Dünyada kış mevsiminin, dahası bembeyaz ve ipeksi kar örtüsünün çok yakıştığı şehirler vardır. İstanbul bunlardan biri. Doğrusu bir kış günü İstanbul’da, Boğaziçi’nde olmak, çoğu zaman kar mavisi bir günün keyfini sürmek için yeterlidir. Kar, şehrin bütün lekelerini örten muhteşem bir örtü vazifesi görür. Asırlık dev ağaçların ince uzun dalları buzdan heykellere dönüşür. Kar, beyaz şapkalı Ayasofya kubbelerinden başlayıp Galata Kulesi üzerinden Haliç’e kadar kadim şehrin üzerine adeta konfeti gibi yağar da yağar... Bir o kıtaya bir bu kıtaya koşuşturup duran kar, Eminönü, Arnavutköy, Bebek, Kuzguncuk, Anadoluhisarı, Çubuklu ve Beykoz’dan geçip, daha ötelerdeki Sarıyer ve Kavaklar’a dek tüy tüy dökülür. Saf bir beyazlığa ve sükûnete bürünen İstanbul, karşı konulmaz çekiciliğe sahip olur. Böylesi günlerde elbette fotoğrafçılara da gün doğar. Kışın ve karlı İstanbul’un en güzel halleri objektiflere gülümser, anlar ölümsüzleşir. Karlı bir kış günü İstanbul’u gezmek iyi bir fikirdir gerçekten de...
ORTAKÖY’DEN KANLICA’YA
Karlı bir kış günü vapurun güvertesinde Boğaz’ın sahil köylerine uzanmak, İstanbul’da olmanın ayrıcalığını hissettiren bir deneyimdir. Ortaköy, Kandilli, Beylerbeyi, Çengelköy, Kanlıca ve diğerleri… Hemen her birinde sakin iskele meydanlarını asırlık ağaçlar ve cumbalı ahşap evler çevreler. Güvercinler yiyecek arar, kediler kuytu yerlere sığınır. Şehrin tarihini hissetmek için ise Tarihi Yarımada’ya uzanmak gerekir. Özgün kokuları ve renkleriyle şehrin renk ambarı Mısır Çarşısı, gezmek için doğru bir başlangıç noktası olabilir. Karlar altında benzersiz manzaralar vaat eden Gülhane Parkı ve Arkeoloji Müzesi sakince sırasını bekler. Güzergâhın devamı kaçınılmaz olarak Ayasofya’ya çıkar. Altı minaresiyle İstanbul siluetinin eşsiz parçalarından biri olan Sultanahmet Camii, karlar altında ziyaretçilerini kendisine hayran bırakır. Görkemli Topkapı Sarayı da Osmanlı’nın köklü mirasını hünerle saklar. Bu hazine sandığının kapağını aralayan büyük bir medeniyete tanıklık eder.
ŞEHRİN RENKLERİ
Kapalıçarşı, dev bir labirenti anımsatan sokaklarına dağılmış otantik dükkânlarıyla İstanbul’un içinde adeta bambaşka bir dünya gibidir. Renk renk lambacıların çevrelediği Çorlulu Ali Paşa Medresesi’nin huzur dolu avlusu, sıcacık bir mola için çok uygundur. Demli çaylar bardaklara, Türk kahveleri ise minicik fincanlara bir dolar bir boşalır. Her biri hem lezzetli hem de içinizi ısıtmaya yeterlidir. Renkli etkinlikler arayanları müzikten sinemaya uzanan zengin bir çeşitlilik bekler. Yüze yakın müze arasında size mutlu edecek olanlara rastlamanız zor olmaz. Dahası Taksim’den Karaköy’e uzanan güzergâh üzerine sanat galerileri, müzeler, tarihi yapılar, kafeler ve restoranlar sıralanır. İstanbul Modern, Pera Müzesi, Mısır Apartmanı, Avrupa Hanı, Arter, Salt Beyoğlu ve Masumiyet Müzesi bunlardan sadece birkaçıdır. Gün yavaş yavaş ağarırken Beyoğlu’nun ışıltılı dünyası yüzünü göstermeye başlar. Müzik sesleri, kitapçılardan, plakçılarda
ve kültür merkezlerinden sokaklara yayılır. Dükkânların ve alışveriş merkezlerinin peş peşe sıralandığı İstiklâl Caddesi’nde bir yukarı bir aşağı süzülen nostaljik kırmızı tramvay, karlar altında müthiş fotoğraf karelerine dönüşür. Kışın bir diğer sürprizi de İstanbul’a özgü sokak lezzetleridir. Bol tarçınlı bir bardak salep, asırlık gelenek boza, simit - kaşar, sokakları saran kokusuyla kestane ve daha birçok lezzet, İstanbul gezintinizde sizlere eşlik eder. Bizlere de İstanbul’u masalsı bir şehre çeviren kışın keyfini sürmek düşer.
MELİH USLU