"Edebiyatla Felsefe Arasında", "Belleğin Kuytularından", "Talan Şiirleri" ile "Yazın, Dil ve Sanat"ın da aralarında bulunduğu çok sayıda esere imza atan 88 yaşındaki şair ve yazar Hilmi Yavuz, "Şiir ve Medeniyet" başlıklı söyleşiye konuk oldu.

Şair Hilmi Yavuz: Bugün maalesef şiir geriye itilmiştir

İSTANBUL (AA) - İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü tarafından, Abdullah Tivnikli Konferans Salonu'nda düzenlenen etkinliğin açılışında konuşan Üniversitenin Rektörü Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar, "Hilmi Yavuz hocamız hem bir hoca hem bir düşünce insanı hem bir şair. Bence Türkiye'de biraz kamplaşmayı da aşmış, kamplaşmanın ayırıcı ve koparıcı, parçalayıcı etkisinde, bir tür birleştiricilik işlevi de görmüş bir büyüğümüz." dedi.

Eserleriyle Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olan Yavuz, üniversite öğrencileriyle bir araya gelerek, şiir ve medeniyet kavramlarını ele aldı, Türk edebiyatından örnekler verdi.

Şiirin Türk medeniyetinin bir söylemi olduğunu belirten Yavuz, "İslam öncesinden başlayarak, 19. yüzyıla yani Tanzimat'a gelinceye kadar, yaşadığımız hüzünler, sevinçler, isyanlar, kötümserlikler ve akla gelebilecek bütün insanlık durumları, daha başından itibaren bizim toplumumuzda şiirle dile getirilmiştir. Bu önemli bir şeydir. Çünkü medeniyetimizin söylemidir. O yüzden şiirle medeniyet arasındaki ilişkinin birebir ve çok belirleyici olduğunu belirtmek istiyorum." diye konuştu.

Yavuz, şiirin medeniyetin evrelerine göre geliştiğini ve her dönemin söylem biçimi olduğunu vurgulayarak, "Şehirleşme ve sanayileşme söz konusu olduğunda, bizde genellikle divan edebiyatı ile karşılık buluyor. Divan edebiyatı bu anlamda hem avcılık ve toplayıcılıktan hem de tarım ve hayvancılıktan daha farklı, soyut bir düzleme taşıyan bir şiir olarak karşımıza çıkıyor. Bu durum 19. yüzyıla gelinceye kadar böyle devam etmiştir. 19. yüzyıl bizim hem medeniyet hem de şiir tarihimizde çok önemli, büyük radikal değişimin gerçekleştiği bir dönemdir." ifadelerini kullandı.

"Bugün maalesef şiir geriye itilmiştir"

Edebiyatta "aidiyet" ve "mensubiyet"in kendisi için önemli kavramlar olduğunu aktaran Yavuz, şöyle devam etti:

"Aidiyet, bizim bağlı olduğumuz medeniyettir. Bu medeniyetin adı İslam medeniyetidir. Dolayısıyla bizim aidiyetimiz İslam medeniyetine aittir. Biz Müslüman doğmuşuz, Müslüman bir toplum içinde büyümüşüz. Peki 1839 Tanzimat'tan sonra ne oluyor? Biz bir başka medeniyete intisap ediyoruz. Batı medeniyetleriyle Hristiyan medeniyetleriyle bir mensubiyet ilişkisi oluyor. Ama bu bir aidiyet ilişkisi değildir. Tanzimat'tan sonra bu anlamda Ahmet Hamdi Tanpınar başta olmak üzere birçok yazar, ikili yaşam olarak yani aidiyet ve mensubiyeti birlikte, eş zamanlı olarak yaşıyor. Bu durum Osmanlı toplumu ve Cumhuriyet sonrası Türk toplumu için de geçerlidir. Aslında Tanzimat'tan sonra biz genellikle bu durumu Doğulu ya da Batılı diye adlandırırız ya da geleneksel ve modern olarak ifade ederiz. Ama ben bunu daha kolay anlaşılsın diye aidiyet ve mensubiyet yani bir ikili karşıtlık durumu olarak anlatıyorum."

Usta edebiyatçı, başta Ahmet Haşim ve Ahmet Hamdi Tanpınar olmak üzere, birçok edebiyatçının eserlerindeki metaforlardan bahsederek, "Bugün maalesef şiir geriye itilmiştir. Artık hikayecilerden, romancılardan söz ediliyor. İnsanların artık edebiyat denilince, bundan roman ve hikayeyi anladığını görüyoruz. Bir taraftan diyoruz ki 'Şiir bizim medeniyetimizin söylemidir.', bir taraftan da diyoruz ki 'Artık şiir geriye itildi.'. Yani Batı'dan mensubiyet ilişkisiyle edindiğimiz anlatı formlarının yani roman ve hikayenin öne çıkmış olmasının üzerinde durulması gerekir. Bu basit bir edebiyat meselesi değildir. Aslında ısrarla söylüyorum bu mensubiyetin, aidiyetin geriye gitmesidir." değerlendirmesini yaptı.

Yavuz, yaklaşık 2 saat süren etkinlikte, ilerleyen yaşına rağmen ayakta konuşma yaptı ve program sonunda öğrencilerin sorularını yanıtladı.


Muhabir: Aişe Hümeyra Akgün

OGÜNhaber