Tam adıyla Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti ile tarihten gelen bir dostluğumuz ve kuvvetli duygusal bağlarımız var. 1514-1830 yılları arasında Osmanlı egemenliğinde kalan Cezayir, o dönemde sahip oldukları imtiyazlar ve özerklik sayesinde bölgenin en önemli siyasi ve ekonomik aktörlerinden biri haline gelmiş. Cezayirliler, modern Cezayir devletinin kurulmasında Osmanlı döneminin büyük fayda sağladığı inancında. Diğer yandan Cezayir, klasik mağrip karakerine sahip bir ülke değil. Burası çok kültürlü ve çok renkli bir yer. Cezayir bugün biraz Afrika, biraz Osmanlı, biraz Fransız, biraz Akdeniz, biraz çöl, biraz deniz… Cezayir’de hepsi bir arada... Bu nevi şahsına münhasır ülkenin başkentinin adı, El Jezair. Türkçede söylediğimiz şekliyle Cezayir. Kelime anlamı “adalar” olan Cezayir, yüksek tepelerle çevrili bir körfez görünümünde. Ülke, coğrafi alan olarak Türkiye’nin neredeyse üç katı büyüklüğe sahip… Buna karşın nüfusu Türkiye’nin yarısından az: Yaklaşık 35 milyon. Yüzölçümünün büyük kısmı çöllerden oluşan ülkede, en önemli şehirler Atlas Dağları ile Akdeniz arasındaki kıyı şeridinde yer alıyor. Kolonyal tarzı binalarını özgün bir İslam mimarisiyle harmanlayan başkent Cezayir, görkemli sarayları, zarif camileri ve köklü Osmanlı mimarisiyle şaşırtıcı derecede güzel bir kültür şehri… Eski başkent Oran batıda, tatil şehri Annaba ise doğuda kurulmuş. Cezayir’de resmî dil Arapça olmakla birlikte, ticari hayatta Fransızca oldukça yaygın bir şekilde kullanılıyor. Öte yandan, ülkede kullanılan “Derce” isimli Arapça aksanı, Berberice ve Fransızca karışımı bir dil.
FRANSA’NIN ESKİ BAŞKENTİ
Pek çok deneyimli gezginin, “dünyada keşfetmeye değer çok şey saklayan ve konuklarına beklediklerinden çok daha fazlasını sunan şehirlerin bir listesi yapılsa Cezayir’i mutlaka üst sıralara yerleştiririm.” demesi boşuna değil. Yakın tarihte içinden geçtiği karışık dönemler nedeniyle uzun süre keşif tutkunlarının ilgi alanın dışında kalan Cezayir, ülkenin ekonomik ve siyasi istikrara kavuşmasıyla geniş kesimler tarafından yeniden ilgi çekici bulunuyor. Turizm otoriteleri ise Cezayir’i “Akdeniz’in açılmamış istiridyesine” benzetiyor. Çalkantılı bir geçmişe sahip olan Cezayir’in bir zamanlar Fransa’nın başkenti olduğunu biliyor muydunuz? Yanlış okumadınız Fransa’nın başkenti… Bu ilginç gerçeğin arka planındaki hikâye ise şöyle: Fransa, İkinci Dünya Savaşı yıllarında çok zor günler geçirmektedir. Paris işgal edilince iktidardaki Fransız Hükümeti’nin ileri gelenleri Kuzey Afrika’ya kaçıp, o yıllarda Fransız toprağı olan Cezayir’i resmen başkent ilan eder. Kısa süre de olsa Fransa’nın başkentliğini yapan Cezayir, 132 yıl süren Fransız idaresinin izlerini günümüzde de yoğun biçimde taşıyor. Hayatın içinde Arapçaya girmiş çok sayıda kelimeden kahvaltılara eşlik eden baget ekmeklere kadar Fransa etkisini açıkça görebiliyorsunuz. Ülkede yasal sistem, Fransız ve İslam hukukuna dayanıyor. Cezayir, 108 bin kilometrelik karayolu ile Afrika kıtasının en geniş karayolu ağına sahip. Öte yandan 13’ü uluslararası olmak üzere 35 havaalanı bulunuyor. Cezayir’e ihracat ve bu ülkeden ithalat ise 11 tane ticaret limanı vasıtası ile gerçekleştiriliyor. Bu limanlar, Alger, Oran, Annaba, Skikda, Arzew / Bethioua, Béjaïa, Mostaganem, Ghazaouet, Jijel, Ténès ve Dellys adıyla anılıyor. Ülkede resmî çalışma saatleri, 08.30-17.00, özel sektörde ise 08.00-16.30 saatleri arasında. Yazın iş çıkış saatleri genellikle 15.30’a çekilmekte. Cuma ve cumartesi günü hafta sonu tatili...
KARA KITA’NIN MARSİLYA’SI
Cezayir ile ilgili bu kısa bilgilendirmeden sonra biraz da başkent Cezayir’i tanıyalım dilerseniz. Şehrin doğusundaki Houari Boumediene Havalimanı’dan başkentin merkezine giderken harika manzaralar aracınızın penceresinden akıp gidiyor: Fonda dağların kıvrımları, yemyeşil bahçeler ve turkuaz mavisi Akdeniz… Mavi ve yeşil tonlarıyla dikkat çeken şehrin, kara kıta Afrika’nın Marsilya’sına benzetilmesi boşuna değil. Sahilin bu bölümünde yolcu limanı, balıkçı barınakları, spor tesisleri ve plajlar peş peşe sıralanıyor. Yolun devamı deniz kuvvetleri tesislerine çıkıyor. Civarda eski - yeni pek çok otel ve pansiyon hizmet veriyor. Devlet tarafından yaptırılan modern turistik tesisler, şehrin bir saat kadar doğusundaki Sidi Fredj’de yer alıyor. Başkentin en yüksek tepesinin üzerinde yükselen Şehitler Anıtı, tam 100 metre yüksekliğinde. Makam-ı Şehit olarak anılan anıt, kentin hemen her yerinden görülebiliyor. Havalimanını kente bağlayan sahil yolu da bu anıtın önünden geçip gidiyor. Şehir merkezinin sembol binası olan Postane Binası hem mimarisi hem de süslemeleriyle dikkat çekiyor. Binanın önündeki meydan ise şehrin kalbi gibi... Yaya bölgesi olarak düzenlenen meydanın hemen arkasındaki Kasbah (Kazba) Mahallesi ise Osmanlı’dan Cezayir’e armağan. Adı “Kasaba” kelimesinden miras kaldığı söylenen Kasbah’ın kuruluşu, Barbaros Hayrettin Paşa dönemine uzanıyor. Bugün hâlâ Kasbah sakinlerinin çoğu, Osmanlı soyundan geldiklerini söylüyor. Kasbah, dar sokaklar, uzun merdivenler ve salaş evlerden oluşan karmaşık bir labirenti andırıyor. UNESCO tarafından da evrensel değer olarak sınıflandırılan Kasbah’taki önemli yapılara gelince… Hasan Paşa Sarayı, Fransızlar şehri ele geçirene dek kullanılmış. Yeni Cami ya da Camii el Cedid, 17. yüzyılda inşa edilmiş. Ayrıca Ketchaoua (Keçiova) Camii’nden başka, bölgedeki ilk Türk cami olarak tanınan ve 1791 yılında Hasan Paşa tarafından restore ettirilen Camii Kebir, sekizgen biçimiyle dikkat çekiyor.
SÜRPRİZLİ MAHALLE
Kasbah’ın aşağı kısmı ise bambaşka bir dünyaya açılıyor. Bu bölge, geniş bulvarların, büyük kemerli Art-Beaux yapıların, mavi panjurlu pervazların ve ferforje balkonların olduğu bembeyaz apartman bloklarıyla Fransız tarzını yansıtıyor. Ayrıca civarda üniversiteler, kolejler, müzeler ve çok katlı kamu binaları göze çarpıyor. Şehri yenilemek ve turizmi canlandırmak için Marakeş ve Tunus ile benzer ölçekte mega projeler hazırlanmış. Bu arada başkent Cezayir, 19. yüzyıla kadar surlarla çevriliymiş. Günümüzde büyük oranda kaybolan bu surlardan parçalara, Kasbah bölgesinin yukarı kesimlerinde rastlanabiliyor. Fransızların tahrip etmesiyle surların yok oluş süreci başlamış ve bir zamanların haşmeti, sadece hikâyelerde kalmış. Kasbah yakınlarındaki bir diğer ilginç yerleşim ise Hamma Mahallesi. Yine bir tepenin üzerinde kurulan mahalle, doğal güzellikleri ve kültür mekânlarıyla tanınıyor. Güzel ve bakımlı bahçelerle bezeli olan muhitin dar sokakları, fotoğrafçılar tarafından da sıkça tercih ediliyor. Şehrin modern ve gelenekseli harmanlayan sahil şeridinde birbirinden şık balık lokantaları göze çarpıyor. Şehir merkezinde ise nereye adım atsanız baharat kokusu peşinizi bırakmıyor. Geleneksel Cezayir mutfağı kırmızı et, pirinç ve baharatlar üzerine kurulu. Millî yemekleri de kırmızı etle birlikte servis edilen bir tür kuskus pilavı. Yemeklerin en önemli tamamlayıcı ise Cezayir usulü çay keyfi… Şekerli olarak demlenen çay, içine nane yaprağı atılarak servis ediliyor. Keyifle içiniz, emin olun Cezayir’i seveceksiniz.