Doğal.
Birileri yanında, birileri karşısında olacak.
Kim okurdu, kim yazardı,
Bu düğümü kim çözerdi?
Koyun kurt ile gezerdi,
Fikir başka başka olmasa.
Demiş Veysel Aşık. Yüce ozan
Öyleyse ortadan bakalım ne olacak?
“Süreçle ilgili hiçbir şey bilmiyoruz.”
“Pazarlık konusu hakkında bir fikrimiz yok. “
“Sonunda ne olacak söyleyen yok”
Dedikten sonra, sıralıyorlar:
“Ülke bölünecek”
“Apo çıkacak”
Hatta yetinmiyorlar,
“Kürtler, ülkenin kalanını da isteyecek.”
E hani hiç bir şey bilmiyordun, fikrin yoktu.
Ayrıca niye en kötümser senaryo üzerinden paranoya yapıyorsun?
En çok da bu “Ülke bölünecek“ korkusunu anlamıyorum.
Bu korkuyu yaşayan, “Oraları atalarımızın kanlarıyla aldık, tek karış vermeyiz” diyen milliyetçi maneviyatçı muhafazakarları anlamıyorum.
Serilmiş, yayılmış batıya, oraya gitmeye, orada hayat kurmaya asla ve asla niyeti, hayali yok. Oralarla ilgili geleceğinde en ufak bir kırıntı yok. Ablayla ağbi Beach’te (!) ahkam kesiyor. “Vermeyiz”
Senin değil ki zaten. Senin deden Arnavutluk’tan, benim dedem Kafkasya’dan, öbürünün dedesi, Girit’ten 1930 larda gelmiştir en fazla.
Onlar 3000 yıldır orada yaşıyorlar. Türkler Anadolu’ya girmeden de çok ama çooook önce.
Kurtuluş savaşında herkes yaşadığı yerde savaştı. Öyle kitle lojistiği imkanları yoktu zaten. Yani nasıl ki efe Ege için savaştı şehit olduysa, Kürt de kendi toprağında savaştı.
Senden Ege’yle ilgili talepte bulunursa haklısın.
Gelelim taleplere, pazarlığa.
Burada hükümet, biraz da oy kaygısıyla, ser verip sır vermemekte gibi gözükse de, HDP’nin talepleri açık.
En azından programıma katılan partililere, programda soruyorum ve hiç kıvırmadan cevap veriyorlar.
Bağımsızlık değil, ‘Bölgesel Özerklik’ istiyorlar.
Yani yine T:C: vatandaşı kalacaklar, Ay yıldızlı bayrağı tanıyacak, bizim paramıza ve kanunlarımıza bağlı olacak.
Yalnızca kendi bölgesinde, yerel kararları, kaderini kendi tayin etmek istiyor.
Üstelik bunu yalnızca kendi bölgesi için değil, tüm ülke için istiyor.
Merkezi yönetim yerine, yerinden yönetim, benim üniversite yıllarından beri kafamın yattığı, daha demokratik bulduğum bir sistemdir zaten ve Türkiye’yi rahatlatacağından eminim.
Atmış yıldır aynı sistemi deneyerek o zamanki sıradaşlarımızın gerisinde kaldıysak, yeni bir şey denemenin zamanı geldi de geçiyor.
Hep aynı şeyi deneyerek farklı sonuç bekleyene deli denir en hafifinden.
Avrupa’nın çoğunluk ülkesi, Asya ve Güneydoğu Asya’nın ileri ülkeleri, Kuzey ve Güney Amerka’nın bir kaç ülke hariç neredeyse tamamı, Avustralya vs. pek çok gelişmiş ülke bu sistemle yönetiliyor ve Merkezi ülkeler hala 20. Yüzyılın ortalarını yaşıyorsa doğru ortadadır.
Atatürk yaşasaydı, belki de çok partili sisteme bu şekilde geçecekti o devrimci ve cesur tavrıyla. Ama şimdinin küçük hesapçı, sözüm ona (sosyal) demokratları oy kaygısıyla bu rolü de sağa kaptırdılar.
Dünya’da sınırların yalnızca harita üzerinde kaldığı, başkaca bir anlam ifade etmediği bir çağda bu demode milliyetçilik bana 61 model Cadillac gibi geliyor. Hoş, antika, değerli ama kullanışsız. Müzelik... Rahmi Koç müzesinde çok güzel antika arabalar var. Hayran olursunuz ama kullan deseler en basit Toyota bile daha kullanışlıdır.
Bir de vatanseverlik.
“O zaman bırakalım, Amerika, İngiltere işgal etsin” e vardıranlar.
Bunlardan biriyle geçenlerde tartıştık. Türklüğü, Türkiye’yi koyu bir vatansever olarak savunurken kurduğu cümlelerdeki sözcüklerin yarısından fazlası İngilizce’ydi.
Bebek Kahve’nin adı bile Bebek Kafe olduysa, Aşevinden utanıp kapısına ‘Restaurant’ ve adını ‘Chatal’ olarak yazıyorsun, sonra da milliyetçi kesiliyorsun.
Sahilde değil beachte denize giriyor, iskelede değil, pierde güneşleniyor, havandayken moodunda oluyorsun, Mc Donald’s’ı, KFC’si, Channel’, Diesel’I kol geziyor ama ülkemi işgal ettirmem diyorsun.
Tartıştım, sözünü ettiğim arkadaşın kiracısı da Starbucks bayisi. Memleketin bir karış toprağını vermezmiş. 240 metrekareyi veriyorsun ama aylık 10.00 Avro’ya.
Eşit vatandaşlık istiyor HDP.
Varya deniyor. Biz zaten biriz, kardeşiz deniyor. İyi de bize göre. Adam, “Değiliz” diyor. Farklıyız ve sen beni iteledin, aşağıladın diyor.
‘Melisa’, ‘Lara’ gibi isimleri koyabilirken, Kürtçe isim koyamadık yasaktı diyor. Bu en basiti. Nelerden yoksun bırakıldıklarını, nasıl şiddete, aşağılanmaya maruz kaldıklarını falan hesap edin.
HDP’li Milletvekilleri’ne programımda ısrarla sorduğum soru ‘Apo’ya özgürlük’ meselesi oldu.
Hayır dediler.
Benim bu çözüme kafam yattı.
Kendi kararım..
Sizinkini bilmem.
Bildiğim; çözüm olmazsa düğüm, hem de kördüğüm.
Üstelik çözüm hepimize iyi gelecek.