Çağın Hitler'i 'Putin'

Portremizin konusuda bu terör saldırılarının arka bahçesi ve bu bahçedeki en büyük oyuncuda Rusya devlet başkanı Putin. Yazımı okuduğunuzda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

•  2008 yılında Güney Osetya’yı bahane ederek Gürcistan’a girdi, dünya devletlerinden ve BM’den ses çıkmadı.

•  2014 yılında Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk bölgesini işgal edip Rusya’yı ilhak etti, yine kimseden ses çıkmadı. Sadece göstermelik kınamalar ve tanımıyoruz beyanları yapıldı.

•  2015 yılında Suriye’deki savaşa dahil oldu ve dünyadan yine ses yok. İran’la ittifak halinde, Suriye’de bir  vekalet savaşına dahil oldu, çağdaş dünya yine sessiz.

•  İran’la beraber Yemen’e saldırı planları yapılıyor, ajanları ülkeye gönderiliyor ve hazırlık yapılıyor. Yine medeni dünyadan çıt yok.

•  Baltık devletleri Rusya’nın agresif ve çatışmacı tavrından şikayetçi ve ürküyor, BM ve dünyadan yine ses yok.

•  Suriye’de, İŞİD’le mücadele ettiğini söylüyor ama tek yaptığı rejim muhaliflerini ve masum halkı bombalamak, öldürmek ve ülkeden göçe zorlamak. Amacı Avrupa’yı ve Türkiye’yi yoğun muhacir akınına maruz bırakmak ve sarsmak. AB’den kısık sesle ve bencilce bir itiraz yükseliyor ama Putin’nin saldırganlığına ve kudurmuş köpek gibi tavrına yönelik, fiili bir karşı koyuş yok. Diyor ki: “Suriye bizi güvenliği için çağırdı geldik”, Cumhurbaşkanı Erdoğan da sana soruyor “Peki  Ukrayna’ya, Kırım bölgesine seni kim çağırdı da gittin?” Tabi ki verecek cevabı yok. Çünkü yayılmacı, işgalci ve saldırgan oportunizmi ne gerekirse onu yapıyor.

Başlığı neden “Çağın Hitler’i” diye yazdım? Şimdi sizinle Vikipedi’den her iki lider için yazılan iki paragrafı paylaşmak istiyorum.

1921 senesinde ise Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisinin lideri oldu. Uzun süreli bir siyasal mücadelenin ardından, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'nin iktidara gelmesinin sonucunda 1933’ten itibaren Almanya Şansölyesi, 1934’ten itibaren ise ölümüne kadar Almanya Cumhurbaşkanı olarak görev yaptı.  Nasyonal sosyalizmin kurucusu olup Almanya'yı 12 yıl boyunca bu öğretiyle yönetmiştir.  

“Hitler, Almanya’da I. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan 1929 Ekonomik Kriz olarak adlandırılan Büyük Buhran’dan güç kazandı. Propaganda ve karizmatik bir dille, alt ve orta tabakanın ekonomik istemlerine ümit veriyordu; bunun yanında da belli bir seviyede milliyetçilik, sosyalizm, antisemitizm, anti-komünizm ve anti-kapitalizm de sunuyordu. Ekonominin tekrar kurulması, yeniden silahlandırılmış bir ordu ve totaliter ve faşist bir rejimle; Hitler Almanya içerisindeki düzeni yeniden tesis etti ve güçlü bir ülke yarattıktan sonra, saldırgan bir dış politika izleyerek Alman “yaşam alanı” genişletmek amacıyla Polonya’ya saldırdı. Yıldırım savaşı  taktikleri ve Mihver Devletleri ittifakı ile birlikte Avrupa′nın büyük bölümünü ve Asya’nın bir kısmını işgal etti.”

Şimdi de Putin için söylenenlere bakalım:

“Putin, Rusya'nın 2000-2008 yılları arasında Devlet Başkanlığı görevini yürüttü. Döneminde, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından ortaya çıkan ekonomik çöküş sonrası tekrar toparlayan Rusya ekonomisi hızlı büyüme rakamları yakalanmış, bununla birlikte ülkesinin bağımsızlığı yolunda çeşitli adımlar atılmış, merkezi otorite kuvvetlendirilmiş ve Rusya Federasyonu Silahlı Kuvvetleri'nde çeşitli modernizasyon uygulamaları başlatılmıştır. 4 Mart 2012 tarihinde yapılan seçimler sonucu  Rusya Federasyonu'nun 3. kez devlet başkanı seçilmiştir.”

Dikkatinizi çekmiştir; ne çok benzerlikleri var değil mi…?

Her ikisi de kendisinden önceki ekonomik yoksunluk ve negatiflikten beslenmiş, her ikisi de faşizan politikalar oluşturmuş, agresif ve saldırgan bir tavır sergilemiş, her ikisi de silahlanmaya ciddi kaynak ve imkan ayırmış ve hedefledikleri zamanlamaya ulaştıklarında da Hitler Polonya’ya saldırarak ikinci dünya savaşını başlatmış, Putin ise Gürcistan’a saldırarak faşist, agresif ve saldırgan politikasını eyleme dökmeye başlamıştır.

Ama bu gidiş nereye ey Putin? Hiç düşündün mü çok benzediğin ve onun gibi olmaya çalıştığın Hitler’in sonu senin ülken olan Sovyetler Birliği’ne girişiyle son buldu ve tarihin liderler mezarlığına lanetle kaydı alındı. Öyle görünüyor ki senin de sonun Suriye’de masum insanların  bedduaları eşliğinde, lanetlenerek tarihteki yerini alacak.

Bilesin ki: senin ve sana benzeyen “Çağdaş Hitler’lerin” de sonu Adolf Hitler’inkinden farklı olmayacaktır. 

Peki son birkaç yıldır bir anda ortaya çıkan bu savaş ve çatışmalar nedendir?

Dünya çok kritik bir sürece girmiştir. Çünkü petrol ve doğalgaz dünyada ilişkileri, sınırları ve savaşları belirleyen en temel argüman olmayı sürdürmektedir ve öyle görünüyor ki yakın geleceğin belirleyici unsuru da olmaya devam edecektir.

Dünya petrol ve doğalgaz rezerv ve ihtihsalinin yaklaşık % 70’i ülkemizin hinterlandı ve mücaviri olan Ön Asya ve Ortadoğu topraklarında bulunmaktadır. Türkiye’nin bu alanda rezervi yoktur ama çevresindeki üretimin arz güvenliği ve imkanı açısından olmazsa olmaz bir coğrafi konumu bulunmaktadır. Bu yüzden de petrol ve doğalgaza sahip ülkeler kadar ve hatta onlardan daha önemi haiz bir konumda bulunmaktadır.

Hal böyleyken asıl kavga ve mücadele 2023’ler de şekillenecek olan yeni petrol, enerji arz ve üretimi noktasında, pay alma rekabetinin savaşlara dönüşme halidir. Çünkü yakın gelecekte tankerlerle petrol ve gaz sevkiyatları yerini boru hatlarıyla iletime bırakacaktır. Bu yeni konsepte göre ülkemizin “kesişme noktası ve üs” olma özelliği daha da önem kazanacak ve vazgeçilmezliği tartışılamayacak bir gerçektir.

Bu bağlamda  Rusya ve ABD’nin görünmez bir ittifakı var gibi görünse de, aslında mücadele derinden derine devam etmektedir. Çünkü yukarıda saydığımız saldırgan tavırları ile sahne alan Rusya’ya ilişkin ekonomik, diplomatik ve askeri yaptırımlar Rus ekonomisi ve halkını ciddi zorluklara düşürmüş durumdadır. Ekonomik sıkıntıları aşarak silahlanmaya kaynak ayıracak derecede parlak düzeye gelmiş olan Rusya, petrolün 100 dolarlar seviyesinden 30 dolar civarına düşmesi, AB ve ABD tarafından uygulanan yaptırımlarla ciddi manada mali ve ekonomik değer kaybına uğramış durumdadır. Böylesi bir durumda İran’la ittifak etmesi de kendini kurtaramayacaktır.

Önümüzdeki zaman dilimine bir projeksiyon yapacak olursak; Rusya şimdi kazanan gibi görünse de, yakın gelecekte çoklu cephelerde savaş vermek zorunda kalacaktır. Ekonomik olarak biraz daha zayıfladıktan sonra bir taraftan Ukrayna, bir taraftan Gürcistan, bir taraftan Baltık devletleri, bir taraftan Suriye cephesi ve Ermenistan üzerinden Azerbaycan’la  ve bunların arkasından Türkiye  ve AB ülkeleriyle sıcak  savaş yaşaması ihtimal dahilindedir. İşte Putin’nin de sonunun gelmesi bu ortamda olacaktır. Çünkü ABD, AB ülkeleri ve özellikle İngiliz Siyasa’sı Rusya ve Putin’nin sürdürdüğü bu saldırgan ve agresif yayılmacılığına asla müsade etmeyecek ve Gazprom üzerinden  enerji silahını kullanmasına meydan vermeyecektir.

Pekala Türkiye neden bu sıkıntıları yaşıyor? Neden bu terör belasıyla en acı ve dramatik şekilde karşılaşıyor?

“Her kutlu doğum sancılı olur” sözünü unutmayalım. Türkiye’nin bölgesel liderliği yakındır. Şuanda zaten terör örgütlerinin ittifaken saldırmalarının nedeni de aslında gelecek günlerdeki “Güçlü Türkiye” olgusunun hissedilmesidir. Bölge ile ilgili hesapları olan güç sahipleri kendilerince ülkemize “ayar” vermeye çalışmaktadırlar. Doğu ve Güneydoğuda yaşadığımız terör hadiselerinin de, mülteci krizini yaşamamızın da arkasındaki ana  neden budur. “Güçlü Türkiye’nin” ayak seslerinin işitilmesidir.  Amaç yarın masada oturacak Türkiye’yi zayıflatmaktır. Çünkü o masada baş rolde oturmamız engellenemez bir gerçektir.  Hele de “Dünya beşten büyüktür.” diye BM’ye sert eleştiriler yapan ve “Bağımsız Türkiye” vurgusuyla egemen güçlere meydan okurcasına çıkışlar yapan bir Devlet başkanı varsa, ülkemize bu tarz taşeron örgütlerce “vekalet terör” yaşatılması maalesef yaşanıyor ve yüreklerimizi yakıyor. Ama emin olun ki; “Karanlığın en kesif ve yoğun olduğu an sabahın en yakın olduğu andır.”

Çok üzgünüm ve içim acıyor, belki bu söyleyeceklerime ağır eleştiriler de gelecektir ama dile getirmeliyim ki; ülkemize bu saldırılar devam edecektir ve üzerimize gelmeyi sürdüreceklerdir. İşte bu noktada bizim teröre, kolonyalistlere, emparyalist faşizanlara karşı, bir ve beraber durabilme olgumuz öne çıkmaktadır. Dahildeki siyasi ayrılıklar, ihtilaflar, husumetler, hariçten gelen tehlikeye ve ülkemize yönelik terör saldırılarına karşı yerini mutlak ve mutlak ittifak ve birliğe bırakmalı, bir, beraber ve tek ses olarak hareket etmeliyiz.

Unutmamalıyız ki; herkesin bir hesabı varsa hesapların en büyüğü Allah’ın hesabıdır ve Türkiye’ye ümmetin duası sürekli gelmektedir. Bilelim ki; “mazlumun ahı indirir şahı”… Bizler yeter ki kendimize gelelim, Türkiye ve Türklerin neler yapabileceğini, izzetini, azametini hatırlayalım ve bu coğrafyada biz olmadan yani Türkiye Cumhuriyeti olmadan kimsenin hiç bir şey yapamayacağını bilip ona göre büyük düşünelim, büyük adımlar atabilelim. İnanıyorum ki önümüzdeki yıllar Türk ve Türkiye yılları olacaktır.

Kuran’ı kerim’de  Yüce Allah buyurur ki: “Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki zalimler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.”

Daha fazla söze gerek yok sanırım, bir sonraki Bir Potre'de buluşmak ümidi ile sağlıcakla kalın, Allah’a emanet olun sevgili okurlarım.
OGÜNhaber