Sultan Abdülaziz'in bir saray darbesi sonucu tahttan indirilişinden sonra onun yerine tahta geçmiş, 93 gün boyunca tahtta kaldıktan sonra akli dengesinin bozulduğu gerekçe gösterilerek 31 Ağustos 1876'da padişahlık makamından indirilmiştir.
Osmanlı tarihi boyunca en az süre yönetimde kalmış olan padişahtır. Tahttan indirildikten sonra birçok siyasi grup tarafından yeniden yönetime getirilmeye çalışılmış olmasına rağmen, bu girişimlerin hiçbiri başarılı olmamıştır.
Padişah olmadan önceki hayatı
Sultan Murad, 21 Eylül 1840'da İstanbul'da doğdu. Padişah Abdülmecid ile Şevkefza Kadın Efendi'nin büyük oğullarıydı. Babası padişah Abdülmecid tarafından çok sevilmekte ve bu nedenle onun tarafından veliaht ilan edilmek istenmekteydi.
Öğrenim Hayatı
Babasının ilk erkek evladı olması dolayısıyla öğrenimi ve eğitimine büyük özen gösterilen V. Murad, döneminin en ünlü bilginlerinden Doğu kültürü ve fen alanında ders aldı. Önce Ethem Paşa'dan, sonra ise Kemal Paşa ile Gardet adlı bir Fransızdan ders alarak 14 yaşında öğrenmeye başladığı Fransızca'sını ilerletti. Mızıka-yı Hümâyun komutanı Guatelli Paşa ve Augusto Lombardi adlı bir diğer İtalyandan aldığı piyano dersleriyle musiki alanında ilerleme kaydetti ve kendi kendine birçok şarkı besteledi.
Veliahtlık dönemi
Veliaht Murat, üvey kardeşleri Şehzade Reşat ve Şehzade Kemalettin ile, 1870'ler.
Sultan Abdülaziz ile beraber çıktığı Avrupa seyahati sırasında Avrupa'yı yakından görüp hayranlık duymuş, bu gezi sırasında İngiltere'de tanıştığı Galler Prensi ile yakın bir dostluk kurmuştu. Amcasının tanıdığı serbestlik sayesinde, Kurbağalıdere'deki köşkünde (Şuanki Marmara Üniversitesi Göztepe Yerleşkesi ) ailesi ve maiyeti ile birlikte rahat bir hayat yaşadı. Kendisini Avrupalı prenslerden farklı görmeyen ve alafranga yaşama biçimini seçen Murad Efendi, dairesinin ve köşklerinin konuklarla dolup taşmasını istediğinden Jön Türkler, hürriyet perverler, yabancı ve İstanbullu aydınlar velîahtı ziyarete geliyor ve ağırlanıyorlardı.
Veliaht Murad, bu dönemlerde meşrutî rejimi savunan Yeni Osmanlılar'la temas kurdu. Sık görüştüğü Şinasi, Namık Kemal ve Ziya beylerle meşrutiyet, demokrasi ve hürriyet konusunda fikir alışverişinde bulunuyordu.
Tahta çıkışı ve hükümdarlığı
Sultan V. Murad, tahttan indirilen Sultan Abdülaziz'in yerine 30 Mayıs 1876'da padişah oldu. "Talebe-i ulûm" veya "softalar ayaklanması"” adı verilen gösteriler 10 Mayıs 1876'da başlamıştı. “Erkân-ı erbaa” adı verilen bu grup iktidar koltuğuna oturduktan sonra Abdülaziz’in hal‘i konusunda anlaşarak durumu veliahda bildirdiler. Hal‘ işinin 31 Mayıs'ta yapılması kararlaştırıldığı halde bazı gelişmeler yüzünden 29-30 Mayıs gecesine alındı. Cülus ve biat tarihinin kararlaştırılan günden bir gün önceye alındığı kendisine bildirilmediği için dairesine gelen askerler tarafından tutuklanacağı vehmine kapılarak depresyona girdi. Serasker Hüseyin Avni Paşa'nın arabasına binerken Paşa arabadan inmeyerek büyük bir protokol rezaletine imza atmakla beraber, belinden çıkardığı silahı korku içindeki V. Murad'a uzatmış ve korkusu bir kat daha artmıştır. Rıhtımdan çatanaya bindirileceği sırada denizin fırtınadan dolayı kabarması üzerine korkuya kapılarak binmek istememiş müdahale edilerek bindirilmiş, Sarayburnu'na geçilerek bir arabayla Beyazıt'taki Seraskerlik binasına (bugünkü İÜ Merkez Kampüsü) gidilerek orada biat törenine başlanmıştır. Sultan Abdülaziz'in Topkapı Sarayı'na nakledildiği haberi gelince acele ile Dolmabahçe Sarayı'na gidilerek törene orada devam edilmiştir.
Kısa süre içinde yaşadığı olayların etkisiyle artan korkusu yüzünden, törenin kısa kesilmesi kararlaştırılmış, toplu halde huzura alınan gayr-i müslim cemaat ruhanileri kendilerine mahsus kıyafetleriyle üzerine yürüyünce kaçmaya çalışmıştır. Seraskerlikte ve saraydaki tören sırasında geleneksel taht Topkapı Sarayı'ndan getirilememiş ve atalarının tahtına oturamamıştır. Padişahların törenle Cuma namazına gittikleri Cuma Selamlığı sırasında kendini sarayın havuzuna atmaya çalışması yüzünden bu törene bir daha cesaret edilememiş, daha da önemlisi saltanatının meşruiyetinin tasdiki anlamına gelen kılıç alayı yapılamamıştır.
Birkaç gün sonra Sultan Abdülaziz'in ölüm haberinin gelmesi ve ardından Hüseyin Avni Paşa'nın Çerkes Hasan adlı genç subay tarafından öldürülmesi olayları üzerine kendini tamamen kaybederek yatağında gözleri havaya dikilmiş halde hareketsiz kalakalmıştır. Hususi doktoru olan Dr. Kapolyon'un bir küvetin içine yatırarak elli sülük ile kan almak gibi son derece hatalı tedavi yöntemleriyle durumu daha da fenalaşmış ve adeta kendisinden ümit kesilmişti. Bu durumda kendisinden umdukları ümitlerin suya düştüğü kanaatine varan devlet adamlarının kararıyla 93 gün kaldığı Osmanlı tahtından 31 Ağustos 1876 tarihinde indirildi.
Sonraki yaşamı
II. Abdülhamid tarafından ailesi ile birlikte zorunlu ikamete mecbur edildi. Taraftarları onun sağlığının iyi olduğu ve haksız yere hal‘edildiği propagandasını yayıyorlardı. Bunun üzerine II. Abdülhamid, onu yerli ve yabancı doktorlardan oluşan bir heyete muayene ettirerek hastalığının sürdüğüne ve tedavisinin imkânsız olduğuna dair rapor aldı.
Onu yeniden padişah yapmak isteyenler tarafından üç defa kaçırma girişimi düzenlenmiştir. İlki, tahttan indirilişinden üç ay sonra gerçekleşti; İkisi Türk, ikisi yabancı olan dört kişilik bir komite, Murad'ı Avrupa'ya kaçırmak ve hükümdarlığını kabul ettirmek için kadın kılığında Çırağan Sarayı'na girmeye çalışırken yakalandı. İkinci kaçırma girişimi Cleanti Scalieri-Aziz Bey mason komitesi tarafından düzenlendi. Scalieri vasıtasıyla mason örgütlerine mensubiyeti bulunan Beşinci Murat, Fransız Obediyanslarına bağlı Terakki (Proodos) Locası'nda yer almıştı. Bu localarda ilkeler, ‘…vicdanlarda hürriyet, adalette eşitlik, ilişkilerde kardeşlik…’ olarak tanımlanıyordu. Çeşitli dinler, çeşitli milliyetler ve çeşitli mezheplerin zenginliğinde bölünmüş imparatorluk yapısı, özgürlük, eşitlik, kardeşlik kavramlarıyla bir arada tutulmaya çalışılıyor, bu yapıyı kaynaştıracak söylemler loca içerisinde yüksek seslerle dillendiriliyordu. V. Murad, imparatorluğun yeni değerlere geçişi olarak görülmüştü, bu yüzden onu yeniden tahta çıkarmayı denediler. Murad'ı kaçırarak bir camide biat edip yeniden padişah ilân etmeyi tasarlayan komite üyeleri içlerinden birinin ihbarı üzerine harekete geçmeden yakalandı. 20 Mayıs 1878 günü gerçekleşen üçüncü girişim Çırağan Baskını olarak bilinir. Baskını düzenleyen Ali Suavi'nin öldürülmesi ile sonuçlanmıştır.
Ali Suavi vakasından sonra eski padişah ailesiyle beraber Çırağan'ın bugün Beşiktaş Anadolu Lisesi olarak kullanılan harem binasına nakledildi. Bu olaya kadar tanınan bir takım serbestlikler tamamen kaldırılmış ve eski padişah ailesi ile beraber pek çok mahrumiyetlere maruz kalmıştır. Akıl sağlığına tekrar kavuştuğu yönündeki söylentilerin maiyetindeki bazı kalfalar tarafından ortalığa yayılması bu tedbirlerin alınmasında etkili olmuştur. Çırağan'ın dışarı ile tamamen irtibatının kesilmesi ve sıkı bir tarassut altına alınması bu dönemdedir. Ailesi ve maiyetindekilerle beraber kalabalık bir grubu oluşturmuşlar ve bu zümreye "Çırağanlılar" adı verilmiştir.
Akıl sağlığına kavuşan sabık padişah günlerini piyano çalarak, torunlarına ithaf ettiği besteler yaparak ve onların müzik yönünde eğitimleriyle ilgilenerek geçirdi. 28 yıl süren bu uzun mahrumiyet yıllarında ailesi genişlemekle beraber kayıplar da yaşanmıştır. Çırağan yıllarında iki kızı, sekiz torunu ve Şehzade Ahmed Nihat Efendi'nin oğlu olan torun çocuğu Şehzade Ali Vasıb Efendi dünyaya gelmişlerdir (1903).
Bununla beraber Fehime Sultan'ın annesi Meyliservet Kadınefendi, kızı Aliye Sultan, torunu Celile Sultan, Selahaddin Efendi'nin ölü doğan iki oğlu ve üç gelini vefat etmiş bu kayıplar eski padişahı derinden sarsmıştır. Özellikle büyük bir sevgiyle bağlı olduğu annesi Şevkefza Valide Sultan'ın vefatından sonra günlerce kimseyle görüşmemiş, yemek yemeği bile reddederek kederini uzun zaman yaşamış, eski günlerindeki hayata bağlı halinden eser kalmamıştır. Kızı Hatice Sultan'ın, II. Abdülhamit'in damadlarından Kemaleddin Paşa ile giriştiği bir gönül ilişkisinin açığa çıkması üzerine şeker hastalığına yakalanmış ve bu rahatsızlığına eşlik eden kanlı basurunda etkisiyle 29 Ağustos 1904 'de vefat etmiştir.
Vasiyet ettiği türbeye gömülmesine II. Abdülhamid izin vermedi; sessiz sedasız ve gösterişsiz şekilde Yeni CamiTürbesi'nde annesinin yanına defnedilmesi emredildi. Cenazesi Topkapı Sarayı'na nakledilmiş, padişahlara mahsus şekilde Hırka-i Saadet Dairesi'nde gasledilerek teçhiz ve tekfini yapıldıktan sonra cenaze namazı için Sirkeci'ye getirilmiştir. Burada halkın dikkatini çekmemek ve herhangi bir taşkınlığı engellemek için askeri birlikler kordon oluşturarak sıkı tedbir almalarına rağmen, bazı gruplar kordonu aşarak tabuta ulaşmışlar ve eski padişaha duydukları saygıyı göstermişlerdir. Yeni Cami haziresinde Turhan Valide Sultan Türbesi'ne ek olarak inşa edilen Cedid Havatin Türbesi'nde annesinin yanına defnedildi.