Demokrasiden doğan "Sosyal Medya", Demokrasi canavarına mı dönüşüyor!..

Demokrasi mi Sosyal Medya'ya hizmet ediyor yoksa Sosyal Medya mı Demokrasi'ye…

Ya da şöyle soralım.
Hangisi hangisinden besleniyor;
Demokrasi mi Sosyal Medya'dan yoksa Sosyal Medya mı Demokrasi'den…

Bunun cevaplarını bulmak için her iki mefhumun da biraz geçmişine bakmak lazım.
Hangisi hangisinden önce vardı veya hangisi diğerinin oluşturduğu zeminde doğdu/büyüdü/yeşerdi ve hatta semirip varlık zeminini kemirmeye başladı…

Böyle bakınca, Sosyal Medya daha dünkü çocuk…
Demokrasi ise kökü çok daha eskilerde ve de genelde mücadeleyle edinilmiş bir olgu/zemin/özgürlük…

Demokraside bir emek var,
Bedel var,
Kan var, can var, gözyaşı var,
Yani, verilerek alınmışlık var.

Peki, ya Sosyal Medya…
Var mı böylesi bir mücadele edilmişlik, ödenmişlik ve bir bedel…
Şimdi, "Ama Sosyal Medya, yöneticilerin popülist ve otoriterleşmesine engel oluyor,
Özgürlük sağlıyor,
Suç ve yanlışların kamufle edilmesini engelliyor,
Mesela, Sosyal Medya olmasa kadınlara yapılan şiddet, taciz-tecavüzler, yönetsel baskılar bu kadar bilinemez ve karşı çıkılamazdı,
Kişilerin hak ve özgürlük ihlalleri duyulamazdı,
Yöneticiler daha hoyrat olur ve halkın çektiklerinden bihaber kalırdı…" gibi gibi savunmaları duyar gibiyim.

Evet, pek çoğuna ve hatta bu söylediklerimin hepsine ben de katılıyorum.
Eeee, o halde "yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar noktasındayız" mı yoksa, diyeceğiz…

Bence değil…
Çünkü tam bu noktada "Sınırsızlık" kavramı karşımıza çıkıyor.
Sınırsızlık ise "Anarşizm"i getirir.
Demokraside "Anarşizm" yani "Sınırsızlık" yoktur.
Demokrasinin üç ana unsuru vardır.
Üç sac ayağı gibi…
"Liberté, Egalité, Fraternité"
Yani; "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik"

Yani, "özgürlük olmadan eşitlik olmaz; özgürlük ve eşitlik olmadan kardeşlik olmaz", demektir.
Yani, birisi diğerinin üstüne çıkmamalı,
Biri diğerini sömürmemeli,
Biri diğerini zayıflatmamalı, yok saymamalı ve yok etmemeli…
Birinin varlığı diğerinin teminatı olmalı,
Birbirinden beslenmeli,
Birlikte var olmalı…
Aksi takdirde anarşi olur anarşi…

Yeniden günümüze dönersek;
Evet, Sosyal Medya demokrasinin sağladığı ve oluşturduğu bir zeminde doğdu.
Evet, oldukça önemli ve artık olmazsa olmazlaşmış mesabede bir olgu…
Fakat hiçbir şey kutsanmamalı ve dokunulmazlaştırılmamalı.
Tanrısal bir güç atfedilmemeli.

Ama bir bakar mısınız, lütfen!..
Ülkeleri aşan, devletleri yok sayan, takmayan ve bir devletin milletinin uyduğu kanunları bile iplemeyen bir "sınırsızlık"…
Her açıdan sınırsızlık, hem de…
Devletleri önemsizleştiren,
Milletleri manipüle eden,
Haritaları değiştirmeyi bile göze alan,
Otorite, kanun, kaide tanımayan,
Hatta bireylerin "kişisel/mahrem/özel" alanına girip; reflekslerini, alışkanlıklarını, algılarını içeren bilgileri başkalarına satmakta beis görmeyen,
Bireylere bireyleri/bireyselliği yok ettiren,
Yargısız infazlarla linç eden/ettiren,
Doğru/yalan, gerçek/yanlış'ın ölçütü olmayan,
Hakaret ve küfür gibi belden aşağı vuruşlarla haysiyet cellatlığı yapan/yaptıran,
Terörizasyonun her türünü sıradanlaştırıp, önemsizleştiren ve kullanılabilirleştiren bir "Sınırsızlık"….
Hal böyleyken, hani ve hangi demokratik hakların kullanımı…

Birinin özgürlüğünün bittiği yerde başkasının özgürlüğü başlıyor ise,
Yani birinin özgürlüğü başka birinin özgürlüğünü bitiriyor ise,
Ve bu özgürlük infazı bugün "Sosyal Medya" eliyle yapılıyor ise,
Ben de, bu bağlamda Erdoğan'ın; "Devletin görevi vatandaşlarının özgürlüğünü korumak, güvenliği, hak ve hukukunu temin etmektir. İnsanların linç edildiği, her türlü haklarının çiğnendiği bir sanal dünyaya asla teslim olmayacağız." sözüne katılırım.

Şu açıdan da düşünelim…
Senin attığın bir tweet veya paylaştığın herhangi bir şey "Sosyal Medya" patronlarınca beğenilmedi mi; siliyor, yeniden yazmana imkan vermiyor veya yasak koyuyor.
Peki bunun kriteri ne,
Neye ve kime göre doğru/yanlış,
Hangi ulusal veya evrensel kanuna göre…
Yok…

"Evrenin Efendileri" böyle uygun gördü.
Böyle buyurdu, Zuckerberg/Jack Dorsey/Steve Jobs
Yani, Facebook/Whatsapp, Twitter, Apple…

Kişi hak ve özgürlük ihlaline dair somut deliller sunarsın,
Teröre dair somut ve aksinin mümkün olmadığı kanıtlar gösterirsin,
Maddi/manevi zarara ilişkin net veriler öne sürersin;
Ama umursamazlar, takmazlar, iplemezler.
Senin/ülkenin/devletinin "Sosyal Medya" enstrümanı üzerinden nasıl bir mağduriyete veya haksızlığa uğradığının, onlar için hiçbir önemi yoktur.
Savaş çıkmış, insanlar ölmüş, yalan/dolan/iftira gibi algı operasyonlarıyla bireylerin haysiyeti bitirilip yaşayan ölüye çevrilmiş; bu efendilerin (!) umurunda bile değil!..

Hal ve ahval bu iken;
Başlarda yazdığım ve benim de katıldığım rahmet yanlarına rağmen bu cinnetlik boyutuna ne demeli…

Şimdi yeniden düşünelim bakalım…
Sosyal medya rahmet mi zulmet mi,
Özgürlük mü yoksa özgürce özgürlük cellatlığı da mı…
Özgürlük adı altında, "eşitlik ve kardeşliği" yok sayan mı...

Siz söyleyin şimdi;
Yoksa, Demokrasi kendi canavarını mı yarattı…
Yoksa, yoksa "Sosyal Medya" denen sınırsız, sınırsızlaştıkça "Ebabil Kuşu"na mı dönüştü/dönüşüyor ya da dönüşecek…


Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.


OGÜNhaber