Mavi patikler, herşeyin hayırlısı ama en önemlisi; 'evladın hayırlısı..'

İhtiyar adam tapu dairesinden çıkarken sevinçliydi. 
Kendi kendine düşünüyordu;
– "Oh. Be..! ferahladım. Ölümlü dünya…" diye iç geçiriyordu.

Oturduğu evin tapusunu, çocuğunun üstüne yaptırmıştı.
Tapu dairesinde çıktıktan sonra  küçük bir lokantada öğle yemeğini yedi, vakit geçirmek için parklarda dolaştı.
Bir parkta Cem Karaca'nın şarkısı çalınıyordu;
"Allah Yar! Allah Yar..!"

Akşam yaklaşırken eve doğru yürümeye başladı.
Bir yandan da;
-"Biz öldükten sonra bir sürü işlemle uğraşması gerek. Ne diye eziyet çeksin yavrum…" diye düşünceler içindeydi.
 Oğlunun kendisini neredeyse zorla doktora götürüşü aklına geldi.
Israrına anlam verememişti.
-"Demek ki, babasının sağlığına çok önem veriyor; benim oğlum,
Sağlığıma verdiği önem kadar, ziyarete gelmeye de önem verse ya..!"
 diye, içinden ince bir sitem geçirdi.
Çünkü çok özlüyordu, onu…

Bir an dalgınlaştı;
–"Gerçi, gelin bizle geçinmeye çalışmıyor ama…" dedi.
 Derin bir nefes aldı:
– "Boş ver canım, ne de olsa torunlarımın annesi. Eşine, çocuklarına iyi baksın da…"
Biraz da kendini teselli etmek için kendi kendine söylendi;
"…biz bu gün varız, yarın yoğuz…"

Evine yaklaşınca yine durgunlaştı:
– "Tapuyu oğlanın üzerine yaptığımı duyunca bakalım hanım ne diyecek..? Gelin gelip-gitmiyor diye biraz kırgın ama…"

Düşünceler içinde zili çalarken, güler yüzlü olmaya çalıştı ve kendi kendine;
– "Yook, iyi oldu canım. Biz ölünce oğlan rahat edecek, kötü mü..?" diye düşündü.

Hanımı kapıyı açtı. Gülümsemesini bozmamaya çalışarak;
– "Hanım, bu gün nasılsın bakalım..?"

Hanımı, elindeki çiçek suladığı kabı gösterdi;
– "Ne yapayım, bir iki çiçekle uğraşıyorum; yeşillik olsun diye…"

Adam eve girerken devam etti;
– "İnsan şehirde özlüyor çiçeği, yeşilliği.
   Eee…  köy gibi olmaz buralar tabii…"

Kadının durgun yüzünde acı bir tebessüm dolaştı;
– "Köy gibi olmaz değil mi..? Şimdi köyde olsak ne güzel olurdu." dedi.

İhtiyar adam, bir an yüzüne baktı hanımının;
– Sen köyü pek sevmezdin..!
   Geçen sene bir ay kalalım demiştim de; "Ben torunları özlerim." diye tutturmuştun.

Kadın, yüzünü çiçeklere doğru döndü;
– Ne bileyim ben, düşündükçe bunalır oldum buralarda.
İnsan çocukluğunun geçtiği yerleri, ağaçların altında, bahçelerde yürümeyi özlüyor.

İhtiyar Adam;
–"Allah Allah..!
   Tamam, hanım gideriz. Sen iste yeter ki…
   Hele havalar ısınsın biraz, gideriz."

Kadın;
– "Havalar kim bilir ne zaman ısınır.
    Beklemek şart mı..?"
Adam;
Yahu hanım, bunca yıllık eşimsin hala seni tam anladım diyemiyorum.
Bir gün köye gitmem diye tutturuyorsun, bir gün de hemen gidelim diye.
Hele bir dinle de, "bu gün ne oldu" anlatayım.
Kadın endişeyle baktı kocasına;
– "Ne oldu, oğlanı mı gördün..?"
Adam;
– "Yok canım nerden göreyim!
Koltuğuna oturdu, koynundaki tapu kâğıdını çıkardı ve;
– "Bu nedir biliyor musun?" diye sordu.
Kadın;
– "Hayırdır bey..?" Dedi.
Adam;
– "Hanım, yarın ne olacağı belli olmaz.
    Vademiz gelir de ölürsek, oğlumuz kapı kapı uğraşmasın diye, evin tapusunu onun üstüne yaptım."

Hanımının yüzünde acı bir gülümseme oluştu ama adam bunu mutluluk tebessümü sandı.
Kadın donuk bir bakış ve adamın anlam veremediği bir yüz haliyle fısıldar gibi söylendi;
– "Oğlumuz da bu gün buraya gelmişti, öğleden önce."
Adam şaşkın bir sevinçle;
– "Öylemiii, vay hayırsız..!
Demedin mi; "uzun zamandır niye gelmiyorsun, çok özledik" diye.
Bak hanım, Sen üzülmeyesin diye söylemiyordum ama "bizi unuttu", diye kızmaya başlamıştım.
Torunları da getirdi mi..?"
Evet, Murat'ı getirmiş.
O da "Sıkıldım, gidelim" deyip durdu, dedi kadın.
Adam;
-Vay kerata vay..! Akşam gelse de ben de görseydim.
Neyse, hayırdır; gündüz vakti niye gelmiş? diye sordu.

Kadın kapta su bitmiş olmasına rağmen ne yaptığını bilmez bir halde, çiçekleri sular gibi durarak masadaki kâğıdı gösterdi ve;
– "Şu kâğıdı getirmiş…" dedi.

İhtiyar adam, hanımının sesinde bir titreme hissetti ama emin olamadı.
Oğlunun geldiği haberinden kaynaklı sevinci kaybetmemeye çalışarak masadaki kâğıda uzandı.
Bir mahkeme kararı olduğunu gördü.

Yaşlı kadın kızaran gözlerini kocasının görmemesine dikkat ederek, eşinin kolundan tuttu ve koltuğa oturmasını sağladı, sonra tekrar çiçeklere doğru uzaklaştı.

İhtiyar adam, yakın gözlüğünü çıkardı ve kağıdı içinden yavaş yavaş okumaya başladı.
Aynen şöyle yazıyordu:
"Yaşı ilerlediği ve aklî muhakemesi yerinde olmadığına ve ekonomik varlığını idare ve idame edemeyeceği ekteki doktor raporuyla da tespit edildiğinden; taşınır ve taşınmaz varlıklarının resmi varisi oğlu Süleyman tarafından idaresine karar verilmiştir."

Resmi kâğıt, yaşlı adamın elinden istemsizce yavaşça yere kaydı.
Başını yere eğdi, hazin ve hüzünle kâğıda boş boş bakmaya başladı.
Hanımı, gözlerini sildikten sonra çiçeklerin başından ayrılıp yanına geldi.
Eşinin titreyen ellerini tuttu.
İhtiyar adam, oğlunun kendini doktora götürmekteki ısrarını şimdi anlamıştı.
Yüreğindeki sızıyı bastırmaya çalışarak;
– "Üç senedir uğramadık, köydeki ev ne haldedir, hanım..?" dedi.
Kadın;
– "Canım ne olacak, bir gün de temizlerim ben."
Adam;
– "O evde, dizlerin üşürdü senin."
İhtiyar kadın, daralan göğsünü hafifçe bastırdı, "Yüreğimin üşümesi daha kötü" diye düşünüp:
– "Merak etme bey, üşümem… üşümem…" dedi.
Adam;
– Yarın mı, gidelim diyordun..?
– "Sen bilirsin bey" dedi, kadın.
Adam;
– "Eşyaları bir taksiye atarsak, son otobüse yetişiriz."
Kadın;
– "Olur. . Köyde zaten iyi kötü eşya var, ben hemen hazırlanırım."
Adam, boğazında düğüm olmuş bir hıçkırıkla ve içi yanarak;
-"Hazırlan hanım, hazırlan…
 Şu kağıdı da, tapuyla beraber masaya koyuver, oğlan gelince kolayca buluversin..!"
 der.

İhtiyar adam bir yandan da içinden ve derinden düşünüyordu;
"Dünya Fani, Allah Yar..."

Kadın, birileri gelmeden gitmek ister gibi telaşla hazırlanıyordu.
Giysileri bir çantaya tıkıştırdı.
Fotoğrafları duvardan toplarken oğlununkine baktı ve aldı. Bir an düşünüp, çantaya koymaktan vazgeçti.
Masadaki kâğıtların üstüne ters olarak bıraktı.
En son duvardaki bir küçük patiği aldı, öptü.
Bu, büyük torununa ördüğü ama küçük gelmeye başlayınca hatıra olarak sakladığı mavi patiklerdi. Çantaya, fotoğrafların üstüne yerleştirirken, mavi patiklerin üstüne düşen gözyaşlarını yavaşça sildi..!

Aslında Kıssa'dan Hisse babında bir şey demek istemiyorum.
Ama bazı duyup işittiklerim içimi acıtıyor, üzüyor, kederlendiriyor.
Hatta kendi halimize  ve evlatlarımızın vefasına şükretsek de; maalesef yaşayanların haliyle hemhal olmadan, olamıyor insan…

İnsanız neticede…
Bana ne, denmiyor.
Aksi zaten insanî değil…
Ben sadece "Allah'ım ailem için sana hamd ediyorum" diyerek;
"Hayırlı ömür, hayırlı ölüm…
Ve en önemlisi "Hayırlı Evlat"…
Rabbimiz hiç kimseyi evladıyla imtihan etmesin…" duasını ediyorum.

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.

 

OGÜNhaber