O gün Nazım Hikmet ölmüştü.
Can Yücel BBC Türkçe Radyosunda spikerdi.
Nazım’ın ölümünü dinleyicilere duyurma görevi ondaydı.
“Ben bunu okuyamam.. ben Nazım’ın ölümünü kabul edemem” dedi.
Haberi okumadı.
O gün hiç çalışmadı.
Radyo da yayın yapamadı.
Ertesi gün görevinden istifa ederek, memlekete döndü.
Bakan çocuğuydu.
Cumhuriyet döneminin en önemli bakanlarından birinin hem de.
Çoğu bakan çocuğundan farklıydı.
Çünkü hep geçim sıkıntısı çekti.
İki liseli arkadaş, liseyi bitirdiklerinde yurt dışında eğitimlerine devam etmek üzere yıllarca harçlıklarını biriktirirler, bu birikimlerini yıllarca her şeyden mahrum kalarak, fedakârlıklar göstererek yaparlar, ki seyi bitirdiklerinde, Milli Eğitim Bakanı’nı ziyarete gidip, yurtdışında okumaya gönderilmelerini talep ederler .
Ancak, bakan gençlerden birini dışarı çıkartır ve içerdekine, ”Seni gönderebilirim, ama arkadaşını gönderirsem dedikodu olur, oğlunu gönderdi derler, onun için onu gönderemem” der.
Bu durum dışarıdaki öğrenciye de söylendiğinde, durumu algılamasının ardından arkadaşına, ”Madem öyle benim biriktirdiğim parayı da sen al, hiç olmazsa biriktirme amacımı kısmen gerçekleştireyim” der ve yıllardır fedakârlıklarla biriktirdiği tüm parayı arkadaşına verir.
Evet, bu Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’dir.
Dedikodu olmasın diye göndermediği oğlu ise, ünlü şair Can Yücel.
Basit yaşamayı seçti.
Malvarlığını soranlara şöyle açıkladı.
1- Avşa adasında üç daire, dört üçgen, beş dikdörtgen.
2- Gökyüzünde bir bulut.
3- Bitlis’te beş minare.
4- Biri yazlık, biri kışlık iki platonik sevgili.
5- Islıkla çalınabilen beş anonim türkü.
6- Büro mobilyası ve çelik kapı üreten bir fabrikanın öğle üzeri yaslanıp sigara içilen beyaz duvarı.
7- Palandöken’de bir palan, bir döken.
8- Kastamonu’nda üç kasta.
9- Üç fay hattı.
10- Bir çarşamba, iki perşembe, üç cuma.
11- Dünyada mekân.
12- Ahirette iman.
13- Denizde kum.
14- Bir çuval gazoz kapağı.
15- Bir kibrit kutusu sigara izmariti.
16- Biri İngilizce, 6 adet küfür.
17- Sevenlerin kalbinde kurulmuş bir taht.
18- Anne babadan kalma, yarısı yaşanmış bir ömür.
Türkçe’nin en matrak, en lafını esirgemeyen şairiydi.
Cemal Süreya, onun için ; “Can Yücel kadar değişik teknikler kullanmış bir başka şairimiz yoktur” derdi.
Şiirlerinde resmen ayar verirdi.
Ağır küfürler ederdi.
“Küfür ve argoyu halk kullanıyor. Yazdığımız şey, halkın nabzı ve ağzı olduğuna göre, küfür de kendiliğinden katılıyor işin içine. Aslında küfür bir özgürlük davasıdır” derdi.
Özgürlüğünü mısralara dökerdi.
“Şiirlerinde küfür etme diyorlar usûlsüz,
Lan bu kadar o.. çocuğunu nasıl anlatayım küfürsüz?”
Her şiirinde kendi ifadesiyle nasıl gol atacağının peşindeydi.
O, Türk şiirinin santrforuydu..
Şairliğinin yanı sıra, Almanca, İngilizce, Latince ve Yunanca bilirdi..
Çok çeviri yaptı.
Çevirileri başına iş açtı.
12 Mart muhtırasında Mao ve Che çevirileri için içeri attılar.
1974’te genel af ile özgür kalabildi.
Toplumsal sorunları hep gündeme getirdi.
Çarpık düzene mutlaka söyleyecek sözü vardı.
“Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Türk, öğün, çalış güven! demiş a,
Şimdilerde çalışan parasız, pulsuz
Çalışıyor paralıya
Güvenen varsa, parasına güveniyor
Üst yanı öğün babam öğün!
Dövün babam, dövün!”
Edebiyat kadar içkiye de düşkündü..
İyi rakı içerdi.
“İçim rakı, dışım su” derdi.
Nasıl rakı içileceğini de şöyle mısralara dökerdi.
Rakı sofrasında susulmaz arkadaş,
Hıçkıra hıçkıra ağlayacaksın..
Arınacaksın gururundan, paşa gibi.
Şerefe ulan diyeceksin.
Şerefsiz Dünyaya inat şerefimize.
Kırar gibi tokuşturup kadehleri,
Gırtlağınla seviştireceksin meyleri.
Gömeceksin kendini şişelerin dibine, ölür gibi içeceksin!..
Öleceksin arkadaş.
Oturtacaksın karşına geçmişini,
Güle güle küfür edeceksin.
Unutacaksın, unutur gibi içeceksin !
İçiyorsan rakıyı öve öve,
Söve söve kusacaksın ne varsa içinde.
Gırtlak kanserine yakalandığında dostları artık dinlenmesini söyledi.
“Ben şairim, fil değilim.. Azrail’i bir köşeye çekilip bekleyemem. Meydanlarda ölmeliyim” dedi.
Ömür dediğin üç gündür,
Dün geçti yarın meçhuldür,
O halde ömür dediğin bir gündür,
O da bugündür.
Dediği gibi.
20 yıl önce 12 Ağustos ‘ta öldü.
Şiir söyleyerek, rakı içerek, küfür ederek.
Vasiyeti üzerine çok sevdiği Datça’da gömüldü.
Beni kuzum Datça’ya gömün.
Geçin Ankara’yı, İstanbul’u!.
Oralar ağzına kadar dolu.
Alabildiğine pahalı.
Örneğin Zincirlikuyu’da
Bir mezar 750 milyona.
Burası nispeten ucuz.
Ortada kalma ihtimali de yok.
Hayır dua da istemez.
Dediğim gibi, beni Datça’ya gömün.
Şu deniz gören mezarlığın orda.
Gömü sanıp deşerlerse, karışmam ama.
Haaa, babasının, yurtdışına okumaya gönderdiği arkadaşı kim miydi ?
Dünyanın en iyi, en ünlü beyin cerrahlarından biri olan Gazi Yaşargil.