Dolar yükselirken, kim dolar aldı/sattı ve voleyi vurdu?..

Öncelikle, farklı bir noktayı dikkatlere sunmak istiyorum.
Dün, dolar birkaç saat içinde 2 liraya yakın arttı ve 13.5'lere ulaştı.
Günün sonunda 12.50'ler seviyesine geriledi.

Bu ve benzeri ani artış/git-gel'li durum, doların 8 TL olması sonrasında iyice arttı.
Merkez Bankası'nın faiz indirim açıklaması anında da, benzeri bir durum yaşandı.

Bir gariplik var.
Bu kadar hızlı oynaklıktan dolayı burnuma pis kokular geliyor ve şu sorular beynime hücum ediyor;
Bu hızlı iniş-çıkış/çıkış-iniş anlarında kim ne kazandı/kazanıyor?
—Kim ne kadar dolar aldı ve sattı?..
—Alan aldığı doları, satan sattığı doları ne zaman aldı ve ne zaman sattı?
—Bu süreçte dolar alım-satımı yapanların ne kadarı yabancılar, ne kadarı yerliler?
—Ani/çok ani ve çok şiddetli yükselişler sonrası ulaşılan seviye ile şuan ki seviye arasındaki alım-satımlarla ilgili nasıl bir inceleme/soruşturma/analiz yapıldı ve yapılıyordu?
—Devletin yetkili ve görevli kurumları bunların kim olduğunu biliyor mu?
—Devlet, bu spekülatörleri takip ediyor mu; ediyorsa nasıl bir yaptırım uyguluyor veya bir yaptırım uygulamayı düşünüyor mu?
—Bu karışıklıkta, kazanılan paraların ne kadarı dışarı kaçtı? Devlet bunların bir muhasebe ve murakabesini yapıyor mu?

Bir de şu meşhur ve her fırsatta dilimize doladığımız "Dış Güçler" konusu var.
Önceki yazımda da söyledim,
Yapmamız gerekenleri yapmamaktan dolayı yaşadığımız kriz/sıkıntı ve her sorunda "Dış Güçler" demek, rasyonalitesi olmayan bir söylemden öteye geçmez.
Ki, geçmiyor da…
Hele de, konu ekonomi olunca; bütün dünya Türk Ekonomisini çökertmek için sıraya girmiş veya el ele vermiş saldırıyorlar gibi bir hava oluşturuluyor.

Kimse kızmasın ve kusura bakmasın ama bu tavır ve söylemle kendi kendimizi kandırıyor/kendi kendimize propaganda yapıyor ve kendi hata/eksik ve yanlışlarımızı kamufle etmekten başka bir şey yapmıyoruz.

Bakınız; yaptığı her açıklamayla ve hatta sıkıntılı anlarımızda verdiği beyanatlarla Türk ekonomisinde rahatlatıcı etki uyandıran ve Türkiye konusunda yüksek hassasiyetini bildiğimiz duayen yatırımcı Mark Mobius da, bu konuya değiniyor ve neye dikkat etmemiz gerektiğine parmak basıyor.

"
-Türkiye bu aşamada özellikle Uluslararası anlaşmalara ve diplomasi noktasına çok dikkat etmeli.
-Türk yetkililerin her konuyu "dış güçler" diyerek bağlaması yanlış algılanabiliyor.
-Zira Türkiye'de çok yabancı firmaların yatırımı ve finansı bulunuyor.
-Yatırımcılar yatırımlarının zarar görmesini istemez.
"

Keza, mesela bugün Birleşik Arap Emirlikleri ile birçok anlaşma imzalandı.
BAE yetkilileri 10 milyar dolarlık bir yatırım paketiyle Türkiye'ye geldiklerini söylediler.

Kötü bir şey mi?
Asla değil…
Türk ekonomisi ancak böyle büyür/gelişir ve/veya krizden böyle çıkabilir.

Peki şimdi soruyorum,
Hani, bu Birleşik Arap Emirlikleri, bize düşman idi ve hatta darbeyi finanse eden ülkeydi.
Belki de gerçekten öyleydi…
Moda tabirle, "Dış Güçler"'den birisiydi.

Ama bakın; bugün tebessümle/keyifle ve hatta büyük memnuniyetle anlaşmalar imzalıyoruz.
İşbirliği ve ticareti asla eleştirmiyorum.
Olması gereken bu.
Ben zaten, olmamasına eleştiri getiriyordum.

Arkadaşlar,
O kadar çok yazımda dile getirdim ki; artık sayısını ben de bilmiyorum.
Devletler insanlar gibi değildir.
İnsanın insana, husumetle ve hasmanelikle hareket etmesi görülebilir ve olabilir bir şey.
Ama bir devlet için, bir diğeri ne "kadim dost"tur ve ne de "düşmandır"…

Dün öyleydi, bugün de böyle ve belki yarın da başka bir şekilde olabilecektir.

Bunun böyle olduğunu bugün Birleşik Arap Emirlikleri'yle attığımız imzalarla yaşadık/gördük ve gösterdik.
Diplomatik romantizmin/duygusallığın ve bireysel algılarla sergilenen kamusal refleksin nelere mal olabileceğini/olduğunu yaşayarak gördük.

Bu nedenle yine ve yeniden diyorum ki;
Akıllı ve akılcı hareket/ince diplomasi/ülkesel menfaatlerin maksimizasyonu hedefi, temel devletsel prensip ve çıkış noktamız olmalıdır.
Arkadaşlar, başka yol yoktur/başkaca tavırlar sadece kaybettirir.
Ve, "Kazan-Kazan" diyerek, hep kaybedenleştirir ve ucube bir yalnızlık getirir.

Bu arada, Birleşik Arap Emirlikleri'yle yapılan görüşme ve anlaşmaları görünce bir noktaya dikkat çekmeden geçemeyeceğim.
BAE, Amerika'nın 51. Eyaleti gibidir.
Hatta benim hep anlattığım ve dikkatlere sunduğum "Güç ve Aklın" en büyük finansal enstrümanlarından biridir.

Sadece BAE de değil; Katar/Arabistan/Kuveyt/Bahreyn gibi petrole dayalı ekonomileri olan ülkelerin hemen hepsi, "Dış Güç" diye zemmedilen ve düşman ilan edilenlerden bağımsız şekilde, gelip bizimle ne anlaşma imzalar ne de görüşme yapabilir.

Özellikle Amerika/İngiltere, yani FED, yani paranın sahiplerinden icazet almadan, talimat gelmeden, onaylanmadan adım bile atmazlar/atamazlar.

Hal ve ahval böyleyken; Birleşik Arap Emirlikleri'nin ülkemize gelip görüşmeler yapması/yatırım planlaması ve anlaşmalar imzalamasına bakarsak; "Dış Güçler" bizi pek de batırmak/çökertmek/yok etmek istemiyormuş galiba!..

Sonuç olarak:
İçe kapanmacı bir siyaset algısı, bizi bir yere götürmez.
Sadece içimize kapatır ve bizi tıkar.
Ki, bunu yaşıyoruz…

Yapmamız gereken aklıselimle davranmak ve para gurusu/duayen yatırımcı Mark'ın da dediği gibi bahanelere sığınmadan, uyarıları dikkate alarak, "dış güç" teraneleriyle vakit kaybetmeden gerçek bir "kazan-kazan" akılcılığı içinde davranmaktır.

Nasıl ki, 2011-12'lere kadar, gelen yabancı yatırımcı ve yabancı finans sayesinde Türk ekonomisi bir noktaya geldiyse ve "dış güçler" iddiasında bulunmadıysak; bugün de aynı duygu/düşünce/akıl ve bilinçle hareket etmeye mecbur ve hatta mahkumuz.

Soruyorum; ekonomimiz neden kötü?
Dış Güçler kur/dolar üzerinden manipülasyon yapıp, saldırdıkları için mi?
Velev ki öyle diyelim,
O halde 2011-2012'lere kadar dünyada dolar önemsiz mi idi,
Yabancı ülkeler/yatırımcılar ve yabancı finans dost idi de, şimdi düşman mı oldular!..

Yapmayın/etmeyin…
Gelin, eğri otursak da doğruları konuşalım.
2011'lere kadar ekonomik gereklere riayet etmiştik.
Hukuk sistemimiz ve demokrasi pratiğimiz yabancı yatırımcı için güven veriyordu.
Öngörülebilirlik/birkaç yıllık projeksiyon yapabilirlik ve yatırımsal istikrar vardı.

Tüm bunların yanında, Allah vergisi müthiş bir coğrafyada olmanın avantajına da sahip olunca; Türkiye'nin nereden nerelere gelebildiğini gördük ve yaşadık.
Bu yüzden de, durumu kompleks/komplike ve sisli hale getirmenin gereği yok.

"Basit/yalın/sade" düşünmeliyiz.
Allame-i Cihan olmaya gerek yok.

Sorun belli, çözüm belli…
Uyguladığımızda başardığımız, uzaklaştığımızda kaybettiğimiz formülasyon ortada…

Hele de, en kritik anda bilinmeyeni deneme lüksümüz yok ve zaten öyle bir kredimiz de kalmadı…

İktidar, kendi ilk on yılına bakarsa; ne yapması gerektiğini de, neyi yapmayı bırakması ve yapmaması gerektiğini de görür…

Durum aslında bu kadar basit!..



Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
OGÜNhaber