Türkiye, Mersin’de Rusya Devlet Atom Enerjisi Kurumu ROSATOM tarafından yapımı devam eden Akkuyu Nükleer Güç Santrali ile, nükleer santrale sahip dünya ülkeleri arasında yer almaya hazırlanıyor.
Bilim insanları, Türkiye’de olduğu gibi tüm dünyada giderek artan enerji ihtiyacına temiz, güvenli ve kesintisiz çözüm getiren nükleer santrallere ilişkin doğru bilgilenmenin önemine dikkat çekiyor. Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şule Ergün nükleer santrallerle ilgili yanlış bilinenlere açıklık getirdi. Nükleer enerji ve nükleer santrallere ilişkin yaygın yanlışların düzeltilmesi gerektiğini belirten Ergün “Nükleer sektörü son derece dinamik, kendini yenileyen, olumsuz örneklerden ders çıkaran, titiz bir sektör. Bugün dünyada nükleer santrallerin güvenlik çalışmaları uzay teknolojilerine, NASA’nın güvenlik analizlerine kaynak oluşturuyor. Düzgün işletildiğinde, düzgün anlaşıldığında, düzgün edinildiğinde güvenli bir teknolojiden bahsediyoruz. Teknolojinin gelişmişliğine, bu gelişmiş teknolojinin Türkiye’de uygulanacağına ve nükleer teknolojiyi ülkemize getirenlere güvenmemiz gerekiyor” diye konuştu. Doç. Dr. Şule Ergün’ün yanlış kabullerle ilgili açıklamaları şöyle:
NÜKLEER SANTRALLERDEN ÇEVREYE RADYASYON SIZAR MI?
“Modern nükleer güç santrallerinin normal işleyiş sırasında dış radyasyon seviyesine bir etkisi yoktur. Tüm nükleer santrallerde radyasyon sızmasının engellenmesi için uluslararası kabul gören tedbirler alınır. Bu tedbirlerin amacı radyasyonu insanlara ve çevreye zarar vermeyecek limitlerde tutmaktır. Santraller, işletme sırasında meydana gelebilecek bazı aksilik durumlarında bile radyasyonun, büyük koruma kabının içinde kalacağı şekilde tasarlanır ve işletilirler. Hatta bu gibi durumlarda koruma kabının içinde belli yerlerde bile radyasyon ve radyoaktif maddeler olmaz. Özellikle Fukuşima Daiçi’den çıkarılan dersler sonrası artık santrallerde koruma kabı sayısı arttırılmış durumdadır. Akkuyu Nükleer Güç Santrali’ne kurulacak VVER-1200 tipi reaktörlerde, dışarı radyasyon sızmasını engelleyecek bir iç kabuk; bir de reaktörü doğal ve insan kaynaklı dış etkilere karşı koruyacak dış kabuk bulunacak. Yani bir değil, iki koruma kabı olacak.”
NÜKLEER SANTRALLER TARIMI OLUMSUZ ETKİLER Mİ?
“Nükleer santrallerde normal işletme sırasında dışarı radyasyon sızıntısı söz konusu olmadığından tarım ve hayvancılık faaliyetleri olumsuz etkilenmez. Nükleer santrallerin çevresinde tarımsal faaliyetler sürebilir; toprak, besin zinciri ya da canlılar herhangi bir zarar görmez. Örnek vermek gerekirse, bugün Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri gibi dünya tarım üretiminin ilk sıralarındaki ülkelerde nükleer santral olduğunu görüyoruz. En fazla tarımsal ürün ihracatı yapan ilk 8 ülkenin tamamında nükleer santraller yer alıyor. Bu, Rusya için de geçerli. Orada da nükleer santrallerin çevresinde tarımsal faaliyetler, bağcılık, hayvancılık, balıkçılık devam ediyor.”
DENİZ YAŞAMI ETKİLENİR Mİ?
“Nükleer santralde soğutucu su tamamen kapalı bir sistemin içindedir. Sonra bu su, başka bir kapalı sistemdeki suyu buharlaştırır ve elektrik, bu buhar sayesinde üretilir. Ardından buhar yine deniz suyu ile soğutulur. Deniz suyunun, kapalı sistemlerin içinde bulunan radyasyonla teması olmaz. Santrale büyük pompalarla soğutma suyu çekme durumunda canlıların zarar görmemesi için tedbirler alınıyor. Özellikle besin değeri olan küçük canlıların uzaklaştırılması için denizin yapısına zarar vermeyecek şekilde belli teknolojilerle tedbir alınması söz konusu olacak. Deniz suyu sıcaklığının yükselmemesi için de gerekli tedbirler alınıyor. Çevre düzenlemelerinde bu limitler çok net şekilde belirtilmiş durumda ve teknik olarak da basit yöntemleri var. Türkiye’de sadece Akkuyu Nükleer Güç Santrali deniz yakınına yapılmayacak. Ege’de, Karadeniz’de, Marmara’da deniz suyu kullanan termik santraller var. Dolayısıyla sıcaklık artışını kontrol altına alacak mühendislik çözümleri zaten uygulanıyor.”
TURİZM ENDİŞELERİNE ÇEKYA ÖRNEĞİ
“Nükleer santraller, ülkelerin coğrafi yapısına, nüfus yoğunluğuna, enerji ihtiyacına göre turist çeken bölgelerin yakınlarına kurulabiliyor. Paris, New York ve Londra’da olduğu gibi. Bu konuda ilginç bir örnek var. Çekya’da Temelin Nükleer Santrali, insan nüfusunun yoğun olmadığı bir bölgede inşa edildi. Ancak bugün santralin yer aldığı Güney Bohemya Bölgesi’nde turizmde kayda değer bir artış söz konusu. Öğrenciler, halk, turistler, özellikle nükleer santralle ilgili bilgilendirme faaliyetleri kapsamında bölgeye geliyor. Yani şeffaf bir işletme, lisanslama ve inşaat süreci, halkta ve turistte güven uyandıracaktır. Akkuyu Nükleer Güç Santrali ile bizim ülkemizde de benzer bir tecrübe yaşanabilir. Çok enteresan bir şekilde Antalya bölgesi turizm açısından çok gelişmişken, Mersin’de turizm yatırımları yok denecek kadar az. Nükleer santralin ekonomik canlılık ve turizm açısından faydalı olacağını, bölgede oluşacak altyapının turistik tesislerin inşasını hızlandıracağını düşünüyorum.”
YERLİ İŞGÜCÜ İŞSİZ KALIR MI?
“Santralin özellikle inşaatı ve sökülmesi sırasında gerçekleşecek istihdam gerçekten çok büyük. Özellikle reaktörler arka arkaya inşa edileceği için inşaat aşamasında 10 bin kişilik bir istihdamdan bahsediyoruz. Elbette Rusya’dan 10 bin kişiyi getirip inşaatta çalıştırmak gibi bir durum olmayacak. Türkiye’den işe alınabilecek kişilerin maaşları, sigortaları vb. gibi maliyet analizleri yapılıyor. İnşaat sırasında sanayinin katkısı söz konusu olacak. Nükleer santrale iş yapan firmalarda nitelikli istihdamda artış bekleniyor. Projenin hazırlık aşamasında da tamamını Ruslardan oluşan bir ekiple yapmak mümkün değil. İşletme söz konusu olduğunda yaklaşık 4000 kişilik bir istihdam gerçekleştirilecek. Bu kişilerin nükleer santral tecrübesi edinmesi için çalışmalar sürüyor. Üst yönetici ve üst teknik kişilerin nükleer santrallerde 10-15 yıl tecrübeli kişiler olması gerektiğinden belki ilk yıllarda yüzde yüz yerli insan kaynağı olmayacak ama zamanla kendi mühendislerimiz de tecrübe kazandıkça işletmede yerlileşme artacak. Şimdi bile nükleer santral projesinde lisans veren, izin veren, inceleme yapan Türk insanları, mühendisleri, akademisyenleri, hukukçuları, işletmecileri gibi, farklı tecrübelerde ve eğitim seviyelerindeki Türk insan gücü ve emeğinin katkısı olduğunu belirtmek gerek.”