Gel de gülme..!

Ah Bülent Arınç ah…
Neden yaptın,
Niçin söyledin,
Nasıl böyle bir konuşma yaparsın..!
Yıktın, viran eyledin…
Halbuki ne güzeldi,
Güzellemelerle işi götürüyorlardı.

Nöbetçi açık oturumcular, sosyal medyacılar, akademik ünvanlı teorisyenler şimdi ne yapacak..
Bozdun Arınç, bozdun; adamların ezberlerini bozdun.
Kimyasını karıştırdın.
"Bizin mahallenin trollerini, mikrofon veya hoparlör"e dönüşmüşlerini nasıl düşünmezsin…
(Bizim mahallenin trolleri deyişi ve mikrofon-hoparlör benzetmesini Arınç yaptı.
Doğrusu hoşuma gitti. Ondan esinlendim, ben de…)

Yahu hiç olmazsa önce bir sinyal verseydin, zaman tanısaydın,
Yeni ezber çalışmaları yapsalardı…
Ama sen ne yaptın;
Şok şok şok…

Arınç'ın programından sonra açık oturumları, sosyal medyayı, köşe yazılarını takip ediyorum.
Of of of…
Tısss tısss ediyorlar.
Dişler kenetli, yutkunarak konuşuyorlar.
Söylenen sözlerin hak veya hakikat olup olmamasına ve neden-niçin söylendiğine "biraz da objektif mi olsak ki…" bağlamında bile olsa; asla bakmıyorlar.

Sadece saldırmak istiyorlar,
Ama "Ya Reis'in bilgisi dahilinde konuştuysa…" diye fren yapıyorlar.
Aslında gülüyorum, biliyor musunuz.
(Böylesi bir duruma nasıl gülersin, ayıp ayıp, demeyin..)
Acı acı gülüyorum.
Acınası halimize gülüyorum.
Anadolu'da "borç bine çıkınca kuzu eti yiyeceksin" derler.
O sözden mülhem, gülüyorum.
Yani "sınırsız tarafgirliğin" insanı ne hale düşürebildiği trajedisine gülüyorum.
Hele de "bir akademisyen olarak… bir siyaset bilimci olarak…" diye söze başlayıp da, "kamikaze" olmuşların düştüğü acınası hale gülüyorum…

Biliyor musunuz; bu zevat hala "yeni konumlanma" oluşturamadılar.
Sövseler mi, dövseler mi, sevseler mi, bir karar veremediler.
Eleştirenler de; "yiğitliğe toz sürmemek…" kabilinden ve "ben karşı çıktım, eleştirdim arkadaş" demek babında, lakırtı içindeler.

Ama emin olun ki, eğer Reis'ten bir eleştiri gelmez veya  bir yorum yapılmazsa bu "mikrofon-hoparlör" tipi tetikçiler Arınç'ın beyanatı doğrultusunda konumlanmaya başlarlar.

Farklı dil, uslüp, jargon ve kavramlarla…
Fark yapmaz, onlar için…

Ama bir şey söyleyeyim…
Bu kamikaze tarafgirler "handikap" gibidirler.
(Handikap: engel, elverişsizlik)
Hadi birkaç tanesi tolere edilebilir,
Ama kahir ekseriyet "handikap"laşır ise;
İşte o zaman; ne o at yarış kazanabilir, ne de o skor çevrilebilir.
(At yarışlarında jokey ve eyer ağırlığı önemlidir ve yarışlar için ciddi bir parametredir.
Bu yüzden Jokey ve eyer ağırlığına dair "handikap" kavramı kullanılır.
Handikap'lı ata oynayan için kazanç miktarı yüksektir.
Ama handikap arttıkça kazanma ihtimali de düşer.
Hele handikap oranı çift haneli sayılara çıkmışsa; o atın kazanma ihtimali sıfır gibidir.
Yani handikap artışıyla kazanma ihtimali arasında ters yönlü bir ilişki vardır.
Bu yüzden de, handikap'ın çok artması; at için de, atın sahibi için de çok büyük risk, sorun ve sıkıntı demektir…)

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.


OGÜNhaber