Fırsatım olmadı.
Daha sonra kayıttan izledim.
Bana iki şey öğretti.
Finaldeki 'En İyi Film' açıklamasındaki yanlışlık ve kargaşa gösterdi ki; en iyi, en özenli, en görkemli çalışmalarda bile hata yapılabiliyormuş.
Yanlış zarfı veren tek bir kişi, onlarca, belki yüzlerce, titiz çalışan, emek verenin emeklerini heba edebiliyormuş.
Yani zincir en zayıf halkası kadar sağlammış.
İkinci ve daha önemli ders ise; demokrasi ve ifade özgürlüğü dersiydi.
A.B.D’nin en otoriter başkanlarından biri olan Trump’la nasıl dalga geçildiğini görecektiniz.
Ama Trump telefon açıp da bir şey demedi.
Sunucu çalıştığı kanaldan atılmadı, talk showu devam ediyor.
Yalnızca Trump’la değil, Meryl Streep’le, Matt Damon’la, kendi dahil kim varsa ağır gırgır geçti.
Kimse de “Ne soğuk herif”, “Ukala şey” falan diye yermedi.
Salondakiler ve ekran başındaki bizler, kahkahalarla güldük.
Bu şakalar, hatta alaylar ne Trump’ı başkanlıktan etti, otoritesini sarstı ne de; o sanatçıların yetenekleri ve fiyatlarını düşürdü.
İşte düşüncenin korkusuzca ifadesine ve korkusuzca konuşmaya engel olunmazsa, tüm dünyaya hakim olmanıza da kimse engel olamaz.
Bakınız Okan Bayülgen bir tören sunuşunda ettiği laftan dolayı işinden oldu.
Diriliş Ertuğrul dizisini izleme fırsatı olmadığını söyledi ve ekran hayatı pause tuşuna bastı.
İzleme fırsatı olmadığını söylediği dizi Diriliş Ertuğrul değil de mesela O Hayat Benim olsaydı sonuç yine böyle olacak mıydı?
Elinizi vicdanınıza koyup söyleyin.
Cumhurbaşkanı’mızın gözde dizisini izlememiş olmak mıdır kabahat?
Ben Cumhurbaşkanımız’ın bu konuda ve hatta daha da ileri giderek iddia ediyorum ki İrfan Değirmenci’nin işine son verilmesinde de bir dahli olmamıştır.
Kanal patronunun “Ya başıma bir şey gelirse” korkusuyla kendi tasarrufudur bu.
Korkmamak için açığın olmayacak. Bilmem anlatabildim mi ?
Bu yazıyı yazdığım gün, Sayın Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın Almanya’da uğradığı anti demokratik tavıra karşı verdiği beyanatın tweetine bir yorum yazdım ki; her dediğini onaylıyorum.
O beyanata göre Taksim’de 1 Mayıs’ı kutlayabileceğiz dedim.
Aman Allahım ! Ak troller bir saldırmaya başladı. Baktım çoğu bir kaç saat önce açılmış hesaplar.
Hemen hakaretler, belden aşağı vurmalar, konuyu ilgisiz yere çekmeler falan.
Bu AK Troller, bazı AK Partililerin egosunu okşayabilir ama hiç kimse onlar kadar AK Parti’ye zarar veremez. Bunu halletmenin bir yolu olmalı.
Evet. Demokratik bir ülkede halkın toplanma özgürlüğü vardır.
Bu size en çok rahatsız eden topluluk dahi olsa.
Toplananların, yürüyenlerin dışarıdan saldırıya uğrayıp provoke edilmemesi, korunması için görev yapar polis.
Dağıtmak için değil.
Demokratik ülkelerde devlet tarafından tasarlanıp yapılmış miting alanları olmaz.
Daha doğrusu diktatörlüklerde bile olduğunu sanmıyorum.
Londra’da, Berlin’de, Şangay’da, Pekin’de, New York’ta, Tahran’da, Kahire’de, Bakü’de var mı? Bilen söylesin lütfen.
Bu yazıyı yazdığım gün; Cumhurbaşkanı’nın 3. Miilli Kültür Şürası’ndaki konuşmasını izledim. Bazı kısımlarına katıldım. Haklı buldum naçizane.
Bazı kısımlarıda kafamı karıştırdı.
Sanat ve kültürün yalnızca Milli olanının değerli ve gözde olacağı sonucu çıkan sözleriydi.
Müzikte, sinemada v.s de boş, içeriksiz gel geç ürünlere sanat denilemeceğine dair sözlerine katılmamak mümkün değil.
Ancak bir önceki kısıma gelirsek; Sayın Erdoğan’ın da dediği gibi ‘Kültür’ toprağı işlemek, toprakla ilişkilenmekten gelir. Yani; avcı-toplayıcı toplumun üretici-biriktirici omasına geçmesiyle varolur.
Türkler’in Anadolu’ya yerleşmesiyle miras aldığı tüm Anadolu Kültürleri ‘Milli’ dir bana göre ve zenginliğimizi de sağlayan budur.
Ayrıca sanat evrenseldir.
Kıstasları evrenseldir.
Yerelden beslenir elbette ama zamandan mekandan toplumdan azadedir.
Bu yüzden Yerelde başarılı olan çok az eserimiz dünyada Kabul görür.
Nazım ‘Milli’ dir.
Yaşar Kemal ‘Milli’dir
Aşık Veysel ‘Milli’ dir
Daha pek çok isim sayabiliriz ‘Milli’ ve aynı zamanda ‘Küresel’ olabilen.
Ama bazıları (hatta dilerseniz beni de dahil edin) milli olamadığı için, yalnızca şarlatan (Bir mesleğin ehli olmayıp ehliyet sahibiymiş gibi davranan demek) oldukları için küresel de olamıyorlar.
Gelelim kafamı karıştıran noktaya:
Ekonomi küreselleşecek, dışarıdan etkilenecek,
Siyaset küreselleşecek, dışarıyla etkileşecek,
Spor küreselleşecek, dışarıyla etkileşecek amma
Kültür etkilenmeyecek, milli kalacak. Nasıl olacak?
Yine dedi ki Sayın Erdoğan; “Bir insanı gördüğünüzde, yediğinden, kıyafetinden, hatta davranışlarından, vücut dilinden hangi millete ait olduğunu anlayamıyorsanız, onun milli kültürü kaybolmuş demektir”
Aşağı yukarı böyle bir şeydi danışmanlarının yazdığını düşündüğüm satırlar.
Oldukça hamasiydi.
Ama sormak isterim; yaşamla ilişkimizin (yani kültürümüzün) birinci göstergesi yerleşim, yani konutlar, binalar, kentler değil midir?
Bir yabancı İstanbul’da havaalanından çıkınca hangi binalara bakarak İstanbul’da olduğunu anlayacaktır?
Çirkin, kendini gökdelen zanneden inestetik, ucube konutlar ve AVMlere bakarak mı?
Kaç tane Kapalı Çarşı ya da Mısır Çarşısından AVM’miz var?
Kaç tane eski konaklardan esinlenmiş binalarımız var.
Mahalle kültürünü yaşatan yerleşimler var mı?
Bırakın bir yabancının İstanbul’a geldiğinde nerede olduğunu anlamasını, ben, siz herhangi bir şehrimize gittiğinizde (yenilenmemiş, sit alanı ilan edilmiş bir kaçı hariç) nerede olduğunuzu anlayabiliyor, fark görebiliyor musunuz ?
Bir de Milli Kültür için il hareket dilimizi mümkün olduğunca Türkçeleştirmek olmalı.
Fuzulen İngilizce, Fransızca, ille de Farsça, zorlayarak Arapça sözcüklerde uzak durmalı.
Kafamda daha ne deli fırtınalar. Kendime karşı çıkıp, sonra karşı çıktığıma karşı çıkıyorum son zamanlarda.
Bırakın başkasına biat etmeyi, kendime biadım dahi yok.
Bir sonraki yazıya kadar sağlıklı kalın.