Konağın birinde bir gün Bey demiş ki:
– Bir dalkavuk alacağım, filan gün imtihan var, sağa sola haber salınız.
Derken o gün gelmiş, kapının önünde dalkavuk adayları sıra olmuş.
Biri içeri alınmış.
Bey sormuş:
– Sen dalkavuk musun?
– Evet efendim.
– Ama sen dalkavuğa hiç benzemiyorsun.
– Olur mu efendim? Ben filan Beyin yanında şu kadar, feşmekan Beyin yanında da bu kadar sene dalkavuk olarak çalıştım.
Bey:
– Olmadı, sen çık. demiş.
Derken ikinci, üçüncü….. adaylar gelmiş,
Konuşma hep aynı,
Cevaplar hep aynı.
Bey, artık dalkavuğunu bulamayacağını düşünmeye başlamış ki, içeri biri girmiş.
Bey:
– Söyle bakalım sen dalkavuk musun?
– Evet efendim.
– Ama sen dalkavuğa hiç benzemiyorsun.
– Hayır, hiç benzemem efendim.
– Dur bakayım, biraz da benziyorsun galiba.
– Evet efendim. Ben biraz da dalkavuğa benzerim.
Bey hemen dışarı haber salmış:
– Tamam ben dalkavuğumu buldum.
Filozof ve Dalkavuk
Bir filozof ile bir dalkavuk konuşuyormuş.
Filozof ne derse dalkavuk onu tasdik ediyormuş.
Nihayet sabrı tükenen filozof haykırmış:
– Birader, hiç olmazsa bir kez olsun dediğime itiraz et de; iki kişi olduğumuzu anlayalım.
Zangoç ve Papaz
Papaz, iki metre ilerisindeki Zangoç’a sormuş:
"Gizli gizli, sen mi içiyorsun kutsal şarabı?"
Zangoç’ta derin bir sessizlik.
İyice köpürmüş Papaz:
"Sana soruyorum be adam! Duymuyor musun?"
"Hayır. Buradan hiçbir şey duyulmuyor efendim!" demiş Zangoç.
"Olacak şey mi! İki adım öteden beni nasıl duymazsın..."
Zangoç bıyık altından gülerek:
"İsterseniz yer değiştirelim, anlarsınız..."
Yer değiştirmişler.
Bu kez Zangoç seslenmiş:
"Kilise için toplanan yardımları kim iç ediyor?"
Papaz kendi kendine söylenmiş:
"Hakikaten yahu! Buradan hiç bir şey duyulmuyor..."