"Küresel Ekonomik Kriz"in etkileri çok üzgünüm ki bu yılın geri kalanında ve 2024 yılında da belirgin şekilde devam edecek.
Başta Amerika olmak üzere Avrupa Birliği ülkelerinde enflasyon-faiz döngüsü kesişme noktasına gelmiş/gelmek üzere gibi görünse de, enflasyon mücadelesiyle başlayan durgunluğun hasar etkisi yeni yeni görülmeye başlayacak.
"Bugüne kadar yaşadık zaten, daha ne yaşayabiliriz ki…" demeyin. Çünkü ekonomilerde yaşanan krizin etkilerini silmek çok zaman alır maalesef!
Ekonomik gidişat böyleyken,
Küresel anlamda henüz iç açıcı bir şeyler söylemek için daha erkenken,
Ve Türkiye'de ekonomi yönetimi ciddi bir mücadeleye girişmişken doğrudan ekonomiyle de etkisi olan başka hayati bir konuya parmak basmak istiyorum.
Gıda konusu…
Belki fazla dikkatinizi çekmemiştir ama geçen gün Tarım Bakanlığı bir açıklama yaptı:
"İki sene ekilmeyen araziler kiraya verilecek."
Çok önemli bir konu,
Neden?
Çünkü gıda arzı güvenliği her geçen gün daha hayatî bir anlam içeriyor.
Peki, Bakanlığın bu pratiği yeterli mi?
Asla yeterli değil.
Çünkü hâlâ ekilip biçilmeyen Hazine arazisi o kadar fazla ki…
Geçen sene bu konuda epeyce bir yazı yazmıştım.
Gıda arz güvenliğinin beka sorunu mesabesinde olduğunu söylemiş ve acil önlemler alınması gerektiğini de dile getirmiştim.
Fakat sadra şifa verecek pek bir şey yapılmadı.
Keza hayvancılık, et ve süt konusu da öyle…
Her geçen gün bu konuda da sıkıntılar artıyor.
Hayvan veya et ithalatının çözüm olmadığının hâlâ farkında değil gibiyiz.
Irk ıslahı denilen bir şey var.
Bugün hayvan ithal ettiğimiz Avrupa ve Güney Amerika ülkeleri bunu birkaç yıl içinde başardılar.
Ama biz balık tutmayı öğrenmekten ziyade balık almayı tercih ettik.
Burada Hükümete ve konuyla ilgili kurumlara da sesleniyorum:
Konuyu daha bilimsel daha akılcı ve dünya örneklerinden hareketle çözmeye koyulursanız inanın dört yıl sonra ülkemizde et-süt sıkıntısı kalmayacak, hayvancılık daha verimli hale gelecektir.
Aynı miktar yem ile elde edilen süt ve et miktarı neredeyse iki katına çıkacaktır.
Bunun için Amerika'yı yeniden keşfe gerek yok.
En basitinden Uruguay'a -angus ithal ettiğimiz ülkeye- bile bakmak yeterli…
Onlar ne yapmışlar, ne etmişler, hangi modeli benimsemişler de bize bile hayvan ihraç eder hale gelmiş, diye bakmak yeterli.
Aslında konuyla ilgili bilgi, donanım, akıl ve kapasite sahibi beyinler de mevcut.
Tek yapmamız gereken: "İstiyor muyuz bunu?" diye düşünüp, isteyip istemediğimize dair bir karar vermek, harekete geçmek, ve konuya vâkıf insanları karar süreçlerine getirmek.
İşte o zaman şaşırtıcı, pozitif gelişmeleri hep birlikte görürüz.
Sonuç:
Gıda, gıda, gıda!..
Toplumların ve devletlerin hayatiyeti için en olmazsa olmaz olgu.
Neden?
Çünkü teknoloji, modernizasyon, bilişim ne kadar gelişirse gelişsin insan denen mefhum "yer, içer ve def-i hacet" yapar.
Hâl böyleyken de en basit, temel, esas konularda yaşanan kamusal/üretimsel zafiyet toplumsal krizleri de beraberinde getirir.
Bu yüzden de kimse basite almasın ve bu konuyu önemsiz gibi görmesin!
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.