2022'de Türkiye ve Dünya ekonomisinin sorunsalı ve erken seçim!..

Amerikan Merkez Bankası (Fed) 16 Aralık toplantısında önemli kararlar aldı.

Bu kararlar, özetle şöyledir;
—Varlık alımlarını azaltmak,
Yani para basmayı azaltmak.
—Mart-Nisan ayında faiz artırımına gitmek,
Yani Dolar ve Euro'yu daha değerli hale getirmek.
—Yaşanan enflasyonun "geçici" olduğuna dair süregelen fikrini değiştirmek…

FED, para basmayı azaltmak, yani para musluklarını kısmak denen, varlık alımlarını azaltma uygulamasına hemen başladı.
Şimdi piyasayı takip edecek,
Bu eyleminin etkilerini gözlemleyecek,
Ve, Mart-Nisan'da olacak demiş olsa da, faiz artırımına gelişmelere göre karar verecek.

Önceki yazılarımda da vurguladığım gibi bu husus çok önemli bir süreç.
Amerika Merkez Bankası'nın alacağı veya almayacağı bir karar tüm dünyayı ve ekonomileri etkileyecek boyuttadır.

Peki, ben ne düşünüyorum?
Gelişmiş ekonomilerdeki enflasyon oranları oldukça yüksek.

G20 bazlı bakarsak;
Yani gelişmiş ilk 20 ülkenin enflasyonuna bakarsak;
Amerika % 6,8,
Rusya % 8,3,
Almanya % 5,2,
Hollanda % 5,2,
Avrupa Birliği (ortalama) % 4,9,
İngiltere % 5,1,
Hindistan % 4,9,
Arjantin % 51,
Türkiye % 36,
Brezilya % 10,7.

Tablo bu…

Bu ne demek peki?
2022 yılı enflasyonist bir dönem olacak.
Artık bu net.
Tüm gelişmiş ülkeler ekonomi politikalarında bu durumu birincil öncelik olarak ele alacak.
Hele de Amerika ve Avrupa'nın enflasyon konusundaki onulmaz hassasiyetini düşünürsek, kontrolsüz enflasyona bizim gibi şerbetli olmadıklarını dikkate alırsak; bununla yatıp bununla kalkacaklarını görmek için müneccim olmaya gerek yok.
Çünkü onlar da biliyor ki; küresel ekonominin dinamiklerindeki kırılmalar kalıcı/devamlı bir hal aldı ve bu sorun daha da artacak gibi…

Üretim ve tedarik zincirindeki aksamalar bazı temel tüketim ürünleri ve gıda kaleminde sıkıntılara/kıtlıklara sebebiyet verecek.
Bu durum fiyat artışları/enflasyonu tetikleyecek, bu ise yeni para politikalarını getirecektir.

Amerika-Çin, Rusya-Ukrayna arasında oluşan ve dünya ekonomisini derinden etkileyecek küresel bazlı diğer siyasi ve askeri sorunları söylemiyorum bile…
Gidişat böyleyken özellikle Amerika ve Avrupa Birliği Merkez Bankaları, her ne kadar beklenti ve gelişmeleri takip etmeyi önceleseler de; ben, faiz artırımına beklenenden daha erken başlayacakları düşüncesindeyim.

Bu ne anlama geliyor?
Dolar ve Euro diğer ülke paraları karşısında daha da değerlenecek.

Gelişmekte olan ülke ekonomileri daha büyük enflasyonlara düşecek/ürün tedarikinde sıkıntılar daha da artacak ve fiyat artışları kontrolsüzleşip, kamu borç stokları döndürülemez noktalara gelecek.
Hatta kimi ülkeler iflasın eşiğine gelecek/temerrüde düşecek ve öngörülmez iç çalkantılar yaşayabilecek.

Hep, "En kötüye göre hazırlık yapanlar daha az zarar görüp daha az hasarla bu süreci geçebilir" demiştim.
Bu sene, bu sürecin en cafcaflı dönemini ve eyleme dönüşen halini görüp yaşayacağız.
Şimdi içinizden, bir önceki yazıda "umut/ümit"den dem vurmuş ve bunun önemini belirtmiştin diyeceksiniz.

Hala aynı noktadayım.
Ve Türk ekonomisi, yapısal olarak hala sağlam.
Ama 2021 yılında 225 milyar dolarlık rekor ihracat yaptık diyerek rehavete düşersek, yaşanan ekonomik kısır döngü ve kriz sarmalından çıkamayız.
Hala o kadar çok eksiklerimiz var ki…

Hele de, şu "kur" odaklı ekonomik algısallık bizi mahveden en büyük hastalıktır.
"Kur" önemlidir ama dövizin inmesi/çıkması ekonominin her şeyi demek değildir.
Bu nedenle de "kura dayalı ekonomik psikoloji" bizi hipnotize etmeye devam eder ve yaşanan enflasyonist tehlike ikincilleşirse, işimiz daha da zorlaşır.
Bu ise, bizi "kur odaklı" bir modelden başka bir modele savurur durur.
Şahsen "dövize endeksli TL mevduat" modelinin de pek uzun sürmeyeceği, sorunlara çare olmayacağı ve Şubat ayında "enflasyona endeksli TL mevduat" modeline geçileceğini düşünüyorum.

Bu ne demek?
"Ey ahali, paranızı kura karşı koruduk.
Yani, faiz artı kur farkı da verdik.
Ama bu defa da, paranız yüksek enflasyona karşı erimeye başladı.
Şimdi de, faizle enflasyon arasında bir fark ve değer kaybı oluştu.
Bunu da vereceğiz" demektir.
Bu da çare olur mu?
Olmaz, olamaz ve olamayacaktır.

Sonuç:
Türkiye'de ekonomiye olan güven sarsıldı.
Beklenti yüksek dozda negatif ve ihracat rekorlarına rağmen beklentinin pozitife dönmesi pek muhtemel görünmüyor.

Yapılan anketlerde iktidar seçmenlerinin bile pek umutlu olmadığı ortada.
Hal böyleyken, siyasetin güven tazelemesi şarttır ve tam da bunun vaktidir.
İktidarın, sarsılan güveni yeniden diriltmesi, ekonomik krizle daha güçlü mücadele edebilmesi, kronikleşen negatif beklentiyi pozitife kanalize edebilmesi için erken ve hatta en erken bir seçim kaçınılmazdır.
Ki, tablo da bunu gerektirmektedir.

Bir erken seçim kim kazanırsa kazansın –ki, iktidarın yeniden kazanması çok muhtemel görünüyor- sorunların hallinde, ek bir sinerji/enerji/yeni ve taptaze bir güven oluşumunu sağlayacaktır.

Ancak bu sayede, yaşanan krizle mücadele daha güçlü yapılacağı gibi, küresel ekonomik sıkıntılardan daha az etkilenmek, için yenilenmiş bir güç edinimi sağlanmış olabilir.

Sayın Erdoğan gibi siyasetin bugününü iyi görebilen ve yarınını iyi okuyan bir siyasetçinin de, bu düşüncede olduğuna eminim.
O yüzden de, her şeye rağmen umutluyum ve ümidimi yitirmiyorum.
Siz de yitirmeyin!..

Süleyman Demirel derdi ki:
Avrupalılar enflasyon için; "tek kollu canavar" der…


Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
OGÜNhaber