İnsanlar konuşa konuşa...

Pekiyi öyle mi gerçekten.
Konuşuyoruz evet. Hem de çok. Pekiyi anlaşabiliyor muyuz? Sanmıyorum.
Hepimiz car car car konuşuyoruz ama anlaşamıyoruz. Neden?

Çünkü, yalnızca, sözün konuşma kısmında kalmışız. Dinleme aşaması olmayınca, konuşulanlar uzay boşluğunda kaybolup gidiyor. Bütün çabamız ve enerjimiz yalnızca konuşmaya yönelik. Hepimiz konuşmak, fikirlerimizi, düşüncelerimizi, kararlarımızı, varsayımlarımızı ve sonuçta tartışmasız yargılarımızı anlatıyoruz. Hatta öyle ki yargılarımızla başlıyoruz konuşmaya ki bunlar önyargı oluyor, sonra bu yargıyı gerekçelendirmek için türlü çeşitli bahaneleri fikir, düşünce sistematiği içinde paketleyip ortaya koyuyoruz. En basit bir tartışmada bile karşımızdakini dinlemek ve anlamaya çalışmak yerine kendimizi anlatmak ve karşımızdakine düşüncemizi kabul ettirmek üzere konuşuyoruz da konuşuyoruz.

Biz dinlemiyoruz. Hepimiz böyle olunca, karşımızdaki de bizi dinlemiyor.

Sonuç; sonuçsuzluk. Boşa giden konuşmalar, zaman ve enerji.

Tartışmanın sonucunda taraflardan hiçbirinin fikrinde, tartışma öncesindekinden en ufak bir değişiklik olmuyor. Getirdiğimiz paketi açıp, içine yeni hiçbir şey koymadan, yeniden paketleyip eve götürüyoruz. Hepimiz kendi düşüncemizn en doğru, en yararlı, en iyi ve en vazgeçilmez olduğunda değişmez bir tutarlılığa sahibiz. Fikrimizde, düşüncemizde en ufak bir değişiklik ve sapma; sanki kendimize ihanet gibi geliyor.

Sanki aslını inkar etmek gibi. Bize öğretilenlere, beynimize sokulanlara ihanet etmek gibi geliyor. Zaten düşüncenizde biraz değişiklik ya da öğretilene karşı biraz şüphecilik olduğunda ‘Dönek‘ damgasını yiyiveriyorsunuz.

Oysa ki; ahmaklar düşüncelerinden emin olurlar, akıllılarsa şüphe duyarlar. Şüphecilik, bilgiyi, araştırmayı, değişimi ve gelişimi sağlar. Her şeyi bizden öncekilerin söyledikleriyle ve hiç şüphe etmeden onların doğrularıyla Kabul edip yaşasaydık, emin olun en ufak bir değişim olmazdı dünyada ve bugünkü standartlar yerine ilkçağı yaşardık. Felsefe ve mantık derslerinin kaldırılması yerine saatleri arttırlmalıydı ki tartışmayı, düşüncelerimizi farklılaştırmayı, gelişimi, değişimi, çağı yakalayabilmeliydik.

Tartışmayı, bir spor müsabakası sanıyoruz ve tüm çabamız skora, kazanmaya yönelik. Karşımızdakini duyuyor ama dinlemiyor, söylediklerinin gerçek anlamından ziyade, gizli anlamlar yükleyip, niyet okuma yoluyla kendi aksımıza çekiyoruz.

Yanılıyor muyum? 'Doğru söylüyorsun' dediğinizi duyar gibiyim.

Bu yüzdendir ki; 65 yıldır bu ülkede yollar, binalar, teknoloji, yaşam standartı,giyim kuşam ve pek çok şey değiştiği halde bunları kullanan, bunlardan faydalanan insan değişmiyor.

Otomobil kullanan insanımız, trafikte atlı akıncılar gibi davranıyor bu yüzden. Televizyonlarımızın teknolojileri ve boyutları gelişti ama içinde izlediğimiz saçma sapan şeyler aynı.

Yeni Türkiye dedikçe eskisinden farklı olmaması bu yüzden ve büyük sıkıntıyı yaratan da budur işte.

Bir sözleşme yapıyor olsak karşımıdakiyle maddeler üzerinde tartışır ve uzlaşırız. Sözleşmeyi toptan reddetmeyiz. Fakat tartışırken karşımızdakini külliyen reddediyoruz dinlemediğimiz için.

Tv’lerdeki tartışmalarda en sık duyduğumuz söz; 'Ben size dinledim…' diye başlayan cümleler değil mi? Hayır sayın tartışmacı. Dinlemedin. Kendi sözlerini söylemek için onunkilerin bitmesini bekledin yalnızca ve onun söylediklerine inamadın, peşinen yalan ve yanlış Kabul ettin.

İçten içe hatalı olduğumuzu bilsek de, trafikteki ufacık kazada bile üste çıkmaya, haklı olmaya çabalıyoruz. Dinlesek, ah bir konuşmadan önce dinleyebilsek,anlasak, anlamaya çalışsak o zaman bambaşka olacak her şey ve hayat. Tartışma kültürü edinmeye, konuşmaktan once dinlemeye başlamalıyız derhal.

Ne dersiniz?

Bu yazıyı okuduktan hemen sonra sıkı sıkıya sarıldığımız bir düşünceyi, tam tersini savunan biriyle tartışmaya var mıyız?

Değişimi kendimizden başlatmaya ne dersiniz?
Değişimin en kolayından yani.
Huzur gelecektir inanın.
Değişim bizimle olsun.
OGÜNhaber