Göbek taşı demek, kadınlar için şenlik alanı demekti
Kadınların kişisel bakımlarını yapmanın yanında, kendilerini ve zenginliklerini gösterme, annelerin oğullarına kız beğendiği, kınaların yakıldığı, bugünlerde yerini konsept partilere bırakan kutlamaların, eğlencelerin, ziyafetlerin olduğu, şehir dedikodularının konuşulduğu bir sosyalleşme ve şenlik alanıydı hamamlar. Hamama hazırlanmak ise kadınlar için ayrı bir seremoniydi. Bütün gününü hamamda geçirecek olan hanımlar, özenle işlemeli bohçalarını hazırlar, yiyeceklerini de bohçalarının yanına ekler, önden yardımcılarıyla hamama gönderirlerdi. Bu bohçalarda gül kokulu sabunlar, sabunluklar, mücevher kutuları, sık ve seyrek taraklar, ipek ve ketenden yapılmış keseler, nalınlar, iç ve dış taslar, boy boy havlular, sürmeler, bitkisel yağlar ve aynalar bulunurdu.
Şimdilerde ise birçok hamam işletmesinde böyle bir hazırlık yapmak istemeyenlere, kişisel bakımlar için tek kullanımlık benzer malzemeler veriliyor. Ve baktığınızda kadınların özel günleri için hala revaçta olan ve ilk akla gelen yerlerden biri hamamlar... Erkeklerde de durum pek farklı değil. Hamamlar erkekler için de özel günlerin kutlandığı yerler haline geldi. Erkeklerin, damat hamamı, sünnet hamamı, asker hamamı ve bayram hamamı şeklinde kullanılmaya devam ediyor.
SPA’nın temelleri hamamla atıldı
Tarihi hamamların en büyük özelliklerinden biri de günümüz SPA’larının ilk örneklerini oluşturmasından geçiyor. Yıkanmanın hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde kullanımı çok eskilere dayanır. MÖ. 4’üncü yüzyılda Yunanistan’da bedeni terbiye ve tedavi müesessesi konumunda hamamlar bulunurdu. Buhar banyosu ve sıcak, birçok kültürde de iyileştirmek için uzun süre kullanılan bir terapiydi. Fiziksel ve mental temizlik için şifa kaynağı sayılan hamamlara dair birçok da hikaye anlatılır ve halk bunlara sıkı sıkıya tutunarak hamamlara akın eder, şifa arardı. Bunlardan biri de Mihrimah Sultan Hamamı’nın şifa merkezi olarak kabul edilmesiydi…
Kadınların gözdesi Mihrimah Sultan Hamamı’ydı
İsminin doğrusu "Mihr ü mâh", yani "ay ve güneş" demek olan Mihrimah Sultan, Kanuni Süleyman'ın Hürrem Sultan'dan olan kızıydı. Anlatılan hikayelere göre Mimar Sinan’ın Mihrimah Sultan’a duyduğu aşkın bir simgesi olarak Üsküdar’daki külliyeden sonra inşa ettiği, Edirnekapı’da bulunan Mihrimah Sultan Hamamı dönemin şifa merkezlerinden biriydi. Özellikle göğüs kanserine yakalanmış kadınlar için bir ümit kapısıydı. Bunun nedeni ise rivayetlere göre Mihrimah Sultan’ın bir göğsü yoktu. Bunun doğuştan mı yoksa sonradan mı olduğu pek bilinmiyor ama Mihrimah Sultan’ın bundan çok utandığı için hamamda hizmetkârlarına, cariyelerine ve kalfalarına bile görünmeden yıkanırdı. Bu yüzden kendi adını taşıyan hamamda da Sinan’dan kendisine özel loca gibi bir bölme istemişti. Kalabalık maiyetiyle hamama gitse bile Mihrimah Sultan bu bölümde senelerce kimseyi yanına almadan tek başına yıkanmıştı. Bu söylentilerden sonra kadınlar tarafından bir şifa merkezi kabul edilip, sultanın bölmesinde yıkanmanın kendilerine şifa getireceğine inanan hanımlar bunu asırlarca devam ettirdi. Ancak bu adet de zamanla unutulanlar arasına girdi.