Gazetecilik ve valilik yapmış olan Milas doğumlu Hüseyin Necati Çiller ile Rumeli Türklerinden, Selanikli Muazzez Çiller'in (1909-1995) tek çocuğu olarak dünyaya geldi. İstanbul, Fındıklı’da, İsmet İnönü İlkokulu’na kaydoldu. Ardından, babası Necati Çiller’in Bilecik Valisi olarak atanmasıyla, 1953 yılında, Bilecik Edebali İlkokulu’nun beşinci sınıf öğrencisi oldu. Babasının milletvekilliği adaylığı için emekliye ayrılmasıyla tekrar ailesiyle İstanbul'a dönen Çiller, Demokrat Parti'nin, okulunun adını değiştirmesiyle ilkokul diplomasını İsmet İnönü değil Namık Kemal İlkokulu’ndan aldı. Necati Çiller, Muğla'dan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) adayı olarak katıldığı 1954 seçimleri'nde seçilemedi.
Arnavutköy Amerikan Kız Koleji mezunu olan Tansu Çiller, 1967'de Robert Kolej Yüksek Okulu'nun (bugün Boğaziçi Üniversitesi) Ekonomi Bölümü'nü bitirdi. 1963'te Özer Uçuran'la evlendi. Eşiyle birlikte ABD'ye giden Çiller New Hampshire Üniversitesi'nde yüksek lisans çalışmasını tamamladı (1969). Doktorasını Connecticut Üniversitesi'nde verdi (1971), doktora üstü öğrenimini Yale Üniversitesi'nde devam ettirdi. 1971-73 arasında Franklin & Marshall College'da yardımcı profesör olarak çalıştı. 1974 ve 1975 yıllarında Boğaziçi Üniversitesi'nde asistan profesör olarak görev aldı. 1978 yılında doçent, 1983 yılında profesör oldu. Tansu Çiller'in ekonomi üzerine 9 yayını bulunmaktadır.
Siyasi kariyeri
Boğaziçi Üniversitesi'ndeki öğretim üyeliği görevinin yanı sıra TÜSİAD'da yaptığı çalışmalar ve özellikle de Anavatan Partisi'nin (ANAP) ekonomi politikalarına yönelik eleştirel raporlarıyla kamuoyunda isim yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan'a kısa süre danışmanlık yaptı. Süleyman Demirel'in çağrısıyla 1990 yılı kasım ayında Doğru Yol Partisi'nde (DYP) siyasete girdi. Aynı yılın aralık ayında DYP'nin Genel İdare Kurulu'na seçildi ve ekonomiden sorumlu genel başkan yardımcısı oldu. 1991 seçimlerinde İstanbul milletvekili seçildi. 1991 seçimlerinde ortaya attığı "iki anahtar" sloganı ile DYP'nin kampanyasına katkıda bulunurken, DYP'nin seçim öncesinde ilan ettiği UDİDEM (Ulusal Dinamik Denge Modeli) adlı ekonomik programı ile de tartışma yarattı. Seçimden sonra DYP ile Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) arasında kurulan, Demirel'in başkanlığındaki koalisyon hükümetinde ekonomiden sorumlu devlet bakanı olarak görev aldı. 1992 yılının ocak ayında ilan ettiği UDİDEM programını uygulamadı.
Çiller'in, Cavit Çağlar ve Gökberk Ergenekon gibi Demirel'e yakın isimlerle ihtilafa düşmesiyle Demirel'le ilişkisi soğumaya başladı. Bu süreçte 17 Nisan 1993'te Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ani ölümü Türk siyasetindeki dengeleri değiştirirken Çiller'in siyasi kaderinde de yeni bir mecra oluştu. Başbakan ve DYP genel başkanı Süleyman Demirel, 16 Mayıs 1993 tarihinde TBMM'de yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin üçüncü turunda Türkiye'nin 9. Cumhurbaşkanı seçildi. Demirel'den boşalan DYP genel başkanlığının -aynı zamanda başbakanlığın- belirlendiği kongre, 13 Haziran 1993 tarihinde Ankara'da yapıldı. Çiller, 8 Haziran'da bakanlık görevinden istifa ettiğini ve DYP genel başkanlığı için aday olduğunu açıkladı. Kongrede Çiller'le birlikte genel başkanlığa, Milli Eğitim Bakanı Köksal Toptan ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin de adaylıklarını koydular. Çiller, ilk turda oylamaya katılan 1.106 delegeden 574'ünün oyunu aldı. İlk turda yeterli oyu alamamasına karşın Çiller'in yüksek oy almasıyla, öteki adaylar İsmet Sezgin ve Köksal Toptan adaylıktan çekildiklerini açıkladılar. Böylece ikinci tura rakipsiz giren Çiller, genel başkanlığa seçildi. Kongrenin ertesi günü, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından hükümeti kurmakla görevlendirildi. 25 Haziran 1993'te II. DYP-SHP Hükümetini kurarak Türkiye'nin ilk kadın başbakanı oldu. Tek aday olarak katıldığı, aynı yılın kasım ayında yapılan DYP 4. Olağan Büyük Kongresinde 1.074 delegeden 1.045'inin oyunu alarak DYP Genel Başkanlığı'na tekrar seçildi.
Koalisyon hükümetinin diğer ortağı olan SHP'nin genel başkanı Erdal İnönü, DYP kongresinden önce, 6 Haziran tarihinde sürpiz bir kararla SHP'nin de DYP gibi lider değişikliğine gitmesi gerektiğini açıklayarak partisinin yapılacak ilk kurultayında aday olmayacağını açıkladı. Eylül 1993'te yapılan kurultayda genel başkanlığı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Karayalçın seçildi. Çiller, Karayalçın ile terörle mücadele yasası, memur maaşları gibi anlaşmazlıklar dışında genellikle uyumlu bir ortaklık geçirdi.
Başbakanlığı
Çiller'in, hükümetin başına geçmesini izleyen iki hafta içinde Sivas (2 Temmuz) ve Başbağlar (6 Temmuz) katliamları yaşandı. 10 Ekim 1993'te Avrupa Konseyi toplantısı için gittiği Viyana'da, Kürt sorununun çözümü yolunda "BASK modeli"ni telaffuz etmesine rağmen, daha sonra tam aksi yönde seyreden bir rotaya yöneldi. Körfez Savaşı'ndan sonra Irak'ın kuzeyinde meydana gelen iktidar boşluğundan yararlanarak eylemlerini giderek tırmandırmakta olan PKK’yı ileri düzeyde zayıflatacak bir politika izlemeyi tercih etti. Operasyonun ardındaki kilit isim olan dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, terörle mücadelede Çiller ile uyumlu çalışmalarıyla tanındı. Ayrıca verilen düşük yoğunluklu savaş nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernleşmesi çalışmalarına katkı vermiş ve PKK'nın ABD yönetimi tarafından terörist örgütler listesine alınmasını sağlamıştır. PKK'ya karşı başlatılan sert önlemler ise özellikle Güneydoğu Anadolu'da yaygın insan hakları ihlallerine neden oldu. 1994 yılının kasım ayında gerçekleştirdiği ziyaretle İsrail'e giden ilk Türkiye başbakanı oldu.
5 Nisan Kararları
Başbakan olarak ekonomiyi doğrudan ya da dolaylı olarak yönlendiren tüm kamu kuruluşlarını (Merkez Bankası, kamu bankaları, Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı, SPK, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, DPT, Tanıtma Fonu, Yüksek Planlama Kurulu Başkanlığı, Para-Kredi ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı) kendine bağlayarak adeta ekonominin tek hakimi oldu. Hazine'den Sorumlu Devlet Bakanı olduğu dönemde fikir ayrılığına düştüğü Merkez Bankası Başkanı Rüşdü Saracoğlu, Çiller'in DYP'nin genel başkanı seçilmesi ve başbakan olarak atanması ile Temmuz 1993'te başkanlık görevinden istifa etti.
Tansu Çiller'in faizleri yapay biçimde emirle düşürme girişimi, 1994 başlarında mali piyasalarda krize neden oldu. Krizin etkilerini yumuşatmak için yürürlüğe konan program paralelinde 5 Nisan Kararları (1994) alındı. Tansu Çiller’in imza attığı 5 Nisan kararları kapsamında TL'de yüzde 51 oranla cumhuriyet tarihinin 3. en büyük devalüasyonunu gerçekleşti. Sıcak para girişini hızlandırmak için Hazine bonosu, tahvil ve repo gelirlerinden alınan yüzde 5’lik vergi oranı kaldırıldı. Serbest bırakılan döviz kurları bankaların inisiyatifine terkedilirken, 24 Ocak 1980’de KİT’lere tanınan zam yapma yetkisi geniş bir şekilde kullanıldı. Özellikle TEKEL ürünlerine büyük oranlarda zam yapıldı ve ek vergiler getirildi. Akaryakıt vergileri yüzde 10’dan yüzde 25’e çıktı. 8 Temmuz’da 14 aylık bir stand-by anlaşması imzalanarak IMF’nin maddi desteği alındı. 14 aylık süre sonradan altı ay uzatıldı ama 1995’in sonlarında erken seçim kararı alınınca istikrar programı yarım kaldı. Bunun üzerine stand-by anlaşması da fiilen sona erdi.
Başbakan, başbakan yardımcısı ve ekonomiden sorumlu devlet bakanı olarak koalisyon hükümetlerinde bulunduğu 1991-1997 döneminde Türkiye ekonomisi ortalama yıllık %4,9 oranında büyümüş (1950'den günümüze kadar olan dönemin ortalaması %5'dir) ve Türkiye'nin GSMH'si Dünya toplamının binde 11.21'indan binde 12.37'sine yükselmiştir.
Gümrük Birliği
Tansu Çiller'in başbakanlığı döneminde yaşanan önemli gelişmelerden biri de 1995 Martı’nda imzalanıp, 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe giren Türkiye-Avrupa Birliği Gümrük Birliği Antlaşması oldu. Antlaşmayla ilgili yaşanan tartışmalardan en dikkat çekeni, ülkelerin önce Avrupa Birliği'ne tam üye olup, karar mekanizmalarında yerlerini aldıktan sonra gümrük duvarlarını indirmesine rağmen Türkiye'nin karar alıcı statüsünde olmadan gümrük duvarlarını indirmesiydi.
Ayrıca Yunanistan, Gümrük Birliği Antlaşması'nın önkoşulu olarak Türkiye'nin hukuken tanımadığı Kıbrıs yönetiminin AB'ye tam üyelik müzakerelerinin önünde engel olmaması şartını öne sürmüştü. Bazı çevrelerce, Tansu Çiller'in Yunanistan'ın Türkiye'nin gümrük birliğine katılımını veto etmemesi için Kıbrıs'la AB arasındaki tam üyelik müzakerelerinin başlamasına ‘evet’ demesi bir taviz olarak yorumlandı. Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye verdiği Kıbrıs sorunuyla ilgili nihai çözüm bulunmadan Kıbrıs yönetiminin AB'ye tam üye olamayacağı yönünde güvenceye karşın Kıbrıs 2004 yılında AB'ye tam üye oldu.
1995 Azerbaycan Darbe Girişimi
1995 yılının mart ayında Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’e karşı Özel Amaçlı Polis Biriminin komutanı Ruşen Cevadov liderliğinde bir darbe girişiminde bulunuldu. Kısaca II. MİT Raporu olarak bilinen, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) 17 Kasım 1996 tarihinde hazırladığı ve kısa süre sonra basına sızan raporda, darbenin Çiller’in onayı ile dönemin Türk Cumhuriyetlerinden sorumlu Devlet Bakanı Ayvaz Gökdemir, Emniyet Genel müdürü Mehmet Ağar, İbrahim Şahin ve Korkut Eken tarafından planlandığı, ancak MİT’in olayı Süleyman Demirel’e bildirmesi ve Demirel'in de Aliyev’i haberdar etmesi ile başarısızlığa uğradığından bahsedildi.
Malvarlığı
17 Haziran 1994'te Milliyet gazetesi Washington D.C. temsilcisi gazeteci Turan Yavuz, Özer ve Tansu Çiller'in ABD'de otel, alışveriş merkezi ve villadan oluşan, milyonlarca dolarlık gayrimenkulu olduğunu duyurdu. Bu malların Çiller'in ekonomiden sorumlu devlet bakanlığı döneminde edinildiğinin basında yer alması büyük bir tartışma başlattı. Gayrimenkullerin Çiller'in başbakanlığa aday olduğu 8 Haziran 1993'teki mal beyanında yer almadığı da ortaya çıktı. Bunun üzerine Çiller, söz konusu gayrimenkullerin Marsan Holding tarafından satın alındığından kişisel mal bildiriminde bulunmadığını açıkladı. Muhalefet partileri tarafından konu TBMM’ye taşındı. Çiller, ANAP'ın önergesinin TBMM'de görüşülmesinden bir gün önce açıkladığı mal varlığı listesinde 1973'te babasından miras kalan 437 bin liranın en verimli alanlarda işletilerek 677 milyar liraya çıkarıldığını öne sürdü ancak eşiyle sahip oldukları şirketlerin vergileriyle ilgili iddialara ise bir açıklama getirmedi. 15 Temmuz 1994’te Çiller’in malvarlığının araştırılmasını isteyen önerge TBMM Genel Kurulu’nda reddedildi. 1995 seçimlerinden önce ABD'deki malvarlığını Zübeyde Hanım Şehit Anaları Vakfı'na bağışlayacağını açıklamasına rağmen daha sonra bundan vazgeçti.
1995 Genel Seçimleri
DYP, Tansu Çiller liderliğinde girdiği ilk seçim olan 1994 yerel seçimlerinde birinci olmasına karşın 1989'a göre oyları yaklaşık 4 puan geriledi. 18 Şubat 1995 tarihinde yapılan birleşme kurultayında hükümet ortağı SHP feshedilerek CHP'ye katıldı. SHP-CHP birleşmesi, DYP-SHP koalisyonunu pek etkilemedi ve koalisyon DYP-CHP koalisyonuna dönüştü. Birleşmeden sonra sadece bazı bakanlar değiştirildi, ama koalisyon hükümeti işbaşında kaldı. Bununla birlikte, Deniz Baykal’ın 10 Eylül 1995’te CHP genel başkanlığına seçilmesi, kısa süre içinde, koalisyon hükümetinin sonunu getirdi. 20 Eylül 1995'te Çiller ile Baykal arasında yapılan görüşmede hükümetin sürdürülmesi konusunda anlaşma sağlanamadı.
Bunun üzerine Çiller, 20 Eylül’de hükümetin istifasını Cumhurbaşkanı’na sundu. İstifayı kabul eden Demirel, bir gün sonra, hükümeti kurma görevini yeniden Çiller’e verdi. Çiller öteki parti liderleriyle yaptığı görüşmelerden bir sonuç alamadı ve bir koalisyon ortağı bulamadı. Bunun üzerine azınlık hükümetinin güvenoyu alabilmesi için, Meclis’te temsil edilen küçük partilerle temaslarda bulundu; Milliyetçi Hareket Partisi’nden (MHP) destek sözü alan Çiller bir azınlık hükümeti kurma yolunu seçti. Çiller’in oluşturduğu DYP azınlık hükümeti 5 Ekim’de Cumhurbaşkanı Demirel tarafından onaylandı. Bu süreçte, Çiller'in başbakan olduktan sonra Demirel'e cephe alması ve ona yakın isimlere karşı rezerv koyması DYP içinde bir çözülmeye neden oldu; Hüsamettin Cindoruk'un Tansu Çiller’le anlaşmazlığa düşerek, 1 Ekim’de TBMM başkanlığından istifa etmesinin ardından 12 Ekim tarihinde beş milletvekili (Orhan Kilercioğlu, Şerif Ercan, İbrahim Arısoy, Akın Gönen ve Ersin Faralyalı) DYP'den istifa etti. DYP'nin büyük fire verdiği 15 Ekim’de yapılan güven oylamasında Çiller’in azınlık hükümeti güvenoyu alamadı. Hükümet güvenoyu alamayınca Çiller Cumhurbaşkanı’na istifasını sundu. Bu arada, güvenoylamasına katılmayıp ya da katılıp da ret oyu veren, aralarında Cindoruk'un da olduğu 10 DYP'li milletvekili partiden ihraç edildi (16 Ekim).
16 Ekim’de biraraya gelen Çiller ve Baykal erken seçim koşuluyla bir DYP-CHP koalisyon hükümetinin kurulması konusunda anlaşmaya vardılar. Bu arada bir önceki DYP-CHP koalisyonunun bozulmasında etkisi olan İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir, Çiller-Baykal uzlaşmasının sağlandığı gün görevinden istifa etti. Cumhurbaşkanı Demirel, 17 Ekim’de, Meclis’te temsil edilen partilerin genel başkanlarıyla yaptığı görüşmelerden sonra, yeni hükümeti kurma görevini üçüncü kez Çiller’e verdi. Bakanlar kurulu listesi açıklanmadan önce, TBMM, 26 Ekim’de erken seçim kararı aldı ve 24 Aralık 1995’te erken seçime gidilmesini kararlaştırdı. 5 Kasım’da hükümet 172 ret oyuna karşılık 243 kabul oyuyla güvenoyu aldı.
24 Aralık 1995 genel seçimleri, Çiller’in, genel başkan olarak katıldığı ilk genel seçim oldu. DYP milletvekili aday listesi, temayül yoklaması ve ön seçim sonuçları değiştirilerek, muhalif grup üyelerinin imzaları olmadan, Tansu Çiller ve Yeminli grubun istediği şekilde oluşturuldu. Çiller'in Demirel ile seçim öncesinde yaşadığı sert bir tartışma nedeniyle Demirel’e yakınlıklarıyla bilinen Ekrem Ceyhun, Münif İslamoğlu ve Bekir Sami Daçe’ye milletvekili aday listelerinde yer vermediği iddia edildi. MHP ile yapılan seçim ittifakı görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı. DYP seçim kampanyası boyunca milliyetçi bir söylem ve Tansu Çiller’in, laik Türk kadını imajını kullandı. Çiller, seçim kampanyasında ANAP lideri Mesut Yılmaz ve Refah Partisi lideri Necmettin Erbakan’a yüklendi. 1991 seçimlerinde DYP, %27,03’lük oy oranıyla birinci parti olurken; 1995 seçimlerinde, 135 milletvekilliği kazanarak %19,18’lik oy oranıyla üçüncü parti oldu. 1991 seçimlerine kıyasla oy oranı yüzde 30 oranında azaldı.
Örtülü Ödenek İddiaları
24 Aralık 1995 seçimlerinden kısa süre önce Tansu Çiller'i arayan Selçuk Parsadan, emekli Orgeneral Necdet Öztorun'un adını kullanarak “emekli ve muvazzaf askerlerin seçimlerde DYP'ye çalışmak istediklerini” belirterek kendisinden para talebinde bulundu. Bu talebin Çiller tarafından olumlu karşılanmasıyla Başbakanlık Örtülü Ödeneğinden Parsadan'a 5,5 milyar ödeme yapıldı. Mayıs 1996'da patlak veren bu skandalda Parsadan, dolandırıcılıktan dolayı yargılandı ve mahkûm oldu. Çiller ise örtülü ödeneği siyasi çıkar için kullandığı gerekçesiyle eleştirilere uğradı. Tansu Çiller'in başbakanlığı döneminde örtülü ödenek ile yaşanan ikinci skandal Çiller'in, Başbakanlık görevini Yılmaz'a devretmeden hemen önce örtülü ödenekten usulsüz biçimde 500 milyar TL çektiği iddiasıydı. 11 Mayıs 1996 tarihinde Hürriyet'te yayımlanan 13 Şubat 1996 tarihli belgede bu miktarın örtülü ödenek hesabının tutulduğu Vakıfbank Merkez Şubesi'nden çekildiğini gösteriyordu. Çiller iddiaları şiddetle reddetti, 19 Haziran 1996'da, Çiller için için verilen "örtülü ödenek" önergesi TBMM'de reddedildi.
Kardak Krizi
25 Aralık 1995 gecesi Çanakkale'den İsrail'e seyretmekte olan Figen Akat adlı Türk bandıralı bir yük gemisinin Bodrum Yarımadası'dan 3,8 mil uzaklıktaki Kardak Kayalıkları'nda karaya oturması, Türkiye ile Yunanistan arasında "Karasuları Sorunu"nu yeniden gündeme taşırken, iki ülke arasında ulusal egemenlik alanlarının saptanması konusunda da yeni bir tartışma başlattı. 1996'nın başlarında krize dönüşen bu kazadan sonra, Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis'in Kardak Kayalıkları'ndaki Yunan bayrağının kalacağına ilişkin açıklamasına Çiller'in "O asker gidecek, o bayrak da inecek" yaklaşımını sergilemesiyle gerginlik daha da tırmandı.
30 Ocak 1996 tarihine gelindiğinde, Kardak Kayalıkları'nın, doğusundan Türk savaş gemileri, batısından da Yunan savaş gemileri tarafından ablukaya alınmasıyla birlikte iki ülke arasında topyekün bir çatışma riski yükselmeye başladı. 30/31 Ocak gecesi, Türk SAT komandoları, "Yunus 1" adı verilen bir operasyonla, bölgedeki Yunan deniz kuvvetlerine fark ettirmeden Kardak Kayalıkları'ndan ikincisine (Batı Kardak Kayalığı) çıktılar. Kriz giderek tırmanırken, ABD Başkanı Bill Clinton'ın, Çiller ve Simitis'i telefonla arayarak, iki NATO müttefikinin gerginliği artıracak davranışlardan kaçınmasını istemesiyle gerginlik yumuşamaya başladı.
Anayol Hükümeti
Seçim sonucunda hiçbir partinin tek başına hükümet kurabilecek sayısal çoğunluğa ulaşamaması üzerine koalisyon görüşmeleri başladı. Seçimlerden birinci olarak çıkan Refah Partisi'nin genel başkanı Erbakan, hükümeti kurmakla görevlendirilmesine rağmen hiçbir partinin onunla koalisyon kurmak istememesiyle görevi iade etti. Kamuoyunun bir bölümü, iş çevreleri ve merkez medya'nın istediği iki merkez sağ partinin hükümet kurmasıydı. Bu taleplerin sonucu olarak yaklaşık iki ay süren koalisyon turlarından sonra Yılmaz ve Çiller 27 Şubat 1996'da “dönüşümlü başbakanlık” formülüyle ve Bülent Ecevit liderliğindeki Demokratik Sol Parti'nin (DSP) dışardan desteğiyle koalisyon kurmak üzere anlaştı. Başbakanlık koltuğuna önce Yılmaz oturacak, Çiller Başbakan olana kadar hükümete girmeyecekti. 53. Hükümeti Anayol koalisyonuyla 6 Mart 1996'da böyle kuruldu. Anayol azınlık hükümeti hakkında 12 Mart tarihinde yapılan güvenoylamasına 544 milletvekili katıldı ve 207 ret oyuna karşılık 257 olumlu oyla Yılmaz Hükümeti güvenoyu aldı. RP ve CHP milletvekilleri olumsuz oy kullanırken DSP Grubu çekimser kaldı.
Ancak hem Tansu Çiller ile Mesut Yılmaz arasındaki kişisel rekabet, hem de kendisinin devredışı bırakılmasını hazmedemeyen Refah Partisi'nin tüm gücüyle hükümete saldırmasıyla Anayol Hükümeti uzun süreli olamadı. RP bir yandan "Bir hükümetin güvenoyu almış sayılması için, oylamaya katılan milletvekillerinin salt çoğunluğunun olumlu oy vermiş olması gerektiğini, Mesut Yılmaz Hükümeti'nin ise yeterli güvenoyu alamadığını" ileri sürerek Anayasa Mahkemesine iptal davası açarken (12 Nisan), diğer yandan da Çiller ve eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Şinasi Altıner hakkında "TOFAŞ ve TEDAŞ ihalelerinde usülsüzlük ve yolsuzluk yapıldığını belirlenmesine karşılık gerekli işlemleri yapmayarak devleti zarara uğratarak görevini kötüye kullandıkları" iddiası konusunda iki ayrı soruşturma önergesi verdi.
Koalisyonun iki ortağı arasındaki geçimsizlik giderek artarken, Çiller aleyhine verilmiş olan TEDAŞ soruşturma önergesi 24 Nisan tarihinde, TOFAŞ soruşturma önergesi ise 9 Mayıs tarihinde RP, CHP, DSP ve koalisyon ortağı ANAP'ın olumlu oy kullanmasıyla kabul edildi. Çiller için meclis soruşturmaları açılmasının yolunu açan bu önergelere ANAP'lıların da olumlu oy vermesi koalisyon ortaklarının arasının iyice açılmasına neden oldu.
Refah Partisi'nin itirazını ele alan Anayasa Mahkemesi 14 Mayıs'ta yaptığı son toplantıdan sonra kararını açıkladı. Buna göre, Anayasa Mahkemesi RP'nin güvenoylamasına ilişkin iptal istemini yerinde bularak, oylamayı iptal etti. Mahkeme, yürütmeyi durdurma talebini ise reddetti. Bu kararın ardından haziran ayı başında DYP'nin hükümetten desteğini çekmesiyle Anayol koalisyonu kurulduktan 3 ay sonra karşılıklı suçlamalar eşliğinde dağıldı. Mesut Yılmaz 6 Haziran tarihinde başbakanlıktan istifa etti.
Refahyol Hükümeti
RP, Çiller'i, TEDAŞ ve TOFAŞ dosyalarıyla zorlarken, ANAP da Örtülü Ödeneği usulsüz kullandığı gerekçesiyle Çiller'e karşı bir araştırma önergesi vermişti. Zor durumda kalan Çiller RP ile koalisyon kurmayı kabul etti. 29 Haziran 1996'da Erbakan'ın başbakanlığı altında kısaca Refahyol olarak adlandırılan RP-DYP koalisyon hükümeti kuruldu, Çiller de başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanı oldu. 19 Haziran 1996'da, Çiller için verilen "örtülü ödenek" önergesi RP'nin desteğiyle TBMM'de reddedildi. 25 Kasım'da, Çiller'in TEDAŞ ihalelerinde görevini kötüye kullandığı iddiasıyla oluşturulan TBMM Soruşturma Komisyonu RP'li ve DYP'li sekiz üyenin oyuna karşılık yedi oyla Çiller'in Yüce Divan'a sevkine gerek olmadığına karar verdi. 28 Kasım tarihinde de TOFAŞ Soruşturma Komisyonu yine Refahyol ortaklarının oylarıyla Çiller'i akladı. Soruşturma komisyonlarına önceleri destek verip daha sonra da Çiller'i aklayan RP'nin bu tavrı, komisyonları koalisyonun kurulması konusunda koz olarak kullandığı biçiminde yorumlandı.
Tansu Çiller'in 1995 seçim kampanyasında kendisini Türkiye'nin Batılı, modern yüzü olarak sunarak, RP tehlikesine karşı laikliğin güvencesi olduğunu söylemiş olmasına rağmen, seçimlerden yalnızca altı ay sonra bu partiyle koalisyon kurması DYP içinde küçük çaplı bir depreme yol açtı. 10 DYP milletvekili yeni hükümete güvenoyu vermedi, 5'i çekimser kaldı. Temmuz 1996'da, sadece eleştirilerini dile getirmek için aday olan Mehmet Dülger dışında neredeyse rakipsiz olarak yarıştığı DYP 5. Olağan Büyük Kongresi'nde tekrar genel başkan seçildi. Parti içi muhalefetin bir kısmı DYP'den istifa ederek Hüsamettin Cindoruk'un liderliği altındaki Demokrat Türkiye Partisi'ne (DTP) katıldı. Genel ülke siyasetinde ise ilk defa İslamcı bir partinin liderinin başbakan olması, Erbakan'ın ekonomiden dış politikaya kadar, Türkiye'nin egemen sınıflarına son derece uzak ve yabancı görüşlere sahip olması toplumun laik kesimlerinin, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) dahil devlet aygıtının önemli bir kısmının, büyük sermayenin (İstanbul sermayesi) ve merkez medyanın Erbakan'a karşı tavır almasına neden oldu.
Susurluk Kazası
3 Kasım 1996'da Balıkesir'in Susurluk ilçesi yakınlarında yaşanan trafik kazasında, bir kamyonun çarptığı 06 AC 600 plakalı Mercedes marka siyah renkli otomobilin içindekilerden Emniyet müdürü Hüseyin Kocadağ, üzerinde Mehmet Özbay kimliği bulunan Abdullah Çatlı ve Melahat Özbay sahte kimlikli Gonca Us ölmüş, DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak yaralı olarak kurtulmuştu. Kazanın oluş şekli, otomobildeki kişilerin ilişkileri ve bulunan silah ve dökümanlar devlet-mafya-siyaset üçgeninden yoğunlaşan tartışmaları başlattı. Çiller 26 Kasım 1996 tarihinde yapılan DYP Meclis Grubu konuşmasında kazayla ilgili olarak "Bu millet uğruna, ülke uğruna, devlet uğruna kurşun atan da yiyen de her zaman bizim için saygıyla anılır. Onlar şereflidirler..." yorumunu yaptı. Çiller'e en yakın isimlerden biri olan İçişleri Bakanı Mehmet Ağar kazadan çok kısa bir süre sonra istifa etti (8 Kasım 1996). Koalisyonun özellikle DYP kanadını etkileyen bu kaza, kısa süre sonra Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemlerinin başlamasına neden oldu.
28 Şubat Süreci
Refahyol hükümetinin kurulmasından itibaren kamuoyunun bazı kesimlerince irticai ve laiklik karşıtı faaliyetlerin kaynağı olarak görülen Refah Partisi ve büyük ortağı olduğu koalisyon hükümetine karşı Türk Silahlı Kuvvetleri'nde (TSK) odaklanan bir muhalefet hareketi doğdu. 1997 yılının başlarına gelindiğinde, RP ile TSK arasındaki siyasi mücadele artık apaçık görünür hale gelmişti. 30 Ocak 1997'de RP'li Sincan belediyesi tarafından düzenlenen ve İran'ın Ankara büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri'nin de davetli olduğu Kudüs gecesinde cihad konulu bir piyes sahneye konmuştu. 4 Şubat tarihinde Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanlığı'na bağlı tank ve kariyerlerle bazı askeri araçların sabah saatlerinde Sincan'dan geçirilmesi bu etkinliğe karşı düzenlenen bir gövde gösterisi olarak yorumlandı.
Bu gergin atmosferde, 28 Şubat 1997 tarihinde düzenlenen Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında bir dizi karar alındı. Anayasal bir kurum olan MGK'nın aldığı kararların; hükümete birer tavsiye mi, yoksa yaptırım gücü de içeren bir muhtıra mı olduğu uzun süre tartışıldı. Bu dönemde MGK'nın askeri kanadının medya ile ilişkileri de tartışmanın bir başka boyutu oldu.
Tansu Çiller bu dönemde, hem başbakanlığı sırasında terörle mücadele konusunda uyumlu çalıştığı TSK'yla sorun yaşanmayacağına inanırken, hem de Refah Partisi'nin aşırılıklarına karşı kendisini laikliğin güvencesi olarak gösteriyordu. MGK toplantısından sonra ise Çiller bir yandan 28 Şubat Kararları'nın Başbakan Erbakan tarafından onaylanmasını isterken, diğer yandan Refahyol'a karşı oluşan baskı gruplarına karşı durdu. 28 Şubat'taki MGK toplantısında TSK'nın Refahyol Hükümetini düşürmekteki kararlılığını gören Çiller, mart ayında hazırlattığı kararnameyle genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarını emekliye sevk etme girişiminde bulunduysa da bu girişim Erbakan tarafından engellendi.
Refahyol Hükümetine karşın artan baskı koalisyonun zayıf halkası niteliğindeki DYP içinde çözülmeye neden oldu. Tansu Çiller kendi partisinin milletvekillerine hakim olmakta zorlanırken, kararları muhtıra olarak değerlendiren bazı DYP'liler erken seçime gitme veya hükümetten çekilme çağrısı yaptılar. 1997'nin ilkbahar aylarında TSK'nın doğrudan müdahalede bulunacağı kaygısıyla DYP'de başlayan istifa dalgası (özellikle 26 Nisan'da DYP'li Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez ile Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna'nın istifaları) sonucunda Erbakan, Çiller'in de baskısıyla koalisyon protokolü gereği başbakanlık görevinin Tansu Çiller'e verilmesi amacıyla 18 haziran 1997'de istifasını verdi. Ancak Cumhurbaşkanı Demirel hükümet ortakları arasındaki protokolü dikkate almayarak hükümeti kurma görevini ANAP lideri Mesut Yılmaz'a verdi.
Sonraki Gelişmeler
ANASOL-D hükümetinin kurulmasıyla DYP yaklaşık 6 yıl sonra muhalefete geçti. 18 Nisan 1999 genel seçimlerinde DYP'nin oyları yüzde 12'ye geriledi. Tansu Çiller aday olduğu İstanbul 3. seçim bölgesinde, ancak CHP'nin yüzde 10'luk seçim barajını aşamamasıyla milletvekili seçilebildi. 1999'un kasım ayında yapılan DYP 6. Olağan Kongresinde tekrar ve son kez genel başkan seçildi. Çiller, 1228 delegenin oy kullandığı genel başkanlık seçiminde 922 oy alırken, en büyük rakibi durumundaki Köksal Toptan 280 oy aldı.
2001 yılında anamuhalefet partisi Fazilet Partisi'nin (FP) Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması ve Milli Görüş hareketinin bölünmesiyle DYP anamuhalefet partisi, Çiller de anamuhalefet partisi lideri oldu. Çiller'in Muğla'dan aday olduğu 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde DYP yüzde 9,54 oranında oy alarak çok küçük bir farkla yüzde 10'luk seçim barajını aşamayarak TBMM dışında kaldı. DYP'nin muhalefette olmasına rağmen oy kaybederek baraj altında kalması Çiller'e sert eleştirilerin yönelmesine neden oldu. Çiller 9 Kasım tarihinde yaptığı basın toplantısında bir sonraki kongrede adaylığını koymayacağını açıkladı. 14-15 Aralık 2002 tarihlerinde yapılan DYP 7. Olağan Büyük Kongresi'yle genel başkanlığı sona erdi ve aktif siyasetten çekildi.
2012'de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü 28 Şubat soruşturması kapsamında “mağdur” ve “tanık” olarak ifade verdi. 19 Aralık 2014'te İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 28 Şubat davası kapsamında talimatla 'şikayetçi' sıfatıyla ifade verdi.