15 Temmuz’u unutmayalım, unutturmayalım

Tanklar, zırhlı araçlar sokaklarda yürüyor, elinde bayrağından başka bir şey olmayan sivil halkın üzerinden geçiyor, katlediyor, kurşunlar yağdırıyor…

Milletin silahları milletin evlatlarına kurşun sıkıyor, katliam yapıyor, adeta kin ve kan kusuyor…

Milletin fertlerinin ölümcül savunması, direnişi ve ölüm yürüyüşü sonrası bu “Terör Darbe saldırısı”, bu “katliam”, bu ihanet başarıya ulaşamıyor, halkın gücü tarafından bastırılıyor…

16 Temmuz sabahı bilanço ise:
240 şehit, 2000’den fazla yaralı…
Ağlayan çocuklar, anneler, babalar…
Suikasttan kurtulan bir cumhurbaşkanı, başbakan ve diğer devlet yöneticileri…

Gönlü kırık bir ordu, içi buruk bir polis ve yüreği kanayan bir millet…
İşgalden kıl payı kurtulan bir vatan…
Düşman saldırısından daha fazla tahribat yapan “dost kurşunu(!)”….
Bilfiil işgalden kurtulmuş bir Vatan…

Ve devlet hesap sormaya başlıyor; darbeye bilfiil karışanlar, taraf olanlar, maddi ve manevi destek çıkanlar, muhabbbet besleyenler bedel ödemeye, gözaltına alınmaya, tutuklanmaya başlıyor…

Devlet bunu neden yapıyor?

Çünkü tehlike geçmedi, virüsler hala içimizde, hala uyuyan hücreler var, hala hain masum suretinde görünmeye devam ediyor, hala hain belki de yanımızda, devletin kadrolarında, kurumların etkin noktalarında….

Bu noktada Cumhurbaşkanı’mız “At izi it izine karıştı” dedi.

Ne için dedi; bu soruşturmaları yürütenlerin daha dikkatli, hassas ve itinalı davranmaları için…

Cumhurbaşkanı bunu söyler, söylemesi de gayet normal ve yerindedir. Ama “uyarı ve ikaz" mahiyetindeki bu sözden yola çıkarak, "istisnai” nitelikteki bu uyarıyı esasa dönüştürüp, esas olan soruşturmayı geri plana atmak büyük gaflettir, tuzaktır ve emin olun ki; farkında olmadan işlenen bir ihanettir.

Erdoğan’ın uyarısındaki mesajın neden ve niçin olduğu son derece açık olmasına rağmen; bu söylem erketeye yatmış olanlar için bir fırsata dönüştü ve başladı “Algı Operasyonları”:

“Bakın Erdoğan bile söyledi, kurunun yanında yaş da yanıyor, hainin yanında masum da gidiyor”

Hep işitiyoruz; “ya filancaların oğlu veya kızı vardı, o bile alınmış görevden…Veya gözaltına alınmış, bu kadar da olmaz ki” gibisinden sözleri…

Yahu kardeşim, sizin elinizde devletin verileri var mı? Siz o kişinin beyninin içini mi biliyorsunuz? Yoksa siz “FETÖ’ölçer” bir cihaza mı sahipsiniz?

Tam da FETÖ sinsiliğinin, kurnazlığının, şeytanlığının istediği bulunmaz bir ortam…

FETÖ dezenformasyonunun  körüklemesiyle başlıyor sosyal medyada söylemler, köşe yazıları, makaleler…

Neymiş; “büyük bir tehlikeyle karşı karşıya imişiz çünkü soruşturmada masumlar da gidiyormuş”

Yahu ey ehli insaf…

Uçurumun kenarından döndük 15 Temmuz’da…

Bunu ne çabuk  unuttunuz…

O gece katliam oldu, 240 insan katledildi, çocuklar yetim, anneler evlatsız kaldı…

Allahaşkına 15 Temmuz’dan bu yana soruşturmalar sürerken kim kurşuna dizildi, kim asıldı, kim müebbet hapse mahkum oldu…

Kaldı ki; açığa alma, ihraçlar  sonucunda masumiyetleri ortaya çıkanlar görevlerine dönüyorlar, gözaltındakiler serbest bırakılıyor…

“Adil’miş” gibi görünmek için kalemşörlük yapmayın, bu soruşturmaları sulandırmayın…  

Evet hatalar olabilir, yanlışlıklar görülebilir, masum olanlar da bir süre sıkıntı yaşayabilir…

Ama  son tahlilde hak yerini bulur, buluyor ve bulacaktır.

Bazı kişilerin söylemlerinde adeta, “FETÖ’cülerin Ergenekon, Balyoz gibi soruşturmalarında sessiz kaldık, hiç olmazsa şimdi konuşalım, yazalım” psikolojisinin hakim olduğunu görüyoruz.

Ama yanlış beyler, bayanlar yanlış….

Onlara da zulmedenler bunlardı,

Onları da sorgusuz sualsiz gözaltına alanlar, aylarca tutuklayanlar, mahkum edenler bunlardı.

Kendi iç dünyanızda oluşturduğunuz “Adalet Kıyası” yanlış, hatalı ve noksan bir kıyastır.

FETÖ’nün “Algı Tuzağı”na düşmektir.

Karşımızda müthiş bir yangın var, içinde evlatlarımız yanıyor, imanımız yakılıyor, birlik ve beraberliğimiz kül edilmek isteniyor. Vatanımızı, imanımızı, evladımızı, kurtarmağa, o yangını söndürmeğe koşuyoruz. Ama bu koşumuz böylesi “algılarla” kösteklenmek isteniyor ve bize çelme
takılıyor. O müthiş yangın karşısında bu küçük hadise bir kıymet ifade eder mi….

Lütfen ve lütfen…

Konunun saptırılmasına ve asıl vahim hadisenin unutturulmasına asla izin verilmemelidir.

Çünkü bunların en temel özelliği kendini gizlemek, başkasını suçlamak, başarıyla becerilen iki yüzlülük, takiyye ve şeytani sinsiliktir.

Hala gizli hücreleri, hala etkin noktalarda varlıkları, hala ve hala devlete, millete, vatana tehlike  halleri sürmektedir.

Sözüm ona; vicdan, adalet ve duyarlık derken; söylediğimiz sözler, yaptığımız faaliyetler masumların hakkına tecavüz olmasın. Ki, maalesef farkında olmadan büyük bir saflık veya aymazlıkla o noktaya doğru gidiyor gibiyiz.

Bu vahim hatayı -hem de, güya hak namına- işlemeyelim.

Zalimin cezalandırılması, mazlumun ana sütü gibi en temel hakkıdır.

Bu nedenle, yine ve yeniden söylüyorum ki; FETÖ’ye rehavet, devlete, vatana, millete, mazluma, şehitlerimize ve  gazilerimize ihanettir.

Sakın ola ki; suret-i haktan görüneyim derken, zulmeti, katliamı, caniliği unutup da, mazlum ve mağdura zulmetmeyelim…

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım.
OGÜNhaber