Akdeniz'de savaş, hiç bu kadar yakın olmamıştı..

Arap Baharı 2010 yılında Tunus'ta başladı.

Tunus neresi..?

Akdeniz ülkesi, hatta Doğu Akdeniz'i belirleyen hattın güney ülkesi.
Kıvılcım, Tunuslu öğrenci Buazizi üzerinden çakıldı.
Sonra Libya Savaşı ve diktatör-katil ve mutlaka yok edilmesi gereken Kaddafi..
Hümanist ve demokrasisever ülkelerce bu insanlık ve demokrasi(!) katili elimine edildi.
O ana dek Kaddafi ile iş tutan, destek veren, diktatör olmasından istifade eden kendileri değilmiş gibi…
Ama gitmesi ve Libya'nın karışması gerekiyordu. O yüzden her türlü suçlama mübahtı.
Çünkü Libya önemli bir Akdeniz ülkesiydi.

Mısır…
Tahrir Meydanı gösterileri ve süreçte yaşananlar hala taptaze.
Mısır, baharı (!) iliklerine kadar yaşıyordu.
Mübarek gitti ve Mursi geldi.
Arap sokakları ve İslam alemi gerçek bir "bahar" algısıyla, planlanan oyunun figüranlığını bihakkın ifa ediyordu.
Ne oldu sonra..?
Mursi’nin Bakanı ve Genelkurmay Başkanı  sözüm ona arap baharını ama realitede kaosu başlatan şahinlerin istediğini yaptı ve yönetime el koydu.

Mısır, Mursi gibi bir İhvan'cıya bırakılamazdı.
Çünkü burası Süveyş Kanalı'nın da olduğu çok önemli bir Akdeniz ülkesiydi.

Suriye…

Konumu bakımından tarihin her devrinde önemli bir coğrafya.
"Suriye'ye hakim olmadan Ortadoğu'ya hakim olunamaz" sözünü deyim haline getirecek kadar önemli bir bölge.

Ve daha önemlisi; Akdeniz ülkesi…
Bir de; 1990'da birinci, 2003'de ikinci Körfez savaşına maruz kalan Irak…
Akdeniz'e sınır değil ki, diyebilirsiniz.
Ama Suriye'ye geniş bir sınıra sahipliğini, Suriye'nin mevcut halini ve Suriye iç savaşı sürecinde Kuzey Irak'tan Akdeniz'e planlanan koridoru düşününce; Irak-Akdeniz ilinti ve ilişkisini hemen görürüz.

Doğu Akdeniz'in doğusunda ise İsrail, Filistin, cetvelle çizilmiş bir Ürdün ve bir türlü istikrar bulamayıp her geçen gün daha da krizcilleşen Lübnan'ı ve hatta Beyrut Liman patlamasını da düşünün…

Ana konu ve ortak özellik yine Akdeniz…
Peki Yemen, Somali Akdeniz ülkesi değil. Oradaki çatışma, savaş ve karışıklığın nedeni nedir..?
Mısır-Süveyş Kanalından Kızıldeniz'e geçin ve ilerleyin…
Yemen'in sahip olduğu Babel Mendep boğazından geçip Altın boynuz denen Somali'den okyanusa çıktığınızı düşünürseniz düğüm yine Akdeniz…

Bu arada hani diyorlardı ya; "bu Arap ülkelerinde diktatörler vardı da; biz bahar getirdik" diye…
Kuveyt, Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn'de demokrasi havarileri mi yönetimde…
Konuyu dağıtmak istemiyorum; gelelim Akdeniz'e en uzun kıyıya ve en stratejik karasal coğrafyaya sahip ülkemize…

Hatırlayın; Balyoz, Ergenekon ve daha bilmem ne operasyonlarını…
TSK'nin milli ve milliyetçi unsurları sistematik şekilde tasfiye edildi.
Ama dikkatinizi çekmiştir; özellikle Deniz Kuvvetleri üzerinde, adeta hassas bir cerrahi operasyon gerçekleştirildi.

Bugünün FETÖ'cüleri, birileri adına bu ince ayar operasyonları devletin Kozmik Odasına girecek boyutta yaparken maalesef sinsi bir hazırlık olduğunu pek de fark edemedik.

İlmek ilmek işlediler ihaneti…
Sonra Gezi olayları, Mit Müsteşarını ifadeye çağırma operasyonu, 17-25 Aralık Yargı Müdahalesi, Mit Tırlarına yapılanlar…
İŞİD ve PKK referans ve tandanslı patlamalar, cinayetler…

Rus uçağının düşürülmesi ve yaşanan kriz,
Sonra 15 Temmuz Darbe Girişimi,
Ekonomik manipülasyon ve krizler…
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve başa geçen Akıncı'nın Türkiye husumeti ve kabul edilemez beyanları,
Suriye'de yaşadığımız vahim olaylar, İdlib ve son günlerde PKK ile ABD'li petrol şirketinin üretim anlaşması yapması,
35 senedir süregelen PKK terörü ve devam eden mücadele,
Azerbaycan-Ermenistan sınır çatışmasının alevlenmesi,
Ve bugün geldiğimiz nokta..

Akdeniz, Akdeniz, Akdeniz ve Türkiye…
Ana konu bu, asıl hedef bu, nihai nokta bu…
Sahnede ise Yunanistan…
Bir yazımda demiştim; "24 saatte vurur geçeriz hamasetine kapılmayalım. Çünkü Yunanistan, bu cesareti nereden alıyor acaba.." diye…

Bu arada Akdeniz ve özellikle Doğu Akdeniz derken Yunanistan'ın batısında yer alan İyon Denizini, Ege'yi ve hatta stratejik iki boğazı içeren Marmara'yı da büyük resmin içinde düşünmelisiniz.

Bunu ben demiyorum. Doğu Akdeniz denen havza böyle tanımlanıyor…
Şimdi sadede gelirsek;
Oyun, senaryo ve hedefin Akdeniz olduğu ve bu paradigmanın Yeni Dünya Düzeni'nin nirengi ve mihenk noktası olduğu artık aşikar.

Ki; biz biraz geç farkettik.
Doğru hamleler yapıyor muyuz..?
Evet…
Libya ile anlaşma, Doğu Akdeniz'de arama faaliyetleri, münhasır ekonomik bölgeleri içeren Mavi Vatan ve Kıta Sahanlığına dair politikalarımız isabetli ve yerinde…

Lakin ben durumun daha kritik, daha tehlikeli, çok boyutlu ve nihayetinde savaşın da göze alındığı bir süreç olduğu düşüncesindeyim.

Arap Baharı ve hatta Birinci-İkinci Körfez Savaşıyla başlayan sürecin ana hedefinin bugünler ve Doğu Akdeniz; dolayısıyla da Türkiye olduğu endişesindeyim.

İttifak içinde olmamız muhtemel ülkelerden uzaklaşmamız/uzaklaştırılmamız ve hatta o ülkelerin bize yabancılaştırılması oldukça bilinçli ve olası savaşta ülkemizi yalnız bırakma oyunundan başka bir şey değildir.

Son dönemlerde yaptığımız hamleler bu oyuna çomak soktu mu..?
Evet…
Yeterli mi peki..?
Değil…
Baştan beri anlatmaya çalıştığım sürece dikkat edin; Osmanlı Devletini parçalamak/paylaşmak için o devrin konseptine uygun 20-30 yıllık bir süreç yaşanmış ve akabinde I. Cihan Harbi başlamıştı.

Sonrası ise malum; İngiltere ile Fransa arasında Osmanlı topraklarının paylaşılmasını içeren Sykes-Picot anlaşması…

Çünkü o zaman da, biri vuruyor diğeri aldığı taviz karşılığında destek oluyor,

Sonra destek olan saldırıyor, bir diğeri başka bir taviz ve toprak alarak destek oluyordu.
Aynı zamanda içeride ihtilaf, ayrılık, nifak öyle bir yaşanıyordu ki; "Edirne'ye Enver gireceğine Bulgar girse daha iyi…” diyecek boyuta ulaşıyordu.

Ne yazık ki; çok benziyor, çok. Sanki tarih tekerrür eder gibi..!
Bugünün farkı ve onları kızdıran tablo ise; karşılarında dünün "Hasta Adam" Osmanlısı değil, daha dik ve dirayetli duran bir Türkiye Devleti varlığıdır.

Bu yüzden de oyun içinde oyun, hamle üstüne hamleler ve Erdoğan'la ilgili komplolar da dahil; Türkiye'yi dize getirmek için her alternatif masalarında…

Öngörüm ve kaygım şu…

I. Cihan Harbi için, Saraybosna'da bir Sırplı öğrenciye Avusturya-Macaristan Veliaht'ını öldürtmüşlerdi ve savaş başlamıştı.

Bu defa da bir Yunan gemisini bizim gemilere saldırtarak veya bir yunan gemisine kimin yaptığı belli olmayan bir saldırıyı bize ihale ederek bir oldu bitti mi planlanıyor…

I. Cihan Harbinde Almanya ve İtalya ile beraber idik.
Şimdi de Almanya benzeri bir yakınlaşma çabası içinde…
İtalya ise ortada gidip geliyor…
O dönemde Almanya bizi sevdiğinden beraber olmamıştı. Menfaatleri onu gerektiriyordu ve bizimle olmuştu.
Şimdi de öyle…
Menfaatlerini maksimize etmek için…
O devirde hedef Osmanlı Devleti ve Anadolu idi..
Şimdi de hedef Türkiye Devleti-Anadolu ve Akdeniz…
Yukarıda anlattığım tüm gelişmeler ise bugünkü noktaya gelmek, Akdeniz-Anadolu-Türkiye'yi ele geçirmek ve hakimiyet kurmak için mıntıka temizliğiydi.

Çünkü öyle bir coğrafyadayız ki; küresel hakimiyet bu bölgeden geçer, burasıyla tamamlanır ve burada finallenir denecek boyutta…

Ve herkes bunun bilincinde..
Ama sanki, biz bunu biraz geç idrak ettik…
Çünkü Yunan kıvılcımlı bir savaşın eşiğindeyiz. Ve bu savaş sadece Türk-Yunan savaşı olmaz.
150 yıldır hep kaybettik ve birileri sanki bu travmamızdan istifade etmeye çalışacak gibi…
Çünkü bir araya gelemezlerin Türkiye hasımlığı ve husumetinde ittifaklarını ve Türkiye’yi yalnızlaştırma oyun ve çabalarını artık aşikare bile görmeye başladık.

Savaş mı…? Yok olmaz demeyin.
Biz Yunanla sayısız krizler yaşadık ama savaşmadık, bu defa da olmaz, Yunan’ın cesareti yetmez diye düşünmeyin.

Çünkü sorun Yunan değil; sorunun kaynağı Yunan’ı bu kadar çemkirtendir.
Ki, bu defa durum ciddi, hassas ve olağanüstü…
Umarım ve inşallah ve dahi inanıyorum ki; son hamleleriyle algımızı pozitive eden Erdoğan, basiret ve ferasetli liderliğiyle buna fırsat vermez  ve vermeyecektir.

Yeni Sykes-Picot’lara müsaade etmeyecek, 30-40 yıldır planlanan oyunu bozacak ve ülkemizi bölge merkezli küresel oyunun güçlü figürü yapacaktır.

Türkiye'nin uluslararası entelektüel hafızası ve devlet aklı "yenilgi travmasına" teslim olmayacak; yeni dönem ve konsepti kazan-kazan refleksiyle yürütüp, bu defa masada kaybetme alışkanlığı hortlamayacaktır.

Çünkü, bölgede savaş kapıda…


Not:
65 yaşındaki Japonya Başbakanı Shinzo Abe sağlık sorunlarını gerekçe göstererek, 2012'den beri sürdürdüğü başbakanlık görevinden istifa etti.

Yoksa ettirildi mi,
Veya zorunda mı bırakıldı…
Dünyanın herhangi bir bölgesinde olan herhangi bir olay spontane, doğal ve doğaçlama değildir demiştim.
Şimdi bu düşüncemi daha bir ısrar ve kararlılıkla dillendiriyorum.
Bu istifayı da, bu bağlamdan bağımsız düşünmeyin…

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.

OGÜNhaber