Sultan Abdulhamid’in ilk yaptığı bağışla düzenlenen kampanyadan gelen paralarla inşa edilen Hicaz Demiryolu, İslam dünyasının büyük emekleri ve fedakârlıklarıyla tamamlanmıştı. Abdülhamid Han’ın, Arap Yarımadası’nda Osmanlı’nın siyasi hâkimiyetini kuvvetlendirmek, mukaddes toprakları ziyaret etmek isteyen Müslümanları tehlikelerden korumak ve en önemlisi de Hac yolculuğunu kolaylaştırmak için hazırlattığı Hicaz Demiryolu Projesi’dir. Osmanlı Devleti’nin en sıkıntılı döneminde, devleti 33 yıl boyunca izlediği ince siyasi taktiklerle tek karış toprak kaybetmeden idare etmeye muvaffak olan İkinci Abdülhamid’in yıllarca düşlediği bir projesi vardı.
Bu proje, İslam Âlemini atardamarlar gibi birbirine bağlayacak olan ve hayalleri zorlayan Hicaz Demiryolu Projesi’ydi. Osmanlı Devleti’ni en güçsüz zamanında siyasi dehası sayesinde 33 yıl ayakta tutmayı başaran, yabancıların çok büyük paralar önererek yaptıkları toprak satın alma tekliflerini geri çevirmeyi bilen, Türklük bilincine sahip, tüm bu özelliklere sahip büyük devlet adamıydı. Bugün hâlâ yaptırdığı sayısız projeleri günümüzde hizmete devam etmektedir. Dünya’nın ilk metrolarından Karaköy - Tünel - Taksim arası bugün de çalışmaktadır. Hicaz Demiryolu özellikle İstanbul ile Kutsal Topraklar arasındaki ulaşımı kolay, zahmetsiz ve çok kısa zamanda seyahatlerin gerçekleşmesi için zamanın etkilerini göz önüne alırsak en büyük yatırımların en büyüğüdür. Bu bölgelere taşınacak askerlerin ulaşımının kolaylaşması, hacıların daha güvenli bir şekilde hacca gidip gelmesi ve Arap ülkelerinin ticari ekonomik gücünü yükseltmek en önemli hedefler arasında idi.
Alman mühendislerinin ekip çalışması Almanya’nın Berlin şehrinde başlayıp İstanbul üzerinden geçerek Hicaz bölgesine ulaşımı kolaylaştırması amacını taşıyordu. O dönemde Mısır, İngilizlerin işgali altındadır ve Süveyş kanalı kontrolleri altındadır. Almanların ileride İngilizlerle Mısır’da doğrudan Osmanlı topraklarında üzerinde açmayı planladıkları bir cephe için en kısa yol bu demir yoluyla olacaktır. Demiryolunun inşası 1900 yılında başlamıştır. Yapımında çoğunlukla Türkler ve bölge işçileri çalışmış, ama bunun yanında Almanların teknik tavsiyeleri ve destekleri de alınmıştır. Birçok Alman mühendis de yapımda görev almıştır. Aynı yıllarda yapılan bir diğer demiryolu da Berlin-Bağdat demiryoludur. Yapımından sonra ise sıkıntı yaşanmıştır. Özellikle soygunculukla ve Hacı kafilelerini yağmalamakla geçinen Arap kabileleri bu sefer demiryolunu hedef almış, bölgedeki halk ise çokça traversleri söküp kendi işlerinde kullanma girişiminde bulunmuştur. Demiryolu, asıl hedefteki ulaşım noktası olan Mekke’ye kadar uzatılamamıştır. Hicaz Demiryolu hedefine varamamıştır. Hicaz Demiryolu, yapıldığı yıllarda Osmanlı toprağı olan Şam ile yine o zamanlar Osmanlı toprağı olan Medine arasına döşenen 1300 km’lik bir hattır. Sultan İkinci Abdülhamid, Mekke ve Medine’ye gidecek hacı adaylarının rahat, ucuz ve güvenli seyahat edebilmesi için bu demiryolu hattını inşa ettirmeyi düşünmüştür.
İkinci Abdülhamid devri, Osmanlı Devleti’nin eski gücünden uzak olduğu bir dönemdir. Devletin çok büyük borçları vardır. Padişah daha önceden alınan borçları kapatmaya çalışmaktadır. Böyle bir dönemde Hicaz Demiryolu gibi dev bir projenin gerçekleştirilmesi neredeyse imkânsızdır. Projeye başlandıktan sonra yarım kalması, Osmanlı Devleti’nin bütün dünyadaki itibarını çok düşürecektir. Bütün bunlara rağmen padişah demiryolu için bizzat kendi parasından 50 bin lira vererek ilk kıvılcımı ateşler. Bütün dünya Müslümanlarına çağrıda bulunularak Hicaz Demiryolu projesinin başladığı haber verilir. Bütün dünya Müslümanları ilk defa bir proje için bir ve birlik olurlar. Hindistan’dan Cezayir’e, İran’dan Amerika’ya, Orta Asya Türk Devletlerinden Bosna’ya, Malezya’dan Rusya’ya kadar Müslümanların yaşadığı her yerde bir seferberlik başlatılır. Kimi malını, kimi hayvanını satar ve bütün Müslümanlar bu hayır yarışına katılır. Osmanlı halkı da elinden geleni yapmaktadır. Devlet memurları maaşlarından kesinti yaptırarak demiryoluna verir. Kurban bayramlarında deriler demiryolu için toplanır. Genç kızlar çeyizlerini satıp bağışlarlar bu himmete, tüccarlar demiryolu pulları kullanarak destek olurlar bu hizmete. Talebeler, harçlıklarından keserek demiryoluna bir karış katkıda bulunmak derdindedir. Demiryoluna ciddi destek olanlara bu hatırayı yaşatmak için “Hamidiye Hicaz Demiryolu Madalyası” gönderilir. İngilizler ise yapılanlardan çok rahatsız olur, hâkim oldukları Hindistan’da bağışta bulunulmaması için önce bir sürü yalanlar uydururlar. Hintli Müslümanlar, o yalanlara inanmayınca bu sefer Hicaz Demiryolu Madalyası’nın takılmasını yasaklarlar. Demiryolu bütün hızıyla ilerlemektedir. Kimi yerde derin uçurumlar köprüler yapılarak geçilmekte, kimi yerde dağlar tünellerle delinmektedir. Çölde ise inşaatta çalışan Mehmetçikler susuzluktan kırılmaktadır. Ancak Peygamber sevgisiyle bütün imkânsızlıklara fedakârca katlanılmaktadır.
1908 yılına gelindiğinde hat, Peygamber köyüne Medine’ye ulaşır. Demiryolu çok ses yapmasın, Peygamber Efendimizin mekânı gürültüyle kirlenmesin diye rayların altına keçe döşenir, çekiçlere az ses çıkarsın diye keçe sarılır. Demiryolu artık tamamlanmıştır. İstanbul’dan binen yolcu, Peygamber Efendimizin Ravzasına kadar trenle gidebilmektedir. Ancak açılışından 8 yıl sonra, 1916’da bu hatlar İngiliz casusu Thomas Edward Lawrance’in örgütlediği Araplar tarafından, Maan-Medine arasındaki 680 km’lik kısmı bombalanarak tahrip edilmiştir.
Ayrıca Birinci Dünya Savaşı’nda da tahribata uğramıştır. Bu yollardan kalan ray ve traversleri getirenlere İngilizler para ikramiyeleri vermişlerdir. Bugün Medine’de bahçe korkuluğu yapılmış travers ve raylara rastlanmakta ve Ambariye Köprüsü, Medine İstasyonu ve Camii ile kömürlü (buharlı) lokomotif ve ahşap vagonlar hâlâ mahzun, boynu bükük Osmanlı izleri olarak yıkılmaya ve çürümeye terkedilmiş, adeta unutturulmak istenen bir tarih gibi durmaktadır. Düşman ise yapılanlardan çok büyük korkuya kapılmıştır. Bir an önce bu demiryolunu patlatmak ve Osmanlı’dan bu toprakları kopartmak için elinden geleni yapar. Birinci Dünya Savaşı onlara bu imkânı verir. Maalesef demiryolu yapılışından on sene sonra kullanılamaz hâle getirilir. Mekke’nin, Medine’nin Osmanlı’dan kopmasına, demiryolunun insafsızca imhasına rağmen çok uzak diyarlardan hâlâ Osmanlı’ya bağışlar gelmektedir. Bütün Müslümanların bir olacağı ispatlanmıştır. Herkes bilmiştir ki Hazreti Peygamber’in fetheden kumandanı ve askerini övdüğü şehirden, Peygamber diyarına bir yol uzanmıştır.