Dijitalin baş döndüren hızıyla gün geçtikçe dağ gibi büyüyen veriler, dijital ekonomide vazgeçilmez bir gelir kapısına dönüştü. Veri akımlarına dayanan bu dijital ekonomi her geçen gün büyüyor ve çeşitleniyor. Küresel olarak her gün milyarlarca insan tarafından üretilen verilerin oluşturduğu atıklar ise çevresel, siyasal ve sosyal bir dizi soru ve sorunu beraberinde getiriyor.

Yeni nesil kapitalizm, verilerimizle besleniyor

7 milyar 800 milyonluk nüfusuyla dünya, dijital teknolojiler ve inovasyonun belirleyici olduğu bir çağdan geçiyor.

İnternetin icadından itibaren hızı artan bu dijital dönüşümle artık, veri en büyük pazarlardan biri olarak öne çıkıyor. İnternet üzerinde ve sanal ortamlarda üretilen, tüketilen, satılan ve kullanılan veriler, teknoloji şirketleri için de farklı bir gelir alternatifi oluşturuyor. Facebook, Google ve Amazon gibi veri tabanlı platformlar, bireysel kullanıcı verileri ile müşterilerine daha iyi hizmet sunuyor fakat diğer yandan “hedefli reklamlar” ile milyarlarca dolar gelir elde ediyor.

PARA KAZANMIYOR AMA KAZANDIRIYORUZ
Ziyaret ettiğimiz her web sitesi, sosyal medyada beğendimiz her post, online alışveriş sürecindeki her adımımız ya da belirttiğimiz her konimi... Bunların tamamı arkamızda bıraktığımız dijital ayak izleri ve sosyal medya uygulamaları, e-ticaret siteleri ya da internet arama motorları tarafından kullanılarak bir şekilde tekrar önümüze çıkıyor. Ardımızda bıraktığımız tüm veriler dijital gölgemize ekleniyor ve reklam verenlere satabilmek için kullanıyor. Yaratılan bu yeni ekonomi modeli ile de ciddi kârlar elde ediliyor. Üstelik veriyi üreten bizlere hiçbir ücret ödenmiyor. Bir anlamda 4.6 milyar internet kullanıcısı veri tabanlı platformlar için gönüllü çalışıyor.

Son kullanıcı deneyimini geliştirmek için kişisel veri kullanan bu şirketlerin politikaları, kişisel gizliliğin yanında çevresel, politik ve ekonomik sorunlara da katkıda bulunarak büyük bir veri atığına yol açıyor. Peki, bu izleme-gözleme kapitalizminde veriyi üretenlerle veriyi kullananlar arasındaki simbiyotik ilişkinin geleceğinde bizi ne bekliyor?

4,6 MİLYAR VERİ ÜRETİCİSİ
DataReportal verileri, Ocak 2021 itibariyle toplam 4,6 milyar kullanıcıyla dünya nüfusunun yüzde 59,5’inin internet kullanıcısı olduğunu ortaya koyuyor. Toplam internet kullanıcılarının yüzde 92,6’sı internete akıllı telefonlar üzerinden erişiyor. Platformun Birleşmiş Milletler (BM), Eurostat, yerel hükümetler ve şirket raporları gibi çeşitli kaynaklardan topladığı verilere göre, internet kullanıcı sayısındaki artış hızla devam ediyor. Son bir yılda toplam 319 milyon yeni internet kullanıcısı oluşurken, internet kullanıcılarının yıllık yüzde 7 gibi bir hızda büyüdüğü belirtiliyor. Bu da, her gün 875 bin kişinin internet kullanmaya başladığını gösteriyor.

SOSYAL MEDYA KULLANICILARININ %98,9'U MOBİL
İnternetin ortaya çıkışının ardından bir sonraki büyük adım olan sosyal medya, teknoloji sektörünün en hızlı ilerleyen alanlarından biri. E-ticaret, sağlık, beslenme, ulaşım gibi birçok sektör, sosyal medyayla yeniden şekilleniyor. Bunda da sayıları giderek artan sosyal medya kullanıcıları etkili oluyor. Dünya genelinde yer alan aktif4,20 milyar sosyal medya kullanıcısı, toplam nüfusun yüzde 53,6’sını oluşturuyor. Ortalama olarak yıllık yüzde 13 gibi bir hızda artan sosyal medya kullanıcılarının büyük bir çoğunluğu olmak üzere yüzde 98,8’i sosyal medya uygulamalarına akıllı telefonlarından erişim sağlıyor.

Son dönemlerde pandemiyle birlikte önemi artmaya başlayan mobilite, internet kullanımında da kendini göstermeye başladı. Erişilebilirlik ve iletişimin gün geçtikçe önem kazandığı böylesine bir dönemde özgün mobil kullanıcı sayısı Ocak 2021’de 5,22 milyara ulaştı. DataReportal’ın GSMA Intelligence verilerinden derlediği bilgilere göre özgün mobil kullanıcı sayısının dünya nüfusuna oranı yüzde 66’yı aşıyor.

BİRİLERİ VERİLERİMİZDEN BESLENİYOR
İnternet ve sosyal medya kullanımının bu denli arttığı bir düzende şirketler de bu trende kendilerine en çok fayda sağlayacak şekilde ayak uydurmaya çalışıyor. Londra merkezli pazar araştırma şirketi GWI, ortalama bir sosyal medya kullanıcısının her gün 2 saatten fazlasını sosyal medya platformlarında geçirdiğini ortaya koyuyor. Bu da kabaca dünya nüfusunun her gün 10 milyar saatini sosyal medyada geçirdiği anlamına geliyor.

Böylesine bir potansiyelden faydalanmak isteyen teknoloji şirketleri de bunca kullanıcının ürettiği ve tükettiği verilerle besleniyor. Facebook, Amazon ve Google gibi teknoloji şirketleri kullanıcı verilerini topladıkları ve bu verilerle algoritmalarını son kullanıcıya daha zengin bir deneyim sunmak için geliştirdiklerini kabul ediyor. Bu sav en başta masum ve faydalı olarak görünse de bu algoritmalar tarafından toplanan veriler, şirketlerin tekelleşmesine yol açarak, politik, sosyal ve ekonomik birçok alanla bütünleşiyor. Dünya nüfusunun yarısından fazlasının internet yoluyla oluşturduğu veriler, işe yararlılıklarını kaybettikten sonra atığa dönüşüyor. Bu atığın iklim değişikliği ve petrol ve gaz endüstrisine sağladığı katkılar ise çevresel olarak dünyanın karşı karşıya kaldığı riskleri artırıyor.

"BIG DATA” VE AMAZON MODELİ
Yılın ilk çeyreğinde 75,4 milyar dolar gelir açıklayan Amazon dünyanın en büyük e-ticaret platformlarından biri. Amazon’un “her şey bir çatı altında” iş modeli şirketi bugünkü konumuna taşımasına yardımcı olsa da, büyük bir çeşitlilikle karşılaşan kullanıcılar veri zengini oluyor fakat kendileri için en iyi seçimi belirlemede zorlanıyorlar. Bu noktada Amazon, müşterileri platformda gezinirken öneri algoritmasını geliştirmek için big data yani büyük veri kullanıyor. Ünlü yazar Bernard Marr, kaleme aldığı makalesinde Amazon’un büyük veri prensibini şöyle anlatıyor: “Amazon sizin hakkınızda ne kadar çok şey bilirse, ne satın almak istediğinizi o kadar iyi bilebiliyor. Bu noktada perakendeci ne satın almak isteyebileceğiniz verisine eriştiğinde, karşınıza bu ürünlerin reklamını çıkarabiliyor.” Platformunu kullanan her olası müşteriden veri toplayan Amazon, ne satın almak istediğinizin yanında teslim adresi (oturduğunuz mahalleye göre gelir düzeyiniz) ve yaptığınız yorumlara yönelik verileri de alıyor. Bu veri dağıyla müşteriye yönelik “360 derecelik bir yapı” oluşturan Amazon, böylece her müşterisine özel önerilerde bulunabiliyor.

ÇEVRESEL İRONİ
Amazon’un söz konusu algoritması, müşteri-hizmet sağlayıcısı arasındaki ilişkiyi iyileştirse de ortaya çıkan çevresel ve politik etkiler, büyük bir veri atığını kaçınılmaz kılıyor. Elettra Bietti ve Roxana Vatanparast’ın kaleme aldığı ve Harvard International Law Journal’da yayınlanan “Veri Atığı (Data Waste, 2020) isimli bir makalede, Amazon gibi büyük teknoloji şirketlerinin pazar üzerindeki gücünün etkilerine dikkat çekiliyor. “İsmini dünyanın en büyük tropik yağmur ormanlarından birinden alan bir şirketin çevresel tahribata bu kadar katkıda bulunmasında bir ironi var” denilen makalede, Amazon’un 2040 yılına kadar karbon nötr olmayı hedeflediğini açıklasa da platformun karbon emisyonlarına gözle görülür şekilde katkıda bulunduğu belirtiliyor. Amazon, dünyanın önde gelen petrol ve gaz şirketlerine sunduğu bulut hizmetiyle bu şirketlerin petrol ve gaz çıkartmalarını kolaylaştırarak dolaylı olarak fosil yakıtı desteklerken, ayrıca iklim değişikliğini reddeden politik adaylara yaptığı bağışlarla politik anlamda çevreye zarar veriyor. Makalede, “Amazon örneği, ağ etkilerinin ve yoğunlaşmış pazar gücünün çevresel zararlara nasıl bağlandığını ve ayrıca siyasi bağışlar yoluyla iklim değişikliğiyle ilgili kamusal tartışmaları nasıl şekillendirdiğini gösteriyor. Bu nedenle veriye dayalı şirketler, pazar gücü ve çevresel konularla ilgili siyasi söylem, veri israfının önemli bir kısmını oluşturuyor” yorumu yapılıyor.

"BU MANİPÜLASYONU KANIKSADIK”
Kuzey Karolina Üniversitesinde Öğretim Üyesi Dr. Zeynep Tüfekçi, Amazon gibi şirketlerin veri yoluyla kullanıcı alışkanlıkları ve öneri altında sunulan reklam arasındaki ilişkiyi şöyle açıklıyor: “Dijital hayatlarımızda temel bir gerçeğe bakalım. İnternet reklamları... Onları yok sayıyoruz. Basit ve dikkat dağıtıcı görünüyorlar. Okuduğumuz ve arattığımız bir konuyla ilgili reklam tarafından internette takip edilme tecrübesini hepimiz yaşadık. Bu basit ve ucuz manipülasyonu adeta kanıksamış durumdayız. Göz devirip kendi kendimize “işe yaramıyor” diyoruz. Ne var ki internet ortamında dijital teknolojiler reklamlardan ibaret değil. Bunu anlamak için fiziksel bir dünya örneği ele alalım. Marketlerde şekerlemeler kasiyerin yanındaki raflara koyulur. Çocukların dikkatini çeker, almadan çıkmamanız için en olması gereken yerdedir. Ama ulaşabileceği alan ve sınırları bellidir. Markette sadece küçük bir alanda bunu uygulayabilirsiniz. Dijital dünyada bu milyarlara ulaşacak şekilde inşa edilir. Sınır yoktur. Ve bu reklamlar bireyleri teker teker hedef alarak anlayabilir, zayıf noktayı anlayarak kişisel seviyede nüfus edebilir. Hatta kişisel telefon ekranlarınızda da görülebilir.”

CAMBRIDGE ANALYTICA SKANDALI VE VERİ KULLANIMININ SİYASİ BOYUTU
Şimdiye kadar kişisel veri kullanımı sebebiyle haberlerde sık sık karşımıza çıkan Facebook’un en büyük veri skandallarından biri olan Cambridge Analytica olayı, veri kullanımının siyasi kullanımına en büyük örneklerden biri olarak sunuluyor. Cambridge Analytica’nın yaklaşık 50 milyon Facebook kullanıcısından topladığı verileri 2014’ten itibaren birçok farklı başkan adayının kampanyasında reklam hedeflemesi amacıyla kullanmaya başladığı biliniyor. Sadece ABD seçimleriyle sınırlı kalmayan Cambridge Analytica'nın Brexit sürecinde de etkili olduğu öne sürülen iddialar arasında.

"ALGORİTMALAR İŞİNİ YAPSIN DİYE GÖZETLENİYORUZ”
Facebook gibi platformların her durum bildirimi, mesaj, fotoğraflar gibi verileri saklayıp analiz ettiği ve hatta finansal bilgilerden tarama geçmişine kadar çeşitli veri acentelerinden veri satın aldığını belirten Tüfekçi, bu noktada algoritmanın kullanıcıya hizmet vermesi gerekirken kullanıcının algoritmaya hizmet ettiğini belirtiyor. Tüfekçi, şu yorumu yapıyor: “Asıl sorun şu ki biz bu karmaşık algoritmaların nasıl çalıştığını anlamıyoruz. Bu sınıflandırmayı nasıl yaptığını artık anlamıyoruz. Sanki artık programlama yapmıyoruz, tam olarak anlayamadığımız bir bilinç geliştiriyoruz. Algoritmalar tam işini yapsın diye gözetleniyoruz. Araştırmalar gösteriyor ki algoritmaların sizin için seçtikleri duygularınızı da etkileyebilir. Bununla da yetinmiyor ve siyasi davranışlarınızı da etkiliyor. Bu algoritmalar aynı zamanda siyasi, kişisel ve sosyal bilgi akışımızı da düzenliyor. Satılmakta olan biziz, veri ve dikkatimizin en yüksek ücreti veren otoriter ya da demagoga satılmadığı bir dijital ekonomiye ihtiyacımız var.”

ÖZGÜR İNTERNETİN GELECEĞİ DİJİTAL REKLAMIN DÖNÜŞÜMÜNE BAĞLI
2020 yılında ABD dijital reklam pazarındaki payı yüzde 28,9 olan Google, gelirinin büyük çoğunluğunu reklamlar üzerinden elde ediyor. Google, hizmet sağlayıcılarının ve kendisinin sunduğu bu reklamları, kullanıcıların arama motoru geçmişi, ziyaret ettikleri sayfalar gibi verilerini toplayarak hedefli hale getiriyor. Fakat veri kullanımının böylesine eleştirildiği bir ortamda Google, belki de tekelleşmiş teknoloji şirketleri arasında ilk olmak üzere kullanıcıların birden fazla internet sitesindeki arama verilerine dayalı reklamlar satmayı durduracağını açıkladı. Şirketten geçen ay yapılan açıklamaya göre Google, internet kullanıcılarının hareketlerini izleyen teknolojilere yatırım yapmayacak ve bu platformları kullanmayı bırakacak. Google’ın bu kararının dijital reklam ekosistemine büyük bir darbe vurması beklenirken, Google ürün yöneticisi David Temkin yazdığı bir blog yazısında bu kararın kişisel gizliliğin geleceği için elzem olduğunu düşünüyor. Temkin, söz konusu yazıda “Eğer dijital reklamcılık, insanların gizliliklerine ve kişisel bilgilerinin nasıl kullanıldığına dair endişelere yanıt verecek bir şekilde evrilmezse, özgür ve açık internetin geleceğini riske atarız” yorumunu yapıyor.

"VERİ ATIĞI TEMELİNDE DEMOKRATİK BİR SORUN”
Google’ın bu kararı, her ne kadar kişisel veri gizliliğinin geleceğine dair olumlu bir resim çizse de oluşan veri atığına bir çözüm sunmuyor. Buna paralel, Bietti ve Vatanparast toplumsal ve siyasal sorunların toplumsal ve siyasal katılım olmadan çözümünün mümkün olmayacağını savunuyor. “Veri atığı temelinde demokratik bir sorundur” yorumu yapılan makalede, “Veriye dayalı şirketlerle ilgili teknolojik ve ekonomik güçler aynı zamanda politik güçlerdir. Ortaya çıkardıkları sorunlara teknik çözümler yeterli olmayacak. Bu noktada teknoloji şirketlerinin, veriye dayalı altyapıların ve bu yapıların arkasındaki insanların geleceğimiz için sosyal ve ekolojik koşulları şekillendirme gücüne sahip olmasını isteyip istemediğimizi, kimin bu gücü kullanması gerektiğini ve hukukun nasıl bir rol oynaması gerektiğini sorgulamalıyız” ifadeleri yer alıyor.

KVVK’dan Facebook hakkında inceleme
Biz bu haber üzerinde çalışırken Kişisel Verileri Koruma Kurulu'nun (KVKK), Facebook kullanıcı verilerinin sızdırılmasına yönelik çıkan haberlerin ardından inceleme başlattığı haberini duyuldu. Kurul, "Facebook'taki 533 milyon kullanıcının verilerinin bir hacker platformunda ücretsiz olarak paylaşıldığı” haberleri üzerine yaptığı görüşmenin ardından Facebook hakkında resen inceleme başlatılmasına karar verdi. Business Insider, geçen hafta bir hacker platformunda 106 ülkeden 533 milyon Facebook kullanıcısının telefon numaraları ve kişisel verilerinin çevrim içi olarak ücretsiz paylaşıldığını öne sürmüştü. Yayımlanan kişisel bilgilerin 32 milyondan fazlasının ABD'den, 11 milyonunun Birleşik Krallıktan, 6 milyonunun Hindistan'dan olduğu ifade edilen haberde, söz konusu bilgiler arasında telefon numaraları, konum bilgileri, doğum tarihleri, elektronik posta bilgilerinin bulunduğu belirtilmişti.

Paylaşılamayan veriler...
Günümüzün loT (Nesnelerin interneti) dünyasında işler daha da karışıyor. Evimizde ve ofislerde kullandığımız router, modem, televizyon, aydınlatma aksesuarları, kameralar, ev sinema sistemleri, küçük ev aletleri, sağlık cihazları gibi bir dünya elektrikli cihaz artık internete bağlı çalışıyor. Bunların hepsi kendine özgü veriler toplayarak merkezlerine aktarıyor ve bu verileri işleyerek, bize hayatımızı kolaylaştıracak sonuçlar iletiyorlar. Verilerin çalınması tehlikesini bir kenara bırakırsak bu şirketlerden bir veya birkaçının örneğin Google’ın Alphabet ile yaptığı gibi tek bir şirket çatısı altında toplanması durumunda verileri aralarında paylaşmayacaklarının hiçbir garantisi yok. Bu durumda hakkımızda elde edilebilecek veri toplamının ve bu verilerin hangi amaçlarla, kimler tarafından kullanılabileceğini ancak hayal edebiliriz.

Kapitalizm yanında işin siyasi boyutu da var

Can Erginkurban / ESET ÜRÜN VE PAZARLAMA MÜDÜRÜ
ESET Ürün ve Pazarlama Müdürü Can Erginkurban, izleme-gözleme kapitalizmi olarak tanımlanan ve insanların internet üzerindeki deneyimlerini tek taraflı olarak katologlayarak davranışsal veri toplanması temeline dayanan bu sistemin yasal boyutu dışında bir de yasal olmayan veri sızıntıları kısmına dikkat çekiyor. İşin yasal boyutu ile ilgili geçtiğimiz aylarda gündeme gelen WhatsApp’ın kullanıcı sözleşmesine dikkat çeken Erginkurban, “WhatsApp kullanıcı verilerini ortak şirketi Facebook ile paylaşacağını açıklamıştı. Bunun anlamı iki farklı platformun kullanıcılarından ücretsiz olarak toplanan verilerin birleştirilerek daha da büyük ve işlevsel takip verisi oluşturulması. Daha açıklayıcı olması için; bu iki sosyal medya platformu birbirinden bağımsız iki farklı şirket olduğu zamanlarda platformlara üye olan bir kullanıcıyı düşünelim. Öncelikle kullanıcı verilerinin ileride birleştirilebileceğinden habersizdi. Bir taraftan WhatsApp uygulaması kullanılan cihaz, telefon numarası, lokasyon, mesaj zamanı gibi verileri topluyor. Diğer taraftan da Facebook ise cihaz bilgilerini, kullanıcının postlarını, yaptığı checkin’leri, arkadaşlarını, yorumlarını, beğenilerini ve daha bilmediğimiz bir sürü veri topluyor. İki grubun verilerinin birleştirilmesi sonucu kullanıcının kimliği, nerede oturduğu, kullandığı cihazlar, cinsel yönelimi, siyasal görüşü gibi her amaçla kullanılabilecek verilerin apaçık ortada olacağını ve dahası satılabileceğini söylemeye gerek yok sanırım” diyor. Bir de geçen hafta ortaya çıkan ama 2019 yılında yaşanmış olan Facebook veri sızıntısı durumu var. Facebook kullanıcılarının birçok verisinin şu an ücretsiz olarak erişilebilir durumda olması olayı başka boyutlara taşıyor.

Hükümetlerin, özel şirketlerden veri taleplerine şahit olacağız
“Nasıl önlem alabiliriz?” sorusunun yanıtını ise “Bütün sosyal medya platformlarına üye olmamakla başlayabilirsiniz. Üye olduğunuz platformlara girdiğiniz bilgileri sınırlı tutun. Zorunda olmadıkça doğum tarihi, ev adresi, telefon numarası gibi bilgileri vermeyin. Çocuklarınızın ve evinizin fotoğraflarını paylaşmayın. Gittiğiniz her lokasyonda checkin yapmayın” diyerek veriyor Can Erginkurban ve gelecek için başka noktalara da dikkat çekiyor. “Bunlar işin kapitalizm boyutu. Bir de siyasi boyutu var. Bazı donanım, yazılım ve platform üreticilerinin demokrasi ile yönetilmeyen ülkelerdeki ‘özel’ şirketler olduğunu biliyoruz. Ve yine biliyoruz ki bu tür ülkelerde özel şirketlerin arkasında devletin desteği söz konusu. Bu durumda kişisel verilerin gizliliği gibi bir kavramdan söz etmenin ne yazık ki imkânı yok. Kaldı ki bu gibi devlet destekli üreticilerin müşterileri sadece o ülkenin vatandaşları değiller. Diğer taraftan hükümetler birer birer özel şirketlerin sahip olduğu bu verileri talep edeceklerdir -tabi henüz talep edilmeyenlerden bahsediyoruz-. Birkaç yıl içinde hükümetlerin mahkemeler aracılığı ile özel şirketlerden veri talep etmelerine şahit olacağız gibi görünüyor. Bundan sonraki adım ise Amerika’daki Patriot Act benzeri yasalarla verilerin tamamen hükümetlere açık olması talebi gelecektir.”

Yılda 59 zettabyte veri üretiliyor

Serap Günal / SİBERASİST GENEL MÜDÜRÜ
2010 yılında dünyada 2 zettabyte olan yıllık veri üretme miktarının Statista’nın 2021 raporuna göre, yılda 59 zettabyte’a ulaştığına dikkat çeken Siberasist Genel Müdürü Serap Günal, “Bu denli yüksek oranda verinin üretildiği dünyada oluşabilen yıllık atık verilerin de artık zettabyte olarak belirtildiğini tahmin ediyoruz. Bunun en büyük nedeni ise nesnelerin interneti, teknolojik cihazlar ve günlük internet kullanımında yüksek artışlar. Dünyada şu an 4,66 milyar internet kullanıcısı ortalama 7 saat internette sörf yapıyor. Bu da beraberinde her bireyin oluşturabildiği verinin ucunun artık bulunamayacağını gösteriyor” diyor. Bireysel atık verilerin yani veri çevresinin şekillenmesinin tamamıyla kişinin internetteki ayak izlerinden oluştuğunu hatırlatan Günal, şunları söylüyor: “Bireysel atık veriler dijital pazarlama dünyası için bulunmaz bir hint kumaşı. Müşterinin tüm davranışları onlar için yeni pazarlama esaslarını oluşturup müşteri deneyimini daha da artırırken dolandırıcılar için de aynı zenginliği yaşatabiliyor. Atık verilerinizin sizi tanımlanabilir hale getirdiğini ve sosyal mühendislik saldırılarının kaynağını oluşturarak bilgilerinizi birçok yerde kullanmanın yolunu açacağını unutmamak gerekiyor.”
OGÜNhaber