Bu son Bayram’ımız olabilir.
Bir dahakine kim öle kim kala…
Allah bilir.
Kaç defa bayram yazıları paylaştım sizlerle.
“Bir sel gibi akıp geçiyor zaman,
İnsan da yolcudur, yürüyor durmadan.
Dünyadan göç edip gizlenen insan,
Hesap günü olan mahşeri bekler…”
Hüznün sevincin, ümidin yeisin (ümitsizlik), kötümserliğin iyimserliğin içiçe olduğu bir halet-i ruhiyedeyim.
64 gün önce sevgili annemi Rahmet-i Rahmana yolculadık.
Hani derler ya; zaman herşeyin ilacıdır diye…
Yok yok…
Olmuyor, gözüm hep Onu arıyor.
Tek gerçek ölüm ve ahiret inancı haricinde hiçbir şey deva olmuyor.
Rabbimize sığınıyor ve “Şüphesiz ki biz Allah’tan geldik ve yine O’na döneceğiz. Her nefis ölümü tadacaktır” ayetlerine teslim olup, teselli buluyorum.
Herşey kifayetsiz; sözün bittiği an…
Şimdiden çok özledim ben seni anam,
Sol yanım acıyor, tam işte şuram,
Kabrini nur etsin Rahmet-i Mevlam…
Bir yanım İnsanlık ve özellikle Alem-i İslam için büyük kaygıda…
“Sabahtan haber yok, ufuklar kara,
Suriye kan ağlar, yanar Buhara,
Keşmir, Uygur, Kerkük hasret bahara,
Kudüs’ün, Sina’nın bayramı nasıl?”
Bir yanım isyan halinde; gördüğüm nice hayatlar nedeniyle…
“Ya bayramlar bayram olsun kurtulsun,
Ya takvimler cayır cayır yırtılsın” diyesim geliyor.
Bir yanım duygu ve gözlerim dolu dolu; bu bayrama sevdiklerini kaybetmiş şekilde girenler nedeniyle…
“Bayram demek takvimdeki yazı mı?
Bayram hasret, bayram ağrı, sızı mı?
Açıp yüreğimi, yumup gözümü,
Özüne girdiğim bayramlar hani?”
Bir yanım keder dolu; bayram için sevinen yavrularına harçlık bile veremeyen baba nedeniyle…
“Güneş yükselmeden kuşluk yerine,
Bir adam camiden döndü evine,
Oturdu sessizce yer minderine…
Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı,
Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı..
Çalışsa ne iş var, ne cepte para,
Dağ oldu içinde büyüyen yara,
Dikti gözlerini karşı duvara,
Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı,
Adam “öyle” dedi, bağrında sızı..”
Böyle bir melankoli, keder ve hüzün halindeyken, inanan insana yeis (ümitsizlik) yakışmaz dedim.
“Ölene kadar yaşamak ve nefes almak zorundayız” gerçekliğiyle; “Yaşasın ümit, kahrolsun yeis” diyerek silkindim.
Mehmet Akif’in sözleri aklıma geldi;
“Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.'
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Ye's (ümitsizlik)öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!”
Bu topraklar ve bu millet neler gördü neler…
Dört bir yandan saldırı altındayken bile pes etmedi, yok olmadı ve anka kuşu gibi kendini külünden yeniden var etti.
İçim kıpraştı, ümidim depreşti ve yeşeren ümit şualarıyla bakmaya başladım, bayrama…
Şükrettim, şükrediyorum…
Ey Yüce ve Cömert Rabbimiz,
Gafletimiz, rehavetimiz ve şükürsüzlüğümüze rağmen bizleri gözden çıkartmadan, yine bir bayrama ulaştırıyorsun. Sana hamd ü senalar olsun.
Aklıma Yahya Kemal’in Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiiri geldi;
“Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede,
Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye`de…
Tanrının mabedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor.
Ulu mabedde karıştım vatanın birliğine.
Çok şükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine;
Yaşayanlarla beraber bulunan ervahı.
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.”
Evet… herşeye rağmen ümitliyim.
İdrak ettiğimiz Ramazan ayı ve kavuşacağımız bayramın kutsiyeti hürmetine ümitliyim ve “Güzel günler göreceğiz, güneşli günler” diyebiliyorum.
Çünkü “Bu dağ ne rüzgarlar, ne karakışlar gördü; sarsılsa da asla yıkılmadı”.
Bin kez doğmuş olsaydım yine bu topraklarda doğmayı isterdim, isterim.
Anadolu çocuğu ve bu milletin bir ferdi olduğum için bir kez daha gurur duydum.
Herşeye rağmen; Ramazan Ayı’nda hiçbir toplumda olmayan yardımlaşmayı, maneviyatı ve insaniyeti gördüm, yaşadım.
Ramazan boyunca dolaştığım Anadolu’da, insanlarımızın hala capcanlı kalan “amatör ruhunu” gördüm, gözledim.
Yemeyen yediren, almayan veren, ikramı seven insanlarımızın gözlerindeki ışıltı bile hala capcanlı…
Tüm yozlaşmaya, dejenerasyona ve materyalize oluşa rağmen Anadolu dimdik ve yerin altındaki manevi önderlerin derin ve deruni ruh ve düşünce ikliminde hayat sürüyor.
İnanıyorum ki bu bayram, “Anadolu Ruhu”nun yeniden canlanışı ve şahlanışı olacak.
Ümitvar olalım, Akif’in dediği gibi;
“'İş bitti... “Sebâtın sonu yoktur!” deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye'se (ümitsizliğe) kapılma.
Bayramımız mübarek olsun.
Daha nice bayramları, daha güzel ve bayram maneviyatına muvafık idrak etmek dilek ve duasıyla…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.