Meşhed; İran'ın ikinci büyük şehri…
Bu kadar da değil; ülkenin en kutsal Şii türbesine ev sahipliği yapan bir şehir…
Vefat eden İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi bu şehirde doğdu.
Şii geleneği çerçevesinde kendisini Peygamber soyundan olarak tanımlar.
(Peygamberimiz 63 yaşında vefat etmişti. Reisi de 63 yaşında idi. Kesin bu durum da çok konuşulacak ve buradan da manevi bir motif, Şiasal bir uhreviyat çıkartılacaktır)Bir nevi
"seyit" yani…
Bu yüzden de, başına giydiği türban hep siyahtır.
15 yaşında ilahiyat eğitimine başlayan Reisi, tam bir muhafazakar ve radikal olarak yetişmeye başladı.
Henüz bir öğrenci olmasına rağmen 1979'da Humeyni tarafından yönetilen şah karşıtı protestolara büyük bir şevkle katıldı.
Humeyni'nin başa geçmesini getiren İslam Devriminden sonra yargıya katıldı.
Bizzat Humeyni'den ders aldı ve çeşitli şehirlerde savcılık yaptı.
Artık görünmez bir el sanki İbrahim Reisi'nin arkasında idi ve ilerleyişini hiçbir engel durduramadı.
Düşünsenize; daha 25 yaşında iken Tahran savcı yardımcısı görevine gelebiliyordu.
Ayetullah damadı oldu.
Kayınpederi, Meşhed'deki radikal
"cuma namazı imamı" Ayetullah Ahmed Alamolhoda'ydı.
Ayetullah Hamaney'in dini lider olmasından sonra artık Reisi'yi kim tutabilirdi.
Çünkü Tahran savcı yardımcısı iken verilen görevi çok iyi yapmış; gayrı resmi tespitlere göre 5000 civarı muhalif mahkumun yeniden yargılanarak idamlarına karar vermişti.
Bu nedenle
"Katliam Ayetullahı" diye anılmaya başlandı.
Başarılı olmasına olmamasına bakılmaksızın sürekli terfi ediyor/ettiriliyor.
Sürekli dokunulmaz bir imaja doğru ilerletiliyordu.
Sanki Dini Lider Hamaney'in müstakbel varisi olarak hazırlanıyordu.
2017 yılında yapılan seçimlerde mevcut Cumhurbaşkanı Hasan Ruhaniye karşı başkanlık yarışına girdi ve ağır bir hezimet aldı.
Prestij ve imajı sarsıldı diye düşünülürken Reisi'nin arkası çok güçlü idi ve durmadı, yola devam dedi/dedirtildi.
2019 da yargı başkanlığına ve bu atamanın hemen ertesi haftasında dini lider seçiminden sorumlu 88 üyeli
"Uzmanlar Meclisi" başkan yardımcılığına getirildi.
Bu süreçte kılıcının her tarafı kesiyordu,
Ve, yeniden yıldızını parlatacak icraatlar yaptı.
2021 yılında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması için müthiş bir zemin oluşturuldu.
2021 seçim sürecine girildiğinde o ana dek yapılan çalışmalar yetmemiş olmalı ki Reisi'ye kaybettirme ihtimali olan muhalefet sindirildi veya bazı adaylar seçim dışı bırakıldı.
Bu koşullarda yapılan seçimi yüzde 62 oyla ilk turda kazandı.
Seçime katılım oranı ise yüzde 49'dan daha azdı.
Bu, 1979'daki başkanlık seçiminden bu yana en düşük orandı.
Göreve geldiğinde ülkenin sorunlarını çözmek için ekonomiyi iyileştirme ve yaptırımların kaldırılmasına yol açacak her türlü diplomatik planı destekleme sözü verdi.
Aslında bu anlamda şaşırtıcı şekilde adımlar da attı.
Sert tutumuna rağmen arka kapı diplomasi ile yürüttüğü ABD ile nükleer müzakerelerin sonuç vereceğini söyledi,
Arabistan ile dondurulmuş ilişkileri yeniden harekete geçirdi,
Hatta ölümüne sebebiyet veren uçuşu da Azerbaycan ile yeni ve iyi ilişkilerin geliştirilmesine dair bir Baraj temeli atma töreni içindi.
İbrahim Reisi…
Böyle biriydi,
Hayrı şerri Allah'a ait; girift ve bilinmezlikler içerisinde yaşadığı bir helikopter kazasıyla vefat etti.
Asıl süreç şimdi başlıyor.
Sorular sorular…Ama ana soru şu:Şimdi ne olacak?
—Reisi
"ne İsa'ya ne Musa'ya" yaranamadı mı?
—Reisi'yi Amerika veya İsrail mi öldürdü?
—Yoksa İranlı muhalifler mi veya kendisine oy veren ve sergilediği başkanlığa karşı çıkan radikaller mi öldürdü?
—Reisi'yi öldürmek Amerika ve İsrail'in işine gelir miydi?
—Yahut da vekalet/gölge savaşlarının had safhaya geldiği günümüzde İsrail ve Amerika Reisi'yi elini kirletmeden ortadan mı kaldırdı?
—Yoksa sadece plotaj hatası veya kötü hava koşulları veya teknik bir arıza mı sebep oldu?
(Nedense buna kimse inanmıyor veya kimsenin inanası gelmiyor)Şimdi ne olacaklara gelince:Arkadaşlar!10 Mart 2021'deki yazımda Papa'nın Irak ziyaretine parmak basmış ve yazının başlığında
"Papa'nın hedefinde Şiilik ve İran mı var?" demiştim.
Yine 7 Ekim 2023'de yaşanan Hamas'ın İsrail saldırısı sonrası/iki hafta sonra,
24 Ekim'de
"Hamas-İsrail Savaşında Asıl Hedef İran mı?" diye bir soru sormuştum.
Gelişmeler hepinizim malumu; neyin ne olduğu aşikar hale gelmeye başladı.
Bu soruları neden ve niçin sorduğumu şimdi daha iyi anlıyorsunuz diye düşünüyorum.
Hamas saldırısını
"İsrail'in 11 Eylül'ü" diye betimlemiş ve bölgede yeni bir sürecin başladığını söylemiştim.
Ki öyle de oldu ve Gazze-Refah-Filistin özelinde en kanlı/acımasız/canice hala devam ediyor.
Ama bir gerçek var ki Filistin/Ürdün/Suriye/Lübnan/Irak coğrafyasında yanan bir ateşin İran'ı etkilememesi mümkün değil.
Buyurun işte; şunun/bunun veya onun eliyle o ateş İran'a da düştü.
Ne olacağını söyleyeyim;Reisi'nin yerine çok muhtemeldir ki dini lider Hameney'in oğlu Mücteba geçecek.
50 gün sonra yapılacak seçimleri kazanabilir mi? Tabi ki kazanır ve kazanacak! İran'da dini liderliğin istemediği birinin kazanması veya uygun gördüğü birinin kazanmaması mümkün mü hiç!
Bu sonuç ise, İran'da daha bir radikalleşmeyi/insan hakları ihlallerini ve dolayısıyla da artan/sertleşen rejim protestolarını getirecek.
Tahran Üniversitesi rejim karşıtı protestoların merkezi olacak,
Çok kan akacak/çok muhalif ölecek veya zindanlar muhaliflerle dolacak!
Yazılarımdan bilirsiniz; İran devlet yapısı ve yönetim tarzını sevmem.
Tarz, tavır ve diplomasilerini hep sinsi bulmuşumdur.
Hele de konu Türkiye olunca; İran yönetiminin samimiyetin s'sine bile inanmıyorum/hiç inanmadım!
İran ve dini liderlikleri için Amerika bile Türkiye'ye göre daha tercih edilebilir konumda…
Bu nedenle de süreci değerlendirirken
"İran'da ne olacak?" kaygısını duymaktan ziyade
"Türkiye bu süreçte nasıl korunur/nasıl zarar görmez ve nasıl daha iyi olur"u düşünmek zorundayız.
Kimse kızmasın ve kusura bakmasın ki uluslararası ilişkilerde duygusallık ve romantizm olmaz;
"herkesin önceliği kendi ülkesinin menfaatleridir".Ama sonuç olarak şunu söyleyebiliriz:İran Cumhurbaşkanı'nın ölmesi/öldürülmesi bir sonuç değil maalesef bir başlangıçtır.
Türkiye'nin de içinde bulunduğu coğrafyada karışıklıkların artmasının/yeni ve genişleyerek artacak yangının maalesef bir başlangıcıdır.
"…ama zaten Ortadoğu bir yangın yeriydi. Bundan beteri ne olabilir ki!" demeyin!
Çünkü bundan sonra yaşanacakları gördüğünüzde; yaşananların sadece bir rutin olduğunu/bir simülasyon kaldığını göreceksiniz!
Not:Yazıyı bitirince aklıma geldi.
Geçen hafta da Slovakya Başbakanına bir silahlı saldırı yapılmıştı.
Bu iki olayı bir arada düşünürsek; sizce birbirinden bağımsız olaylar mı?
Slovakya'dakine bir meczubun cinneti, İran'dakini de
"beş metreye kadar düşen görüş mesafesi ve sisin azizliği" mi diyeceğiz?
Yani, tesadüf/kader veya Takdir-i İlahi mi deyip geçeceğiz?
Yoksa, dün Slovakya Başbakanı bugün İran Cumhurbaşkanı yarın ise bilmem hangi ülkenin Kralı/Başbakanı/Devlet Başkanı mı diyeceğiz yoksa…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.