O devirde Kıbrıs, başta Birleşik Krallık olmak üzere Avrupalılar için "Kral yolu" yani en büyük "ticaret güzergahı" idi.
O yıllarda İstanbul, Suriye ve Mısır arasında işleyen Türk gemilerine karşı saldırı üssü gibiydi.
Ancak Venedikliler, bu saldırıların kendi bilgileri dışında, yabancı korsanlar tarafından yapıldığını iddia ediyordu.
Batı'nın bugünkü iki yüzlülüğü, o zaman da aynıyla mevcuttu ve bu korsanlar Venedik himayesinde olduğu aşikardı.
Şehzadeliğinden beri Kıbrıs'ın alınmasını kafasına koyan II. Selim tahta geçince, önce Venedik'e bir elçi göndererek; derhal Kıbrıs'ın Osmanlı Devletine terkini istedi.
Venedik tarafından reddedilen istek üzerine, sefer hazırlıkları başladı.
15 Mayıs 1570'de İstanbul'dan yola çıkan donanma bütün Avrupa'nın desteğine rağmen Ağustos-1571’de Ada'yı Venediklilerden almayı başardı.
Avrupa kızgın, Birleşik Krallık yangın yeri gibiydi…
Hemen başladılar; Akdeniz'de bir Haçlı donanması oluşturmaya…
Ekim-1571'de İnebahtı'da yendiler; Osmanlı Donanmasını…
Ama II. Selim hemen Kılıç Ali Paşa kumandasında yeni bir donanma hazırlattı ve rövanşı almakta gecikmedi.
Yıl 1573…
Sadrazam, Sokullu Mehmet Paşa'dır.
Üç Padişah'a sadrazamlık etmiş akîl ve diplomasi bilen gerçek bir devlet adamı.
Venedik Büyükelçisi Barbaro'ya der ki;
"Biz sizden Kıbrıs Krallığı'nı alarak kolunuzu kestik.
Siz ise donanmamızı yenmekle bizim sakalımızı tıraş ettiniz.
Kesilen kol yerine gelmez ama tıraş edilen sakal daha gür biter…"
Çünkü Ada stratejiktir, önemlidir ve Doğu Akdeniz hakimiyetinin mihenk taşıdır.
Bugünün jargonuyla söylersek; adeta bir savaş gemisidir.
Sokullu, Ada'nın anlam ve ehemmiyetini ve elde etmenin ne kazandırıp/kaybettirdiğini ifade ettiği bu sözü ne zaman söylemiş..?
449 yıl önce…
Bugün durum ne..?
Her geçen gün artan önemi, bölgesel denklemdeki yeri ve Doğu Akdeniz hakimiyetinde olmazsa olmazlığıyla yedi düvelin göz diktiği en stratejik Akdeniz adası…
1878 Osmanlı-Rus savaşı (93 Harbi diye bilinen) sonrası İngilizlere kiralanır,
İngiltere 1914'de Adayı ilhak eder.
1960 Kıbrıs Anayasası ilan edilir. Makarios Cumhurbaşkanı, Fazıl Küçük Cumhurbaşkanı Yardımcısı olur.
Rumlar 1963'de Kanlı Noel diye tarihe geçen katliamı gerçekleştirir.
1967'de Türkiye Adaya çıkartma yapmak ister ama ABD engeller.
Ama Rum zulmü ve katliamları durmaz.
1974'de sabrı taşan Türkiye "Ayşe tatile çıktı…" der ve Kıbrıs Barış Harekatını başlatır.
Harekat sonrası bugünkü sınırlar çizilir ve 1975'de Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulur.
15 Kasım 1983'de ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edilir.
Günümüze gelince…
Doğu Akdeniz gergin, ısınmış ve adeta patlamaya hazır bomba gibi…
Kıyısı olan/olmayan pek çok ülkenin donanması cirit atıyor.
Hakimiyet paradigmasının nirengi noktasıdır; Akdeniz…
Özellikle Doğu Akdeniz…
Altıyla ve üstüyle her devletin odak noktası.
Hal, ahval ve gidişat böyleyken,
Bölge küresel strateji ve Yeni Dünya Düzeni'nin arenası olmaya giderken Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde bir şeyler oluyor.
Hem de iyi olmayan, kötü kokular gelen, kötü şeyler…….
Hele son 4-5 yıldır, adeta Türkiye muhalefeti, Türkiye'ye başkaldırı, Türkiye'sizleşme algısı yayılmaya çalışılıyor.
Özellikle Cumhurbaşkanı Akıncı'nın alakalı/alakasız şekilde Türkiye karşıtlığı içeren söz ve beyanları akılları karıştırıyor, soru işaretleri doğuruyor ve spontane gelişen bir refleks olmadığı izlenimi veriyor.
İstemeden de olsa; Akıncı kimin değirmenine su taşıyor diye sorduruyor.
Ha… Türkiye'nin değirmenine taşımadığı bir gerçek…
Tablo böyleyken, Akıncı ve onun gibilerin hasmane tutumu ortadayken Kıbrıs Ekim ayında seçime gidecek.
Bence bu böyle gitmez/gidemez ve Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Akıncı ve onun zihniyet ve iradesine bırakılamaz/bırakılmamalı…
Ki, kanımca Türkiye de bırakmayacak…
Şükür ki; Akıncı gibilerin yanında Ersin Tatar gibi Kıbrıs gerçeğini, oynanan oyunu, Türkiye'nin olmazsa olmazlığını görüp bilen ve idrak eden Ada politikacıları da var.
Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki her seçim önemliydi/önemlidir.
Ama bu seçim bir başka…
Kritik ve doğal seyrine bırakılmayacak kadar stratejik…
Türkiye seçim öncesi global hesapları, küresel hedefleri ve bölgeye üşüşen donanmaların gizli/açık emellerini içeren bir toplantı ve istişareyle Kıbrıs partileri ve yöneticilerini mutlaka uyarmalı ve eminim uyaracaktır da…
Başta, parti yöneticileri olmak üzere, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarının basiretine güveniyorum.
Seçimler yapılsa da, ertelense de Kıbrıs'ta aklı selimin galip geleceğini, Doğu Akdeniz eksenli yaşanan küresel hengamenin Anavatan ve Yavru Vatan'a halel getirilmesine müsaade edilmeyeceğine kaniyim.
Bu bağlamda; Türkiye ile uyum ve ahenkle Türkiye-Kıbrıs işbirliğini, kardeşliğini ve ortak menfaatini maksimize edecek; zulümkar EOKA'cılara, Yunan emeline, Fransız küstahlığına ve bölgede çıkar peşinde olan devletlere fırsat vermemek için Ersin Tatar yönetiminde bir hükümetin tesis edileceği inancındayım.
Bu konuda Kudret Özersay da, Tufan Erhürman da, Serdar Denktaş da hiçbir fedakarlıktan kaçmayacak; Akdeniz ve Ada'nın istikbali için taşın altına ellerini sokacaklardır.
Özellikle Kudret Özersay ve Erhan Arıklı'nın Ersin Tatar lehine bazı adımlar içinde olmaktan imtina etmeyeceği inancındayım.