, şaşkınım, hayretlerdeyim,
Vatanı ve devleti uğruna canını feda etmiş 240 vatandaş için yürümezler,
Ama, Devlete her türlü komployu yapıp, devletin bekasına kastedenler için “Adalet” diye “Adalet”i lekelerler…
Bir kişinin genel adalet kültürü, kişisel hayatındaki adaletle özdeştir.
Bakın bakalım Kılıçdaroğlu’nun “Adalet Geçmişine”,
Deniz Baykal’a adaletine bakın,
Önder Sav’a adaletine bakın,
Koltuğu tehlikede gördüğü an; “kapının önüne koyarım” söylemindeki adaletine bakın,
Kısaca; CHP içindeki yönetsel adaletine bakın…
Son beş yıldır ülkede oyun içinde oyun kuruluyor ve oynanıyor,
Soft kavramlı dillerce, sert ve hain saldırılar yaşanıyor,
Vatan evlatları şehit oluyor, gazi oluyor,
Dört koldan saldırıya maruz haldeyiz.
Peki, bu “Adalet Fantezili Adam”, bırakın yürüyüş düzenlemeyi; bugüne kadar tüyünü oynatmış mı,
Bu olanlara isyan etmiş, sokağa çıkmış mı,
Şehit ve gazi yakınları için Çukurambar’dan CHP Merkezine kadarcık bile yürümüş mü,
Soruyorum, söyleyin…
Bir adım mesabesinde ne yapmış,
Koskocaman bir, “Hiç bir şey”…
Ama biz, “yürüyen adam Kılıçdaroğlu”nun kemer deliğini tartışabiliyoruz,
TV kanalları, “Kılıçdaroğlu yürüyüş esnasında kemerine bir delik daha açtırmış” haberi yapıyoruz,
“Kemerdeki bir delik acaba kaç kilo vermeye tekabül eder” gibi Kılıçdaroğlu’nun “kilo bekasını” tartışabiliyoruz,
Kılıçdaroğlu ne yiyor, ne içiyor, yürüyüş enerjisini neye borçlu gibi konuları “beka”sallaştırabiliyoruz.
Adalet kisveli yürüyüşüyle neyin kamufle edildiğine neden parmak basmıyorsunuz,
Adalet, adalet derken adaletin yok edilmesine neden parmak basmıyorsunuz,
Demokrasi, demokrasi derken demokrasinin kişisel suçlara kamufle edilmesine neden karşı çıkmıyorsunuz,
Neden, adaletsiz birinin “Adalet” arayışı yapmasının absürtlüğünü dile getirmiyorsunuz,
Neden bu Vatan’a; güzel eviniz, tarlanız, bahçeniz kadar bile değer vermiyorsunuz,
Vatan dört koldan saldırı altındayken, böylesi oyun ve oynaşın aptallığına neden dem vurmuyorsunuz…
Düşmanın Vatanımıza dört bir sınırımızdan açmaya çalıştığı deliklerin, Kılıçdaroğlu’nun kemer deliği kadar önemi yok mu, sizin için.
Haaaa…. Yok yok,
Unuttum pardon,
Sizin için Kemal’in kemer deliği ve ne kadar kilo verdiği meselesi, en asli “beka” sorunudur.
Bir sonraki Bir Portre yazımda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.