Amerika'nın yaşadığı
"borç tavanı krizinden" bahsetmiştim.
Yani ABD Kongresinin, hükümete yeniden borçlanma yetkisi vermemesi nedeniyle ortaya çıkan krizden…
Son durum ne?1 Haziran son tarih…
Sorun çözülür mü?Daha önceleri böylesi bir durum pek görülmemişti ama en nihayetinde bir şekilde çözülür ve çözülecek.
Nasıl?En kötü ihtimalle Başkan Biden Anayasa'nın 14. Maddesinin kendisine verdiği yetkiyi kullanır ve
"hükümetin borç para almaya devam etmesi emrini" verebilir…
Ve sorun çözülmüş olur.
Peki bunca zaman yaşanan bu krizin ABD ve küresel ekonomiye negatif etkileri olmaz mı?
Geçmiş küresel ekonomik krizlere bakarsak bunu anlarız.
Çünkü ABD hükümeti ne zaman
"borç tavanı artırma krizini" derin ve uzun süreli yaşamışsa sonrasında mutlaka küresel etkiler barındıran artçı ekonomik sarsıntılar gelmiştir.
90'lı yıllarda da böyleydi, sonraki yıllarda ve 2008 krizinde de böyle oldu!
Son zamanlarda başta Amerika olmak üzere, Avrupa/Çin/Rusya gibi gelişmiş ülkelerin ana gündemi bu kriz iken Türkiye'de her şeyin ve herkesin seçime odaklanmış ve kafasını kuma sokmuşçasına küresel gelişmelerden bigane kalışı beni çok şaşırtıyor ve ürkütüyor!
Arkadaşlar,Türkiye, A'dan Z'ye küresel ekonomik gelişmelerden, hatta ABD ekonomisinden, hatta Avrupa ekonomisinden, hatta ve hatta sadece dolardaki gelişmelerden bile doğrudan etkilenebilen bir ülkedir…
Elin oğlu/yani Amerika/yani Avrupa biraz rahatsızlansa ve birkaç gece üst üste uyuyamasa Türkiye'de ekonomik depremler olabilir boyutta etki oluşturabilir.
Bunları gördük/gözledik ve yaşayarak deneyimledik!
Neyse, geçtik bu kısmı…
Risk sadece bu kadar mı?Hayır.
Petrolle ilgili de bir kriz söz konusu…
OPEC
(Petrol ihraç eden ülkeler) geçenlerde bir açıklama yaptı.
İlginç mesajlar verdi.
Açılamanın satır araları önümüzdeki günlerde petrol arzının
(üretiminin) kısılacağına dair imalar içeriyordu.
Peki, Türkiye olarak bunu takip ediyor muyuz?Bence bu konudan da bihaberiz; tüm enerjimizi seçime ve tüm güvenimizi yaz dönemi gelecek turist dövizlerine odakladığımız için petroldeki muhtemel fiyat artışlarını görmezden gelmeyi tercih ediyoruz!
Ama bu bizi büyük yanıltır ve öngörüsüz öngörülerimizi akim bırakır!
Kaldı ki, Amerika'nın yaşadığı
"borç tavanı artırılması krizinin" artçı sarsıntıları ve petrolde görülecek muhtemel bir arz kısıtlaması, en çok ve en başta biz ve bizim gibi ülkeleri etkiler!
Bu neyi getirir?—Döviz kıtlığını…
Yani, dövize erişim zorlaşır.
Ve bu durum zincirleme bir etki oluşturur.
Hem dövizin fiyatını artırır ve hem de dövize erişimde yaşanacak zorluklar nedeniyle ithalattan ihracata kadar her kalemde negatif etkiler oluşturur.
Bu ise dövizi değerlendirir TL'nin değerini düşürür ve yaşanan krizi daha da derinleştirir!
—Dış borç ödemesinde ve içeride vadesi gelen dövize endeksli borçların geri ödemesinde büyük sıkıntı yaşatır!
—Doğalgaz, Petrol ve Hammadde konusunda dışa bağımlı olduğumuz için bu durum fiyat artışlarına ve bu da astronomik enflasyon yükselişlerine sebebiyet verir!
Buna bir de, seçime endeksli ve odaklı beklenti ertelemesini de eklersek; küresel ekonomide bahsettiğim sıkıntıların veya ona mümasil küçük gelişmelerin dahi Türk Ekonomisinde can yakıcı şeylere sebebiyet vermemesi mümkün değildir.
Peki, Türkiye seçimden sonra daha rasyonel/daha bilimsel/küresel gelişmelere daha dikkatli ekonomik politikalara dönecek mi?Ekonomik gerçeklik ve gerçeklerle, Türk ekonomisinin içinde bulunduğu durum bunu kendiliğinden dayatacaktır.
Neden?Merkez bankası rezevlerindeki negativite,
Dış borç yükü ve özellikle 250 milyar dolara ulaşan kısa vadeli borçlar,
Yılın henüz ilk dört ayında verilen bütçe açığının büyüklüğü,
KKM
(Kur korumalı mevduat) miktarının olağanüstü rakamlara ulaşması ve bununla ilgili bir an evvel düzenleme yapılması gereği,
Merkez Bankası politika faizini yüzde 8,5'de tutmasına rağmen bankalarda mevduat faizlerinin yüzde 40'lara ulaşması gibi durumlar, seçimi kim kazanırsa kazansın; ekonomi politikalarında mutlak/keskin/radikal bir değişime gidilmesini mecbur kılacaktır!
Çünkü tüm bunların getirdiği ve her geçen gün artan ağır mali/ekonomik mükellefiyetlerin yanında küresel bazlı öngörülmezliği ve Türkiye'ye ek külfet getirecek negatif ekonomik/siyasi gelişmeleri de nazarı dikkate alırsak; Türkiye için gerçek bir yapısal reform kaçınılmaz olacaktır!
Sonuç:Bir an evvel gerçekleri görmek zorundayız,
Bir an evvel küresel sistemin nereye gittiğini, giderken ne tür badirelerle yüzleşeceğini/yüzleştireceğini ve bu durumların Türkiye'ye etkilerini okumaya/yorumlamaya, buna muvafık ve mutabık konumlanmaya mecburuz!
Çünkü Türk ekonomisinin lokal dinamikleri zaten kırılgandı ve şimdi en olağanüstü kırılgan bir noktada…
Buna bir de küresel risk ve belirsizlikleri eklersek; belki de, gelişmekte olan ülke ekonomilerinde en fazla dikkat kesilmesi gereken ülke Türkiye demek zorundayız maalesef!
Son olarak;Genelde yaz mevsimi, rehaveti de beraberinde getirir.
Ama küresel ekonomideki fırtına duruluyormuş gibi görülse de; yazın da aralıksız devam edecek,
Ve bu fırtına yılın ikinci yarısında ete-kemiğe bürünerek görünürlüğe kavuşacaktır!
Hal böyleyken,Seçimden sonra,
Genel ekonomik parametreleri yok sayarak/bilimsel jargonlu ama bilimi eksik heterodoks vb. gibi ekonomik kavramların cazibesiyle hareket ederek,
Ve küresel gelişmeleri iplemez bir ekonomi algıda inat ederek bir ekonomi politikası yürütüleceğine ihtimal vermiyorum.
Açıkcası, hemen her şeyin farkında olan Erdoğan'ın da yeniden kazandığı takdirde ekonomi yönetimi ve politikalarında şaşırtıcı değişikliklere imza atacağını düşünüyor, inanıyor ve biraz da duyumsuyorum!
Bakalım hayırlısı…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.