1944'de, İkinci Dünya Savaşı biterken, Hitler ve Nazilerin mağlubiyeti kesinleşmişken Amerika'nın Bretton Wood kasabasında yapılan Birleşmiş Milletler Para ve Finans Konferansında doların rezerv para olması kabul edildi.
Neden?Çünkü savaşı bitiren gücün sahibi Amerika idi, böyle istedi ve onun dediği oldu.
Dolayısıyla doların sahiplerinin isteği oldu.
Böylece, "
Akıl ve Güç" elde ettiği inisiyatifi küresel bir görünürlük ve kurumsallaşmaya dönüştürdü.
Dünya iki safa bölündü; NATO ve Varşova Paktı süreci başlatıldı.
Özetle, para konuştu ve dünyanın ipini eline aldı.
Peki, o toplantıda başka ne oldu?25 yıl sonranın planlaması yapıldı ve temeli atıldı.
Yani, 1971'deki
Petrodolar sisteminin de taşları döşendi.
Peki, 1971'de aslında ne oldu?20 yıl sonranın,
Yani 1990'larda yaşanacak olan, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının temelleri atıldı ve taşları döşendi.
1990'larda Sovyetler Birliği'nin dağılması sadece çift kutuplu dünyanın bitişi miydi yoksa o zaman da, başka bir şeylerin temeli mi atıldı?
Aynen öyleydi ve bugünlerde yaşadığımız büyük değişim/dönüşüm ve hatta belki de dünyanın yaşadığı en büyük ve kapsamlı "Yeni Düzen"in, temelleri atıldı.
Çok basit bir örnek size,Bugün hedefe koyulan Çin'i, dünyanın üretim merkezi haline getirecek gelişmeler tam da bu süreçte başladı.
Sizce, tesadüf mü idi?..Bunları neden anlattım?Arkadaşlar,Düzen kuran
"Akıl ve Güç" sahipleri,
Yani, paranın/doların sahipleri, bir hamle yaparken çok boyutlu/çok sonuçlu ve uzun vadeli projeksiyonla hareket ederler.
Yani demem o ki; insanlar/devletler mevcut hamle ve sonuçlarıyla ilgilenirken veya baş etmeye çalışırken, onlar bu hamlenin 20-30 ve hatta 50 yıl sonraki sonuçlarını öngörmeye odaklanırlar.
Düşman hedefleri de onlar oluşturur ve büyütür. Düşman hedefi yok edecek olanları da onlar oluşturur ve saldırtır.
Planları matruşka gibidir; tam çözdüm dediğin anda öyle bir detay ortaya çıkar ki; aslında hiçbir şeyi çözmemiş olduğunu fark edemezsin bile…
Hatta tam da onların istediği konuma gelmiş olursun.
Daha önceleri de demiştim,Bir taşla iki kuş değil; beş-on kuş vurmayı hedeflerler ve emin olun; vururlar da…
Çünkü bugüne dek başardılar bunu…
Şimdi, asıl sorulması gereken soru şu;Peki, Pendemi'yle birlikte görünürlük arz eden ve başta ekonomi olmak üzere; gıda/enerji/barınma/lojistik vb. gibi hemen her alanda görülen krizlerle ve yaşanan/yaşatılması muhtemel olan sıcak savaşlarla neyi ve hangi zaman dilimini hedefliyorlar?
3-4 sene boyunca
"Yeni Dünya Düzeni" ve
"Yeni Yüzyıl" planını anlatan yazılar yazarken, bu iddia/tespit ve düşüncelerim, sanıyorum ki; pek çoklarımıza, oldukça ütopik ve biraz da paranoyakça geliyordu.
Hatta yazılarım üzerinde sohbet ettiğim pek çok arkadaşımın, söylediklerim karşısında sessiz kalsa da, içten içe
"yapma be abi; bunlar fantastik ve sadece Amerikan filmlerinde görülecek şeyler" dercesine bir düşünüşte olduğunu fark ediyordum.
Ama bakın; oldu…
Oluyor ve inanın olmaya da devam edecek…
Çok zaman önce değil,
Daha iki sene önce,
"Çin'in bugünkü hal ve gücüne bakıp da aldanmayın. Çin, Amerika'nın rakibi olamaz.Aslında Çin de, Amerika'nın sahibi olanların kontrolündedir,Görünüşe aldanmayın ve asıl görünmeyene fokuslanın" diye defalarca söyledim.
"Vay efendim Çin, Amerika'nın hegemonyasına son verecekmiş de,Yok efendim, artık Amerika tek egemen ve belirleyici olamayacakmış da,Canım efendim, doların hakimiyeti/rezerv para olması son bulacakmış da…"Daha neler neler…
Yazıldı/söylendi/yorumlandı durdu.
Dar düşünceler, dar görüşler…
Şimdi bir adım daha ileri gidiyor, yeni bir tespit ve iddiada bulunuyorum.Bugünden devamla 2-5 sene içinde Çin/Rusya ve Hindistan'la ilgili olacaklara bakın ve iyi takip edin.
Neler ihtimal dahilindedir?Sıcak çatışmalar da dahil; başlarına çok farklı olay ve musibetler gelecektir.
Bu ülkelerden yeni ülkeler doğacaktır,
Ekonomik ve siyasi olarak güç kaybedeceklerdir.
Sahip oldukları avantaj ve kozlar önemsizleşecektir…
Bu beş yıl içinde, inanın öyle şeyler olacak ve yaşanacak ki;"Vay be, dünyanın fabrikası koskoca Çin ne hale geldi,Avrupa'ya bile kafa tutan Rusya'nın haline bakın,Hindistan'ın bu durumda olacağını kim tahmin ederdi…" gibi, sözler edecek/şaşkınlık ifadelerini duyacağız.
Yeniden,
"Akıl ve Güç" sahiplerinin
"Yeni Düzen" planı ve bundan sonraki sürece gelirsek;
Hani, biz diyoruz ya zaman zaman; 2023-2053-2071 vizyon ve hedefleri diye,
Vizyonumuz dediğimiz ve koyduğumuz bu hedefler, bizim için her ne kadar tarihsel bir nostalji ve söylemden öteye geçemese de; onların koydukları misyon/vizyon ve hedefler tıkır tıkır işliyor ve planları çerçevesinde emin adımlarla ilerliyor.
Arkadaşlar,1990'larda plan ve senaryosunu hazırladıkları ve 2020'de Pandemi olarak sahneledikleri
"Kontrollü Kaos" süreci önümüzdeki iki yıl boyunca artarak ve beterleşerek devam edecek.
Öyle ki; artık
"Akıl ve Güç" sahiplerinin tüm strateji ve taktikleri; tüm savaş ve kriz enstrümanları sahneye sürülmüş vaziyette…
Deprem sonrası yapılan tespitlerde yıkılacak binalar işaretlenir ve tüm makine ekipmanlarla en kısa sürede topyekûn bir yıkım başlar ya;
Aynen onun gibi; Pandemi depremiyle sarsılan dünya, şimdi topyekûn bir yıkım sürecine girdi/yaşamaya başladı ve artarak yaşayacak.
2025'lerde tablo görünürleşmeye ve
"Yeni Düzen" somutlaşmaya başlayacak.
2030'lara gelindiğinde ise,
"Yeni Düzen"in ekonomik/coğrafi/siyasi ve askeri boyutlarıyla ete kemiğe büründüğünü ve vücut bulmaya başladığını göreceğiz.
İşte bu süreçten sonra,Haritalar, ülke sınırları ve yerel paralar önemsizleşecek.
Hangi ülke vatandaşı olduğunun bile pek bir önemi kalmayacak.
İnsanlar birbirine benzemeye ve benzer reflekslerle hareket etmeye yönelecekler.
Çünkü algı oluşturma ve operasyonları öyle bir hal alacak ki; inanışlar/zorunluluklar/gelenekler/kişisel karakteristikler/tüketim alışkanlıkları ve insan ihtiyaçları gibi konularda çok büyük değişimler yaşanacak.
Neden?Çünkü hedef, 2050'de t
ek dünya tek ülke yaklaşımının hakimiyet kazanmış olmasıdır.
Tekleştirme/tek tipleştirme ve dünyalılık ana fikirdir.
Başarılı olur mu olmaz mı; onu bilemem ama bugüne kadar başardıklarını görünce; başarma ihtimalinin de muhtemel olduğunu görebiliyorum.
Bu kısmı daha fazla uzatmayacağım.
Çünkü
"şuanda güncel dertlerden başımızı kaldıramıyoruz/insanlar perişan halde/millet açlıkla imtihana doğru gidiyor"; sen ise, kalkmış bize, 25 yıl sonraki dünyayı anlatıyorsun. Boş versene bunları…" der gibi düşünüldüğünü hissediyorum.
Haklısınız da,
Neticede insanız ve gün bugünkü gün, an şimdiki zamandır.
Bugünü aşamadan, yarına ulaşamayız doğal olarak…
Ama derim ki;Dünya büyük bir hercü merç oluş yaşıyor.
Bütün taşlar yerinden oynuyor ve yaşanan "Kontrollü Kaos"la küresel bir deprem yaşanıyor.
Bugünden yarına ve bir anda, her şeyin ve her yerin günlük güneşlik/güllük gülistanlık olmasını beklemeyin.
Özellikle söylemek istiyorum ki;İnsanlığın ve dünyanın bugün yaşadığı süreç, geçmişteki dönüm noktaları/kritik eşikler ve yaşanan değişim/dönüşüm doğuran kırılmalardan çok ama çok farklı…
Diyeceklerim şimdilik bu kadar,
Kafanızı daha fazla karıştırmak istemiyorum.
Allah ömür verirse ve eğer yazmaya da devam edersek; zaman geçtikçe ve yıllar içinde yaşananları gördükçe, yaşanacaklara dair düşünce/tespit ve öngörülerimi paylaşırım.
Hadi hayırlısı….Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.