Kurumsal Din

Yani ayrıntıcı bir dikkatle, şartlanmadan, şüpheci ve savunma reflekslerini devreye sokmadan bakabilmeyi başarırsak, akıl eleğimizi doğru kullanırsak, göreceğimiz şey İslamofobi değildir.

Yani dünyanın gerçek düşünenleri “Kurumsal Din” e karşı çıkmaktadır.

Hristiyan batıda, kilise, manastır ve hatta Vatikan yolsuzlukları, ahlaksızlıkları üzerine yazılan yazılar, yapılan incelemeler, çekilen filmler, romanlar ve oyunların sayısı Müslüman dünyasındakileri kat be kat aşar.

Çünkü akıl görür ki bireysel olması gereken din kurumsallaşırsa menfaatler söz konusu olur.

Yani işin içine kurumsal hiyerarşideki ruhbanlar girerse, hiyerarşik yapıdaki en üstte bulunan kişinin müşrik olması kaçınılmazdır.

Bu da bilgisizleri sömürmek için en kısa yoldur.

Mesela “Young Pope” dizisi. İzleyin. Kurumsal dini yerden yere vurmaktadır. Benzeri bir diziyi Müslüman topraklarda çekmek değil, hayal bile edemezsiniz.

Hatta bu yazıyı okuyan bazıları şu an bile itiraz edebilirler.
Hristiyanlığın bozulmuş olduğunu savunurlar.

Peki İslam bozulmadı mı?
Kurumsallaşmadı mı?

İnsan eliyle ve kurumsallaşmayla bozulmasına karşın, Kur_anı Kerim Ruhbanları yasaklamadı mı?

Buna ragmen şeyhler, tarikatler, şıhlar ve hatta mezhepler türemedi mi?

Muaviye İslam’ı dejenere etmedi mi?

İşine gelen, kendi lafını “Hadis-i Şerif” diye yutturmadı mı?

İşte buna karşın Kur-an sadece kendisine uyulmasını emretmiyor mu?

Oku dediği Kur-an’ın kendisidir.

İslam, tehlikeyi görerek kurumsallığı ve hatta kutsallığı yasaklamıştır.

Kimse hiçbir şeyi, hiçbir, yeri ve hiçbir kişiyi, hiçbir zamanı kutsal ilan edemez.

Bugün Hac bile kurumsallaştırılmış, Turistik bir faaliyet haline gelmiştir.

Neyse, konumuza dönelim.

Dünya, kurumsal dinle son gücüne kadar savaşıyor ve dinin yeniden siyasallaşmaması için elinden geleni yapıyor.

Kazandığı haklarını kaybetmemeye çalışıyor.

Bu yüzden, medeni dünya tarikatlara geçit vermemeye çalışıyor.

FBI’ın en yakın takibe aldıklarının arasında tarikatlar gelmektedir.


Her türlü sapıklığın, ahlaksızlığın, yolsuzluğun, sömürünün, yoldan çıkmışlığın yuvası olan tarikatların 1 numaralı düşmanı FBI dır.

Ülkemizde de her gün yenisi peydahlanan, bazıları yıllardır var olan, ortaya çıktıkça korku yuvası omanın dışında başka hiçbir şey olmayan, dini yozlaştıran, kafasına gore yorumlayıp, bunu cemaatlerine, müritlerine gerçek din diye pompalayan, bu yolla da bu zavallı insanları sömüren cemaat ve tarikat adı altında masum görünen organize suç örgütleri, devlet tarafından (Belki de kurulacak özel bir kurumla ) yakın takibe alınmalı ve her türlü faaliyetleri denetlenmelidir.

Oy veya siyasi rant uğruna gösterilecek en ufak hoşgörü başta o siyasiler olmak üzere hepimiz için büyük tehlikedir.

Bu sözüm ona cemaat ve tarikatlar 1. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Kurtuluş Savaşı’nda İngilizler tarafından örgütlenmiş ve beslenmiştir.

2. Dünya Savaşı’ndan sonra bu eylemlere ABD de ortak olmuştur.

Ülkemiz yakın zamanda, bu anlattıklarımı kanıtlayacak büyük bir tehlike atlattı.

Diğerleri ise FETÖ’den daha masum görünseler de değiller.

Fırsat kollamaktadırlar.

Şu an için ülkemizin başındaki en büyük tehlike FETÖ değil, benzeri bu yapılanmalardır.

Araştırılıp incelenirse, damarlara sızmaya başladıkları görülecektir.

Göz açıp kapayıncaya kadar da kılcal damarlara yayılırlar.

Kirada outran, bir lokma bir hırka misali yaşayan, ay sonunu emekli maaşıyla zar zor, hesap kitap getiren bir tarikat şeyhi ya da cemaat lideri var mı?

Varsa ona dokunmayın.

En kötüsü, en az 10 odalı malikanede yaşayıp 3-4 lüks arabaya binip 10-15 korumayla geziyor.

Bugün İslamofobi dediğimiz şey, Hristiyan Kurumsal’ları silahlı eylem yapsınlar da bakın nasıl Hristiyanofobiye de dönüşüyor.

Aslında aydınlar, Ortdoğu’daki savaşlara biraz da bu yaılmacılık üzerinden karşı çıkıyorlar ki o da başka bir konu.

Kurumsal Din’in, tüm dünyada, neden en yoksul ve en eğitimsiz kitleler arasında Kabul gördüğünü sorgulamak gerekir.

Çünkü Kurumsal Din, kapitalizmle ortak hareket eder ve sömürmenin en kolay, en zahmetsiz, en sorgusuz yöntemidir.

Egemenler, Kurumsal Din’le işbirliği yaparak, onları besleyerek, dünya nimetlerinden faydalanırken, yoksullara “Biz günahkarlar öteki dünyada azap çekeceğiz, sizzler ise bu dünyada çektiklerinizin karşılığında, diğer tarafta ödüllendirileceksiniz” alt mesajıyla, yoksulluğu ilahi bir kabule dönüştürüp, itirazı günah kılarak imkansızlaştırırlar.

Bu coğrafya batının Orta Çağ’da yaptığını başarıp, kendi makus talihini kırmak ve kendi Orta Çağ’ını sonlandırmak zorundadır.

Bu ülkede “Bireysel Din” hiçbir zaman sorun olmamıştır.
Karşı çıkılan; dini,n kurumsallaşması ve şeyhler, şıhlar düzenidir.

Başındakini demokratik sistemle değiştiremediğin, babadan evlada ya da onun işaret ettiğine geçen hiçbir düzen sağlıklı ve müstehak değildir.

Muaviye’ye kadar 4 Halife de bir bakıma seçilmiştir. O yüzden diğerleri pek muteber sayılmaz.

Bağlamak gerekirse; açıkça söylenmeli.

Kurumsal Din sonlandırılmalı, din bireyselleşmeli, dini öğretmek yerine öğrenilmesi sağlanmalı, inanç gerçekten özgür bırakılmalıdır.

İşte o zaman Türkiye, Dünyanın gerçekten parmakla gösterdiği ve çıkış arayan Müslüman Halklara örnek bir ülke olacaktır.

Bu iktidar bunu , en çok da dindar vatandaşlarına borçludur.

Karşı çıkılabilir, amalarla fakatlarla türlü gerekçe sürülebilir, dikkatlice düşünüp, geçmişi irdeleyerek kararınızı verin lütfen.

Tarih tekerrür etmez. İnsanlar geçmişten ders almazlarsa, olaylar tekerrür eder.

Yakın tarihimiz boyunca, sözüm ona  şeyhler, tarikat liderleri tarafından, sözüm ona din içerikli ihanetlerin bir daha yaşanmaması dileğiyle.
OGÜNhaber