Birer birer, beşer beşer, yüzer yüzer….
Bitiyoruz, gidiyoruz, göçteyiz…
Ve öyle bir hicrettir ki bu göç; tek taraflı, tek yönlü, geri dönüşsüz..!
Planı yok,
Yalanı yok,
Talanı yok,
Alanı yok, satanı yok,
Kaçanı yok,
Torpili yok…
Beşerî gücün sonu, imkansızlığın zirvesi, acziyetin en aciz hali…
Ölüm/Ölmek…
Kaçınılmaz son..!
Kazalarla geldi, savaşlarla geldi, cinayetlerle geldi..
Kanserle geldi, veremle geldi, sıtmayla geldi…
Yani; hep bir sebeple geldi.
Şimdi başka bir sebeple geliyor; bir virüsle/Kovid denen bir virüsle…
Duracak mı peki.?
Asla…
Yarın başka bir sebeple gelecek,
El’le gelecek, yel’le gelecek, sel’le gelecek…
Öleceğiz; başka yolu yok…
Bugün sabah saat 10:22’de uyandım.
Sanki bir telefon sesi duymuşçasına…
İki yıl önceki bugün, bir film şeridi gibi geçti, beynimden…
Sanki bir dejavu yaşar gibi…
Çok yorgundum, eve gelmiştim ve biraz uyuyayım demiştim.
Ne kadar uyumuştum hatırlamıyorum ama saat 10:22’de telefon sesiyle uyanmıştım.
Doktor annemin entübe edildiğini söylemişti.
Hızla hazırlanıp hastaneye gitmiştim.
Ve birkaç saat sonra da sevgili anacığım Rahmeti Rahman’a kavuşmuştu.
İşte bu sabah da böylesi karmaşık/derin/deruni ruh hali ve garip bir hüzünle uyandım.
Düşündüm; uzun uzun…
Sevgili annemi ve anneciğimin benim için vazgeçilmezliğini…
O da gitti..!
Dünya benim olsa, kaç yazar ki…
Gitti anacığım…
Yine ve yeniden düşündüm,
Alemlere Rahmet Hazreti Peygamber bile ölmemiş miydi…
Annemin ölümü aklıma geldikçe, dilime gelen bir beyit yeniden aklıma geldi ve içimde bir ferahlama oluştu.
“Ölüm güzel şey budur perde ardından haber,
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber.?”
Doğuma seviniyoruz,
Dünya’ya gelene gülümsüyor, hoşgelişler diyoruz.
Peki neden neden…
Neden "geliş varsa gidiş de olacaktır"ı hatırlamak/görmek/bilmek istemiyoruz.
Neden ebediymişçesine dünyaya sarılıyor; galebe çalmak/galip gelmek/üste çıkmak/güç devşirmek için bir diğerimizi ezmekten/zulmetmekten/haksızlıktan imtina etmiyoruz.
Yaratılış kanunlarını görmüyor,
Doğum kadar ölümün de gerçekliğini kabullenmiyor,
"Bu dünya fani.." sözünü bir tekerleme gibi dilimizden düşürmüyor,
Ama o malum gerçek/tek değişmez/engel olunamayan emri hak vaki olunca;
"Aaaa… Trafik kazası mı; tüh, çok da gençti daha,
Yaaa… Bu kalp krizi de genç/yaşlı ayırmaz oldu,
Yani… bu kansere de bir çare bulunamadı gitti…" gibi laflarla sebeplere sığınıyoruz.
Ama şimdi bir de Kovid çıktı.
Her ölümün müsebbipi Kovid…
"Bu Kovid yok mu… Anayı evlattan, dedeyi torundan ayırıyor,
Adres sormuyor; yaşlı/genç demiyor,
Alıp götürüyor…
Nasıl bir lanet veba ise…"
Boş, Hanımlar/Beyler boş…
Doğum nasıl bir şekilde gerçek oluyor ve birileri dünyaya geliyor ise,
Bir şey bir şeye bahane oluyor,
Sebepler öne çıkıyor,
Bizler de, o sebeplere sarılıp, asıl gerçeği unutsak da;
Ölüm kapıyı çalıyor,
Ve ağlasak/feryat etsek/yırtınsak da; o acı ve kaçınılmaz gerçekle yüzleşiyoruz.
Tüm şehir,
Akraba/sülale/sevenler bir olup karşı çıksak; daha erken desek, daha bu kişinin yapacağı çok şey vardı desek,
Anama doyamadım, babama kanamadım diye yakarsak,
"Allah'ım sırayı bozma, sıralı ölüm ver…" diye yeri göğü inletsek de; boş, her şey boş…
Dönmüyor kapıya gelen ölüm meleği..!
Yapıyor görevini,
Kabzediyor o ruhu…
Peki biz ne yapıyoruz.?
Suçlu aramak…
Halbuki bunun yerine dönüp baksak ve;
"Dost istersen ALLAH yeter
Yaren istersen KUR'AN yeter
Mal istersen KANAAT yeter
Düşman istersen NEFİS yeter
Nasihat istersen ÖLÜM yeter…" diyerek, "ölüm"ü bir nasihat gözüyle görüp ders çıkartsak, çok daha güzel olmaz mı…
Menkıbe odur ki:
"İlk insan olan Adem (ASM) topraktan yaratılmıştır.
Adem (ASM) yaratılmadan önce, Hz. Allah Cebrail Aleyhisselam'ı göndererek dünyadan toprak getirmesini istedi.
Hz. Cebrail, Adem Aleyhisselam'ın yaratılacağı toprağı alacağı zaman toprak ona yalvardı:
- Ne olur benden alma.
Çünkü benden yaratılacak olan insandan çoğalacak olanlardan bir kısmı, Allah'a isyan edip cehenneme gidecekler.
Bir parçamın cehenneme gitmesini istemem.
Ne olur benden bir şey alma.
Bunun üzerine Cebrail Aleyhisselam toprak almadan geri döndü.
Hz. Allah bu sefer Hz. Mikail'i gönderdi.
Toprak Mikail Aleyhisselam'a da yalvardı, o da almadan geri döndü.
Üçüncü olarak Hz. Allah İsrafil Aleyhisselam'ı gönderdi.
Toprak ona da yalvardı.
O da almadan geri dönmek mecburiyetinde kaldı.
Allah Teala Hazretleri son olarak Azrail Aleyhisselam'ı gönderdi.
Toprak ona da yalvardıysa da, Azrail Aleyhisselam dinlemedi ve toprağı aldı ve Hazreti Adem o topraktan yaratıldı.
Allah Teala Hazretleri, Azrail Aleyhisselam'a buyurdu ki:
- Ey Azrail! Madem Adem'in yaratılcağı toprağı sen getirdin, Ademoğlunun canını alma vazifesini de sana veriyorum.
Azrail Aleyhisselam bunun üzerine;
- Ya Rabbi! İnsanların hepsi bana düşman olur. Benden nefret ederler, dedi.
Hazreti Allah buyurdu ki:
- Ey Azrail! Merak etme.
Ben çeşitli hastalıklar, kazalar yaratacağım.
İnsanlar o vesileyle ölecekler.
Onların canlarını hep sen aldığın halde, onlar seni hiç düşünmeyecekler.
Falan hastalıktan öldü, falan kazada öldü, diye konuşacaklar ve seni kimse suçlamayacak.”
Bu dünyaya dair her şey, emin olun ki; boş/bomboş,
Son tahlilde; dünyada edindiklerinden dört metrelik bezden başkasını götürebilen olmuş mu.?
Allah herkese/hepimize hayırlı ömür/hayırlı ölümler nasip etsin.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.