“…Karşımızda Hakan Fidan-İbrahim Kalın ikilisi var.
Rasyonel bir politika izliyorlar ve sakin açıklamalarda bulunuyorlar. Bizim söylememiz gereken şeyleri bizden önce dile getiriyorlar: Sığınmacıların dönüşü,
Demokrasi,
Anayasa,
Geçici hükümet ve toprak bütünlüğü gibi konularda öne çıktılar.”
CHP’nin dış politikadan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve gölge Dışişleri Bakanı Prof. İlhan Uzgel’in kapalı parti toplantısında böyle dediği rivayet ediliyor.
Bence oldukça kıymetli yorumlar…
CHP gibi kendini iktidar namzedi gören bir partinin kapalı kapılar ardında bile olsa, böyle bir özeleştiri yapmasını değerli buldum.
Sayın Uzgel’e ince bir gönderme yaptıktan sonra kendi değerlendirmemi yapacağım.
Sayın Hocam!
Suriye’de HTŞ ve SMO liderliğindeki muhalifler Halep’i, Hama’yı almış, Humus’a girmek üzere,
Ve dolayısıyla Şam’ın kapısına dayanmış.
Esad düştü düşecek ve belki de ülkeyi çoktan terk etmiş…
Tam bu süreçte Genel Başkan Özgür Özel Kilis’te konuşuyor ve “Esad’la diyalogdan” bahsediyor.
Allah aşkına!
Hal ve gidişat bu noktadayken hangi Esad’tan ve nasıl bir diyalogdan bahsedebilirsiniz!
Bu apaçık bir öngörüsüzlük, basiretsizlik ve diplomatik körlük değilse nedir?
Bir parti yetkilisi ve Dış Politika Uzmanı olarak Özgür Özel’in bu şekilde açığa düşürülmesinde senin hiç mi payın yok mu?
12 günlük harekat süreci başladıktan sonra dahi olacakları öngörmek bu kadar mı zordu!
Prof/Doçent veya Dış Politika Uzmanı gibi titrim yok ama sürecin nereye varacağını ben bile öngörebildim.
Bari benim yazılarımı okusaydınız…
Bu ve benzeri algı ve anlayışlar için kendi değerlendirmemi kısa kısa anlatayım:
2009-2010’larda
Suriye İç Savaşı başlarken,
İktidarın Suriye politikasının yanlışı daha çoktu.
Seferden önce hamaset yapılmıştı…
Eğri oturup doğru konuşmak lazım.
İktidarın bugünkü Suriye politikası doğru,
Ve oldukça realiter…
Çünkü bu defa seferden önce hamaset yapılmadığı gibi akıl ve akılcılık içerir şekilde gayet de dikkatli davranıldı…
2010’larda küresel ve bölgesel realite gözetilemedi,
Oyun doğru okunamadı.
“Fetih var!” tarihselciliği ağır bastı ve pratikte derinliği olmayan bir stratejinin dayanılmaz cazibesiyle hareket edildi.
Ama maalesef, oluşan gerçeklik özellikle ülkemize akın eden sığınmacılar üzerinden yüzümüze tokat gibi patladı.
Hatta birilerinin, Suriye’de yaptığı eylemlerin faturası Türkiye’ye kesildi.
Bugün ise fantastik davranılmadı,
Kurulan oyun ve gelişmeler doğru okundu,
Tuzağa düşülmedi,
Kazanan tarafta yer alındı,
Ve doğru yapıldı…
Peki, bu böyle gider mi?
Onu bilemem,
Ama bu işler adım adımdır.
Arapların tabiriyle şıve şıve…
Yarın nasılsa ve bir şekilde kötü olabilir diye bugün yapılması gerekenin, gerektiği gibi yapılmış olmasını küçümsemek/değersizleştirmek ve hor görmek kabul edilebilir bir yaklaşım değildir.
Suriye’de ortaya çıkan yeni ve başarılı sonucun iktidar tarafından iç siyaset malzemesi yapılacağı söyleniyor.
Yapılır,
Bence hakkıdır da…
Bundan daha doğal bir şey de olamaz.
Tüm iyi niyetli çabalara rağmen 2010’larda/Suriye İç Savaşı başlarken yapılan bazı yanlışlar nasıl hala Erdoğan’a günah olarak yazılıyor ise,
Erdoğan’ın da, şimdiki doğruları ve kazanımları kendi sevap hanesine yazması ve bunu siyasal bir başarı olarak göstermesi kadar normal bir şey yoktur.
Kimse kızmasın,
Alınmasın,
Ve, “…ama-fakat-lakin” diye başlayan cümlelerle, Suriye konusunda doğru adımlarla varılan olumlu sonucu gölgelemeye kalkmasın.
Bakınız!
CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı dahi aleni olmasa bile “Sezar’ın hakkı Sezar’a” diyebiliyor.
Arkadaşlar!
Siyaset, algı yönetimi işidir.
Kim ne derse desin,
Ve isterse, “…ama dış politikadaki bir başarıyı iç siyasette kullanmak doğru bir yaklaşım değildir” diye eleştirsin; kusura bakmayın ama böylesi bir olumlu pozisyonu ve kazanan tarafta yer almanın getirisini her siyaset ve siyasetçi kullanır.
Kaldı ki,
Allah aşkına,
Pür doğrularla yapılan ve pragmatist olmayan bir siyasetin varlığını; sadece Türkiye’de de değil; dünyanın herhangi bir ülkesinde kim gösterebilir?
Hepimiz biliyoruz ki,
Siyaset denen şey “Boynun neden eğri? sorusuna “Nerem doğru ki” cevabıyla özetlenecek kadar sübjektif ve faydacı bir atraksiyondan başka bir şey değildir.
Yok efendim,
MİT Başkanı İbrahim Kalın Şam’da Emevi Camiine nasıl giderlermiş,
Vay efendim,
HTŞ liderinin sürdüğü araca nasıl binermiş,
Aman efendim,
Bu görüntüler iç siyaset malzemesinden başka bir şey değilmiş…
Gayet de güzel gittiler,
Bindiler,
Görüntü verdiler ve geldiler.
Bu kadar basit…
“Ya gidişat değişir ve Türkiye’nin istemediği bir yöne evrilirse?” diye aklınızdan geçiriyor olabilirsiniz.
Evet, öyle de olabilir,
Böyle de olabilir,
Ama onu da o zaman konuşuruz…
Sonuç:
Klişeler ve gelenekselleşmiş tembellikle “Oturan Boğa” misali, iyi iş yapanın iş tutuşunu eleştirmek için açık aramacı siyaset devri bitti!
Bu tarz-ı siyaset artık demode.
Yeni kuşak, bu ve benzeri siyasete itibar bile etmiyor…
Tavsiyem şudur;
Değişim demeyin; sadece değişin ve değişimi de öncelikle kendinizden başlatın!
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.