Okur, yazdıklarınızdan sizin anlatmak istediklerinizin dışında anlamlar çıkarabilir. Çünkü, her okurun sizden ve diğerlerinden farklı bir hayatı, düşüncesi, dünya görüşü ve tecrübeleri vardır.
Hele sıcak ve tartışılan siyasi ve sosyal gündeme ilişkin yazmak, daha büyük risk taşır.İşte o zaman, daha çok devreye girer okurun dünyası. Okurun da yazdığınız konu hakkında zaten bir düşüncesi vardır. Yazdığınız konu toplumda bir kutuplaşma veya ayrışmaya neden olmuşsa, tehlikeli sularda yüzmeye başlamışsınız demektir. Hemen bir yafta, bir etiket yiyebilirsiniz, ‘’hımmm sen kimin adamısın? Kime kuyruk sallıyorsun? Kimin misyonunu güdüyorsun?’’ gibi. Aslında sadece ve sadece, o konudaki kendi düşüncenizi yazmışsınızdır, oysa ki. Ve paylaşmak istemişsinizdir düşüncelerinizi.
Okur,eleştirir ve bu yazana katkı sağlar. Eleştiren okur,en iyi okurdur. Ama niyet okuyan okur, kötüdür. O eleştirmez yargılar. Karar verir ve hatta yargısız infaz eder.
O yüzdendir ki, bazen etliye sütlüye karışmayan yazılar yazmak geliyor, insanın içinden. Ama yazarak, okuyarak değişir dünya, değişir insan. Hayatlar değişir, zaman değişir, medeniyetler gelişir. Bu yüzden okumak ve yazmak dünyayı, hayatı anlamaya çalışmaktır. Anlayarak çoğalır insan ve çoğaltır sevgiyi ve sevdiği şeyleri. Anlayarak, değiştirir insan sevmediği şeyleri.
Gerçek anlamda bir yazarın kaleminin sahibi olmaz ve yazar sahibinin sesi olmaz. Kendi düşüncelerinin bile sahibi değildir, yazar. Çünkü, paylaşmıştır duygularını ve düşüncelerini.
Sahibi olan yazar, kukladır. Kuklalar da oyuncaktır, hiçbir zaman gerçek birer insan dahi olamazlar, animasyonlar dışında. İnsan olmak, düşünmeyi, muhakeme etmeyi ve irade sahibi olmayı gerektirir. Kuklaların yerine kuklacılar düşünür ve karar verir. Kuklaların fikir namusu olmaz.
İşte bu yüzdendir ki, özgür düşünceye sahip olmalıyız. Kendimize en uç gelen düşünceleri bile okuyabilmeli ve üzerine düşünebilmeliyiz.
(Zümer Suresi 18. Ayet :’’.. O kullarım ki sözü dinlerler de en güzeline uyarlar..’’)
Bazen bugün bize en uç gelen düşünceler biz bakmışızdır ki bizi, toplumu ve hatta dünyayı değiştirmiştir.
Okumak, düşünmektir, düşünmek yeni ufuklara yelken açmak, bambaşka bir hayatın, umut dolu bir geleceğin olabileceğine inanmaktır. Taraf olarak okumak, sadece kendi gibi düşünenleri okumak, zihinsel tatmin sağlamaktan başka bir amaca hizmet etmez. Hayata farklı pencerelerden bakabilmek, ötekini anlayabilmek, ‘acaba’ diye sorabilmektir, okumak ve düşünmek.
Okumak ve düşünmek, zihin konforuna zarar verir, zihin konforunu düşünenler, ‘acaba’ demekten korkanlar, sadece kendilerini kandırırlar. Onlar sakız gibi aynı şeyleri zihinlerinde,ağızlarında çiğneyip dururlar. Oysa sakız çiğnemek doyurmaz insanı. Belki kısa bir süre doygunluk hissi verir, o kadar.
Nasıl ki, yemekte damak tadı önemli ise tatmadığın yeni şeyleri denemek, insana ayrı zevkler sunar ise, değişik şeyler okumak ve düşünmek, işte öylesine bir tat bırakır zihinlerde.
Yeni bir hayat, yeni bir dünya isteniyorsa bu ancak yeni şeyler okumak ve düşünmekle olur.