Çin, Hindistan'a saldırabilir mi..?

Halbuki Pandemi, bu ve benzeri ihlal ve çatışmaları yavaşlatmış, hatta durdurmuştu.
Peki ne oldu da; Çin daha bir saldırgan ve agresif şekilde Hindistan'ı hedefe koydu.?

Bunun Koronavirüs ve virüsün Çin'de ortaya çıkmasıyla,
Çin'in dünyanın ana fabrikası, üretim üssü ve tedarik zincirinin merkezi olmasıyla,
Londra ve ailelerin Çin üzerinde süregelen etkinliklerinin azalmaya başlamasıyla,
ABD derin devletinin Çin'i küçülterek Hindistan ve Japonya gibi farklı coğrafyaları öne çıkartmak istemesiyle bir alakası var mıdır..?

Büyük resme odaklanıp, virüs görseline hapsolmadan virüs ve ilan edilen pandemiyi doğru okur ve arka plana nüfuz ederek bakarsak; bu saydığımız unsurların hemen hepsinin gündemde ve hatta sahada olduğunu görürüz.

Hep yazmıştım; "yeni bir yüzyıl oluşturmak için yeni bir dünya düzeni oluşturuluyor" diye.
Bunun için de "ikili bir güç savaşının" çok boyutlu, çok silahlı, çok donanımlı şekilde devam ettiğini ve dünyanın akıbetinin bu bilek güreşinin sonucuna  göre şekilleneceğini söylemiştim.

Hatta dünyanın herhangi bir yerinde olan, herhangi bir olayın hiçbir şekilde bu çatışmadan bağımsız ve spontane ortaya çıkmayacağına dikkat çekmiştim.

Ki, virüs olayı ve hatta bunun Çin'de başlaması bile bu yeni dünya düzenine dair stratejik bir sonuç idi.
Bu çerçevede bakarsak; Çin'in Hindistan'a saldırması ve agresif bir tavra girmesi asla tesadüfî değildir.
Çin'in direnmesidir; dolayısıyla ailelerin, FED'de etkili olanların, Neocon-Evangelist ittifakın ve hatta Yahudicilerin alan kazanmaya çalışması, yani bir nevi karşı hamlesidir.

Bu ikili gücün tarafı olan başat aktörlerin, pek çok noktada konsensüse vardığı duyumları gelse de; virüs ve pandemiyle zirveye ulaşan "büyük kavganın" artçıları epey bir süre daha devam edecektir.

Peki Çin Hindistan'a sınır salvoları ve dirsek gösterme haricinde tam ve tekmil bir saldırı yapabilir mi.?
Bunu göze alabileceğini sanmıyorum.
Böylesi bir adım attığı takdirde muhatabının sadece Hindistan olmayacağının bilincinde.
Küçük bir örnek verecek olursak; Suriye'de yaşanan sadece Suriye iç savaşı olmaktan öteye geçmiş ve pek çok ülkenin şu veya bu şekilde içinde bulunduğu bir savaş olmuşsa; Çin-Hindistan savaşında da taraflar  bu iki ülkenin sadece kendileri olmayacaktır.

Mesela; önümüzdeki günlerde kronik Keşmir sorunu nedeniyle kavgası hiç bitmeyen Pakistan-Hindistan ilişkilerinde ilginç adımlar ve uzlaşıya gidiş görülebilir.

Asya-Pasifikte ABD-Hindistan-Pakistan-Bangladeş-Güney Kore katılımlı geniş kapsamlı tatbikatlar yapılabilir.
Japonya ekonomisiyle ilgili "müzmin durgunluk" denen sıkıntının aşılmasına dair formülasyonlar konuşulmaya başlanabilir.

Doğrudan ABD derin devletine saldıramayan Çin, Hindistan üzerinden, kayıplarına tepkisini göstermeye çalışıyor.
Fakat hiçbir şey çıplak gözle görüldüğü gibi değildir.
Arkasında Londra ve aileler de olsa, Çin geriletilecek ve sahip olduğu güç Hindistan ve Japonya gibi bölgesel ülkelerle içinde Türkiye'nin de olduğu farklı coğrafyalara dağıtılacaktır.

Bu arada Çin-Hindistan gerginliği ve savaş ihtimaline ağzının suyu akarak bakan Putin ve Rusya da bilmeli ki; Pasifik'ten kendisine bir paye çıkmayacak, imkan doğmayacaktır.

Küresel hakimiyet savaşında çelişik, gel-gitli ve renksiz davranan Putin'i, arkasına aldığı aileler de kurtaramayabilir.

Her ne kadar Putin, ülkesini ailelerin arka bahçesi yapmış olsa da; yakın gelecekte bu ters tepecek ve elini güçlendiren bir imkan olmadığını bizatihi yaşayacaktır.

Hal böyleyken Çin-Hindistan gerginliğine sinsi bir tebessümle ve iştahla bakan Putin bölgede ekstra bir etkinliğe kavuşamayacaktır.

Hatta bırakın bölgeyi önümüzdeki günlerde Akdeniz havzasında da Rusya'yı zorda bırakacak yeni ittifaklar ve denge değişimlerini müşahede edebiliriz.

Olayların hepsi birbiriyle bağlantılı ve her şey bir şeye odaklı bir süreç yaşıyoruz.
O "bir şey" de, hep söylediğim "Küresel hakimiyet savaşı ve kurulacak olan yeni yüzyıl"dır.
Pasifikteki gerginliğe de, Akdeniz'e de, Avrupa'da yaşananlara da, Afrika'da sessiz ve derinden cereyan eden durumlara da, ABD'nin kendi içinde ve Amerika kıtasındaki olaylara da bu açıdan bakmak zorundayız.

Bu arada yaşanan son çatışmayla tırmanan krizin, barışçıl yollarla çözmek için anlaşıldığı taraflarca dile getirilse de; esaslı bir uzlaşmanın olacağını düşünmüyorum. Çünkü  yaşanan çatışma henüz bir dokunuş, kaşıma ve prova gibiydi. Bu ve benzeri sıkıntılar devam edecektir. Üstelik; nitelik ve hedef değiştirerek….

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.

OGÜNhaber