Beyrut Limanında, aslında Lübnan patladı, Ortadoğu patladı, Doğu Akdeniz patladı..

23 Eylül 2013'te 2 bin 750 ton amonyum nitrat yüküyle Gürcistan'ın Batum limanından Mozambik'in Beira Limanı'na gitmek üzere yola çıkıyor.
2-3 Ekim'de İstanbul'dan geçiyor.
21 Ekim'de teknik arıza nedeniyle Beyrut Limanı'na giriyor.
Lübnan'lı görevliler gemide arama ve inceleme yapıyor evraklarda eksiklik tespit ediliyor ve gemi alıkonuluyor. Konuyla ilgili mahkeme süreci başlıyor.
Geminin Kıbrıs'ta yaşayan Rus asıllı sahibi gemisine, yük sahibi de Beyrut Limanında el koyulan yüküne sahip çıkmıyor.
Uzmanlar geminin yüküyle ilgili "çok tehlikeli ve acil çözümlenmeli" diye raporlar veriyor.

Bu esnada denetim altında tutulan mürettebat geminin yükünün "tehlikeli" bulunması gerekçesiyle serbest bırakılıyor.
Gemi mürettebatı için bile tehlikeli bulunan 2 bin 750 ton amonyum nitrat sanki vakti gelince kullanılmak ve adeta Lübnan'ı patlatmak için Beyrut Limanında 12 No'lu ambara indiriliyor.
Aradan yedi yıl geçiyor ve; ne gemi, ne de yükü için bir çözüm, sonuç ve çare bulunuyor.
Ve sanki özellikle unutuluyor/unutturuluyor.
Geliyoruz bugüne…
İşçiler ambarın gevşeyen kapılarını tamir etmeye ve duvarda açılan bir deliği kapatmaya çalışırken bir kaynak sıçraması oluyor ve bu da yangına yol açıyor.

Gerisi ise hepimizin malumu;
Doğu Akdeniz, Ortadoğu, pardon Lübnan, çok pardon Beyrut Limanı patlıyor.
Basit bir patlama yahu..(!)
Kaynak yaparken bir parça sıçramasıyla olan basit bir iş kazası..(!)
Çünkü öyle lanse edilmeye ve böyle basitleştirilmeye çalışılan bir hava var sanki…
Ama teknik ve fiziki etkisi atom bombası gibi,
Stratejik ve siyasi etkisi 1975’den 1990’lara kadar süren Lübnan İç Savaşı'ndan beter; bölgesel ve hatta küresel ölçekli bir etki, fiili etkisi onlarca ölü, binlerce yaralı ve bini aşkın kayıp…

Etki çerçevesi hala tespit edilemeyen boyutta hasar ve mali kayıp…
Hal böyleyken, bu devasa patlamanın sabotaj veya bir saldırı olmayıp da, iki işçinin kaynak yaparken sıçrattığı bir parçacık nedeniyle çıktığı size de sahici ve inandırıcı geliyor mu,

Allahaşkına…
Hadi oradan, hadi oradan…
Yemezler bunu, kimse yemez…

Lübnan gibi çok mezhepli, çok dinli, çok etnisiteli ve çok elin parmak attığı onbin km. karelik bir coğrafya ve altı milyon civarı nüfusu olan bir ülkede bugüne kadar hangi eylem, kaos, çatışma spontane ve doğaçlama ortaya çıkmıştı da; bu patlama, sıradan ve teknik sebeplerle yaşanmış olsun…

Bu patlama Suriye İç Savaşından, Libya'daki fiili durumdan, İran'dan, Çin'den, Fransa'dan, ABD'den, İsrail'den, Mısır'dan ve de son  zamanlarda zirve yapan Doğu Akdeniz satrancından, asla bağımsız ve ilgisiz değildir.

Hele de, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi iki Arap şeytanı ve onların şeytana uşaklık eden iki veliaht prensi bölgeyi fitneye garkedip, ateş çemberine çevirirken…

Düşünün..; son zamanlarda Hizbullah ve yandaş siyaseti bazı konularda Çin, İran ve Rusya ile işbirliğine hazırlanıyordu.

Lübnan'da yönetim kokuşmuş, yozlaşmış ve kabile asabiyeti-mezhep hakimiyeti esaslı zenginleşme ve halktan kopuklaşma yaşıyor; ülkenin açmazları, yolsuzluklar ve yaşanan ekonomik sıkıntılar umurlarında bile olmuyordu.

Bu arada; Lübnan patlamasıyla neredeyse eş zamanlı Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’da basit gibi görünen ama arkasında farklı taktik ve stratejilerin olabileceğini düşündüğüm iki yangın çıkıyordu.

Tesadüfleri sevmem demiştim.
Ve peşpeşe yaşanan bu olaylar ne yazık ki; benim bu yaklaşımımı adeta delillendiriyor.
Küresel savaşın tarafları hamle-karşı hamlelerine devam ediyor ve durmayacaklar da…
Lübnan'ın Çernobil'i diyeceğimiz bu patlama da, Yeni Dünya Düzeni için hazırlanan "Yeni Kitap" basım evresinde "öngörülen ve olması uygun görülen" steplerden başka bir şey değildir.

Ölen insanlar mı..?
Ne ölen, ne yaralanan ve ne de yanarak cesetleri bile bulunmayan masum insanların küresel güç savaşçıları için hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.

14 Temmuz tarihli, "Küresel güçler çoklu mesajla öldürüyor.." başlıklı yazımda demiştim ki;
"Önümüzdeki günlerde ülkemiz özelinde veya küresel boyutta "yok artık, bu da mı oldu…" denecek oluşları göreceğimize eminim.

Siz de, bundan sonra tesadüf kavramını lügatınızdan atın ve olan en basit olaya bile öyle bakın.
Çünkü Yeni Dünya Düzeni oyunu, hem maksimalist hem minimalist, hem küresel hem lokal, hem toplumsal hem ferdî, hem kurumsal hem şirketsel boyutta,

Karada, denizde, havada,
Afrika'da, Asya Pasifikte, Ortadoğu'da, Avrupa'da, Amerika Kıtasında,
Libya'da, Rusya ve Türki Cumhuriyetlerde, Güney Asya ve Çin'de şiddetini göstermeye devam edecek.
Ve en önemlisi; 35-40 ülkenin deniz kuvvetlerinin cirit attığı Akdeniz'de finallenecek.
Çünkü Doğu Akdeniz jeopolitik görüşler açısından en önemli bölgedir.
Bu yüzden de; Akdeniz, Akdeniz ve ille de Akdeniz dedim ve diyorum…

Peki beş km çapında ve atom bombası gibi etki doğuran Beyrut Liman patlaması son mu…
Neredeeee…
Önümüzdeki günler maalesef öyle olaylar göreceğiz ki; bu patlamanın hafıza ve algımızdaki yeri çok basit kalacak.

Açıkcası "Koronavirüs" silahının da çok farklı şekilde; yine önceki bir yazımda bahsettiğim gibi daha ölümcülleştirilerek korkuların daha da tetiklendiği ve böylece küresel hakimiyette alan ve hükümranlık kazanımının hızlandırıldığı bir süreci de yaşayabileceğimiz kaygısındayım.

Çünkü Hakimiyet Savaşının tarafları gemi azıya almış durumdalar.
Herkesin herkese saldırdığı,
Herkesin herkesi kullandığı,
Herkesin herkes üzerinden herşeyi yapacağı,
Herşeyin mübahlaştığı,
Mübahlığın aranmadığı,
Meşruiyet ve insan hakları gibi değerlerin yoklaştırıldığı,
Vahşi ve pirimitif aklın her şeyin önüne geçtiği,
Hesapların tekleştiği ve tek iktidar hırsının dünyayı ateşe vermekten sakınmayacağı,
Kirli, çok kirli, en kirli bir süreç yaşıyoruz ve ne yazık ki; bu sürecin bir süre daha artan kirlenme ve kanlanmayla devam ettiğini göreceğiz.

Artık dünya öyle bir yer haline geldi ki;
Kimse güvende değildir,
Hiçbir devlet, coğrafya, millet kendini güvende hissedemez.
Herkes hedeftir, her şey avdır,
Galebe çalmak ve kazanmak için her türlü silah ve enstrüman caizdir, sahadadır ve kullanıma sokulmuştur.
Ve olağanüstü-korkunç-ürkünç ve acımasız bir akıl gözü dönmüşcesine tedavüldedir.
Artık kim öle kim kala..

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.

OGÜNhaber