Adalet ve vicdan mı, tarafgirlik mi?

psikolojik etkilerini de göz önüne alın!.

Canetti, her emrin, o emre itaat edende yaşam boyu taşıyacağı derin sızılar bıraktığından bahsetmektedir. “Her emir bir moment ve bir sızıdan oluşur. Moment, emri alanı eylemde bulunmaya, emrin içeriğine uygun olarak eylemde bulunmaya zorlar; sızı da emre uyanın içinde kalır... Sızı, emri uygulayan kişinin yüreğine oturur ve onun içinde değişmeden kalır. İnsanın bütün psikolojik yapısında sızı kadar değişmez bir şey yoktur. Emrin içeriği (gücü, derecesi, tanımı) verildiği andan itibaren yarattığı sızı da ebediyen sabitleşir ve bu sızı, emri alanda sonsuza kadar kalır; tekrar gün ışığına çıkana kadar yıllar, on yıllar boyunca saklı kalabilir.”   

2. haftasını doldurmak üzere olan Gezi Parkı olayı ve bu eksende yayılan gösteriler, tehlikeli bir kamplaşmayı ortaya çıkarmıştır.

Gezi Parkı olayları kimin galip geleceği üzerine kurgulanıyorsa, bu, herkesin mağlubiyeti ile sonuçlanacaktır. Bu tehlike görmezden gelinmektedir.

Gezi Parkı direnişi denilen olaylar, iktidarın olayı önemsemeyen, buyurgan dili nedeniyle bugünlere gelmiştir. Gezi parkında ağaçların sökülmemesi için park içerisine çadırlar kurup, gitar çalarak, şiddetin olmadığı bir eylem koyan çevre duyarlı gençlere bir gün gece yarısı yapılan biber gazlı operasyon, masum bir çevre eyleminin tehlikeli bir toplumsal ayrışmaya doğru evirilmesine neden olmuştur.

Olayın başında iktidarın demokratik bir hoşgörü ile çözebileceği bir konu, şu an artık her kesimden insanın çok büyük bir üzüntüyle seyrettiği karşılıklı şiddet olaylarının yaşandığı bir hal almıştır.
 
Aylardır merhametin, kardeşliğin hâkim olduğu iktidarın dilinin, yerini "ben devletim, dağılın!"a bırakması olayların büyümesi ve bu bahane ile bir takım terör örgütlerinin ekmeğine yağ sürülmesini neden olmuştur.
     
Yaşanan bu şiddet olayları ve  kutuplaşma ortamı pek çok emeğin berhava  olmasına neden olabilecek bir vahamet taşımaktadır.
 
Hükümet bu olaylara ilişkin ‘’demokrasi ve hoşgörü dilini’’ eksen almalıydı. Zamanın da "hoşgörüyü’’ esas alacak bir dil, bu tehlikeli karşıtlığı beraberinde getirmeyecekti.
 
Türkiye'nin ana meselesi olan "anayasa", yarın tartışılabilecek midir? Bu kargaşa ortamında olgunluğu, yüksek aklı, itidali gündeme getirmek için akil insanları gündeme getiren hükümet, yarın zaten zor ikna olmuş kesimler nezdinde inandırıcılığını koruyabilecek midir?

Bu hoyrat tavırlar zaten kavga etmek için demokrasiyi esas almış direnişçiler arasında mevzilenmiş, taş atma sevdasıyla dolu olanları ön plana çıkarmayacak mıdır?

Gaz atmanın, tazyikli suyun, taş atmanın, küfürleşmenin ortasında sinirlerine hakim olabilecek ve doğru davranışlar sergileyebilecek polis veya gösterici var mıdır?
      
Bu olaylar "demokratikleşme" adımlarının büyük zarar görmesiyle sonuçlanacaktır.
 
Yaşam biçimini değiştiremeyeceğiniz insanlar üzerinde zorla hâkimiyet kurmaya çalışmak ya da böyle anlaşılacak söylem ve/veya eylemlerde bulunmak yapacağınız iyi,güzel, hayırlı işler için de inandırıcılığınızı zedeleyecektir.
 
Bu olaylar çok tehlikeli bir kutuplaşmayı beraberinde getirmiştir.

Bu topraklarda yaşayan herkesin hayrına olan "Adalet" ve "vicdan" ekseninde hareket etmek yerine, "taraftarlık duygusu"nu esas alarak ayrışmalara neden olmak herkesin aleyhine olacaktır.
 
İslamî kesimin içinden çıkan bir siyasal yapı olan AkParti, tek taraflı "mazlumiyet" tutkalından kurtulup "vicdan" gözlüğüyle etrafına bakındığında farklı birçok kesimin de mağduriyetini anlayarak ve "vicdan ekseninde ortak paydayı" esas olarak sadece iktidarda değil aynı zamanda herkesimin gönlünde de yer bulacaktır.
 
Farklı kesimden vicdan ortak paydasında bir araya gelenler bu olayların etkisiyle birbirinden uzaklaşmaya başlamıştır.
 
"Hakkaniyet ve vicdan", yerini "taraftarlık hisleri"ne bırakmaya başlamıştır. Asıl tehlikeli olan budur.
 
Toplumun gerçek sağduyusu olan bu platform kaybolursa "birarada yaşama kültürü"nün toplumsal omurgası kırılacaktır.
 
"Adalet" ve "vicdan"  dilinin gaz bombaları, taşlar, küfürler arasında korumanın zorluğu bilinmesine rağmen, bu konuda gereken özen gösterilmezse, bugünleri bile topluca arayacağımız kanaati bir kehanet değildir,malesef.
 
Bu aralar her kesimden demokratlar "keskin muhalif bir dil" yerine "arabulucu ve tehlikenin farkında olan bir dil" kullanmalıdır. Ateşin üzerine benzin dökmeye çalışanların ortasında asli sorumluluklarımızı bilerek hareket etme zorunluluğumuz vardır.
 
Tayyip Erdoğan, Gezi olaylarındaki itici gücün karşısına milyonları mitingle sokağa dökmeyi görürse belki galip çıkacaktır ama ""Adalet" ve "vicdan", demokrasi, ortak hareket ve yaşama kültürü" kaybedecektir.
 
"Güç ekseni"nden "adalet ekseni"ne geçilmediği müddetçe galibiyetler aslında ilerdeki mağlubiyetlerin habercisi olacaktır.

OGÜNhaber