24 Nisan'da tarihi bir gün yaşandı.
Neden?..
ABD/Biden, Ermenilerle ilgili 1915 olaylarına dair söylenmeyeni/söylenmemesi gerekeni söyledi ve "
Soykırım" dedi.
Türkiye olarak, genel itibarla "müşterek tepki/ortak tavır" sergilendi mi?..
HDP hariç, evet…
Tüm muhalefet ve iktidar bu konuda gereken tavrı/tepkiyi/ülkesel menfaatlerde müşterekliği gösterdi.
Oldukça memnuniyet verici bir birliktelik idi.Ama ben farklı bir konuya değinmek istiyorum.
Olay karşısında Erdoğan'ın tavrına ve buna dair muhalefetin yaklaşımını irdeleyeceğim.
İktidar/hükümet/devlet sözcüleri, yetkilileri, sorumlu mercidekiler ABD'nin açıklamasına dair söylenebilecek her şeyi söylediler mi?..
Evet, ağır/usturuplu ve hatta agresif; söylenmesi gereken her şey söylendi ve hatta söylenmeye de devam ediyor.
Erdoğan ise bekledi,
Dinledi,
İstişare etti,
Değerlendirdi,
Kanımca, ölçtü/biçti ve sonra düşüncelerini dile getirdi.
Ne zaman?..
Üçüncü günde…
Tam bu esnada, Erdoğan'ın bu hal ve tavrına muhalefet lider ve sözcülerinden eleştiri yükselmeye başladı.
"Erdoğan üç gündür neden suskun!..Neyi bekliyor,Başka zaman "Eyy… bilmem ne" diye haykırıyordun; şimdi ses/seda yok…" gibi sesler yükseldi.
Üçüncü gün Erdoğan tarafından yapılan, mutedil/soğukkanlı/düşünülmüş açıklama sonrası ise;
"Bu kadar mı!..Hani tepki/misilleme ve ağır söz…Yoksa Haziran'da yapılacak bir görüşme için tepki bile gösteremiyor musun!.." gibi, pek de akılcılık içermeyen, diplomatik gerçeklikten uzak, salt iç siyasi saikler içeren söz ve eleştiriler geldi.
Açıkçası, bu konuda muhalefetin muhalefeti, çok basit/tutarsız ve kendi kendini tekzip eder gibi geldi bana.
Dış politika ve diplomasiye dair çok yazı yazdım.
Pek çoğunda hükümetin pek çok adımını eleştirdim.
Sürekli akıl/akılcılık, ince diploması, soğukkanlılık ve uzak görüşlü olma vurgusu yaptım.
Bu bağlamda, karşı çıktığım adımlar da oldu; Mısır ve Rusya ilişkilerine dair,
Desteklediğim icraatlar da oldu; Libya, Doğu Akdeniz, son birkaç yıldaki Suriye konusu ve Mısır'la başlayan yeni sürece dair…
Bu çerçevede ABD/Biden'ın son tavrına ilişkin Erdoğan'ın yaklaşım/tarz ve stratejisini çok olumlu buluyorum.
Devlet aklı/Devlet Adamlığı'nın gereğinin bu olduğu kanaatindeyim.
Popülizm ve kamuoyu heyecanıyla dış politik refleks sergilenemez.
"
Soykırım" açıklaması Erdoğan'ın da sinirlerini germemiş, kızgınlığını yükseltmemiş ve yumruğunu sıktırmamış olabilir mi!..
Mümkün değil…En çok ve sert tepki koyanların başında Erdoğan'ın geldiğine kuşkum yok.
Ama devlet yönetmek farklı bir şey.Bazen dişlerini sıktırır, yutkundurur, sabrın sınırlarını zorlatır ama yumruğunu da cebine koyup beklemeyi gerektirir.
Sen-Ben-Onlar ani ve anlık sinirle hareket edebiliriz.
Ne olur peki?..
Bu fevrilik kendimize ve yakınlarımıza zarar getirebilir.
Ama halktan/milletten/devletten sorumlu birisi, ani/fevri ve anlık refleksle davranırsa hasarın sınır ve kapsamını kimse öngöremez ve ben düşünmek bile istemem!..
Tüm bu nedenlerle de Erdoğan'ın üçüncü gün konuşmasını ve ince düşünülmüş açıklamalarda bulunmasını, olması gereken, son derece makul ve gelecek projeksiyonlu
"akıllı/akılcı" bir yaklaşım olarak görüyorum.
Hatta umuyorum/temenni ediyorum ki; bundan sonra başka ülkelerle olası benzer durum/kriz ve sorunsal teşkil eden konularda da benzeri soğukkanlılık/itidal ve akılcılık öne çıkar.
Yeniden Muhalefete gelirsek;Tamam, iç siyasette dün ak denilene bugün siyah denilebilir.
Hükümet ve Erdoğan her türlü eleştirilebilir.
Ama konu dış politika ise biraz daha sorumlu ve daha bir tutarlılık ülkesel menfaatler gereğidir.
Şöyle bir düşünüyorum da;Geçmişte ABD/Avrupa Ülkeleri veya herhangi başka bir ülkeye dair Erdoğan çok sert ve keskin bir çıkış yaptığında;
Muhalefet hemen,
"Olmaz, olmaz… Böyle olmaz Erdoğan. Bu kadar sert ve keskin olamazsın…" derdi.
Ve Mısır-Sisi/Suriye-Esad/ Fransa-Macron gibi ülke ve liderlerine gösterdiği tepkilere karşı muhalefetin sert eleştirisi hafızalarımızda hala taptazedir.
Şimdi ise;
"Sen ABD ve Biden'a neden geç cevap verdin/neden sert ve keskin çıkışmadın/neden bağırmadın/neden ipleri kopartmıyor, tehdit etmiyorsun..." gibi eleştiri geliyor.
Yani sormak isterim,
Hangi tavrınız doğru ve samimi?..Birinci yaklaşımınız doğru ise; şimdiki tavrınız/yaklaşım ve söyleminiz ne oluyor?..
Bence bir karar verin.
Çünkü konu, dış politika ve ülkesel menfaatlerin harice karşı savunusu…
"Kol kırılır yen içinde kalır" mesabesinde yaklaşım şart.
Hiç olmazsa bu konularda,
"doğruya doğru/yanlışa yanlış" şeklinde tutarlı bir yaklaşım geliştirin.
Dün yanlış bulduğunuz tavrın, bugün doğrusu sergilenince; "işte şimdi oldu/bu tavır doğru" deme alicenaplığını gösterin.
Erdoğan için değil,
Türkiye için/devlet için/ülkesel menfaatlerimiz için gösterin…Ama, bu tutarlılığı "lütfen" gösterin!..Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.