Almanya'da yarın Thüringen ve Saksonya eyaletlerinde düzenlenecek seçimler, Başbakan Olaf Scholz'un liderliğini yaptığı Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Partiden (FDP) oluşan koalisyon hükümetinin kaderini de etkileyebilir.
Almanya'nın doğusundaki Thüringen eyaletinde yaklaşık 1,66 milyon, Saksonya eyaletinde de yaklaşık 3,3 milyon seçmen, 1 Eylül'de sandık başına gidecek.
İki eyalet için seçimler öncesi yapılan anketlerde aşırı sağcı popülist Almanya için Alternatif (AfD) Partisi Thüringen'de birinci, Saksonya'da ise ikinci sırada görülüyor.
Forschungsgruppe Wahlen şirketinin kamu yayıncısı ZDF televizyon kanalı için yaptığı ankete göre, Saksonya'da yüzde 30 oy oranına ulaşan AfD, yüzde 33 ile ilk sırada bulunan Hristiyan Demokrat Birlik Partinin (CDU) ardından ikinci sırada yer alıyor.
Buna göre, Sol Partiden ayrılan "Sahra Wagenknecht İttifakı-Anlayış ve Adalet İçin" (BSW) de yüzde 15 ile üçüncü sırada bulunurken federal hükümette yer alan SPD ve Yeşiller yüzde 6'şar oy oranına ulaşıyor.
Federal hükümetin küçük ortağı FDP'nin oy oranı çok düşük olduğu için anketlerde diğerleri arasında yer aldı.
Thüringen eyaletinde ise AfD yüzde 29 oy oranıyla, yüzde 23 ile ikinci sırada yer alan CDU'nun açık ara önünde bulunuyor. Bu eyalette de BSW, yüzde 18 ile üçüncü sırada yer alıyor.
Sol Parti, yüzde 13 ile dördüncü sırada bulunurken Başbakan Scholz'un partisi SPD, yüzde 6 ile eyalet meclisine girmeyi başarıyor.
Yeşiller ve FPD ise Thüringen'de yüzde 5’lik barajını geçemeyerek meclis dışında kalıyor.
Saksonya ve Thüringen'de halk federal hükümetten memnun değil
Renklerinden dolayı "trafik ışığı hükümeti" olarak anılan federal hükümeti oluşturan partilerin iki eyalette yeterli destek bulamaması, halkın hükümete yönelik memnuniyetsizliğini gösteriyor.
Halk, bu memnuniyetsizliğe aşırı sağcı AfD'ye ve BSW gibi popülist partilere yönelerek tepki gösteriyor.
Diğer taraftan da Thüringen ve Saksonya eyaletlerindeki seçmenlerin yüzde 76'sı Başbakan Scholz'un çalışmalarını olumsuz karşılarken bu eyaletlerdeki halkın sadece 14'ü Başbakan'ın çalışmalarını olumlu buluyor.
Geçmişte eyalet seçimlerinde alınan sonuçlar, ülkede federal hükümetin sonunu getirmişti.
2005’te federal hükümette yer alan SPD ve Yeşiller, Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde yenilgiye uğramasının ardından dönemin Başbakanı Gerhard Schröder erken seçime gitmek istediğini belirterek meclisten güvenoyu istedi. Schröder'in güvenoyu alamamasının ardından erken seçime gidildi. Düzenlenen genel seçimlerde Schröder iktidarı kaybetti ve seçimlerden galip çıkan CDU Genel Başkanı Angela Merkel başbakan oldu.
Merkel de 2018'de Hessen eyaletinde yapılan seçimlerde partisi CDU'nun ciddi oy kaybetmesinin ardından bir kez daha CDU Genel Başkanlığı ve genel seçimde başbakanlık için aday olmayacağını açıkladı.
2021'de yapılan genel seçimlerde yeniden aday olmayan dönemin Başbakanı Merkel'in 16 yıllık iktidarı son buldu.
Geçmişte yaşanan bu tecrübeler, Saksonya ve Thüringen'de yarın yapılacak seçimleri önemli kılıyor.
İki eyaletteki seçimlerde SPD ile iktidar ortakları Yeşiller ve FDP’nin oy kaybı yaşaması durumunda Başbakan Scholz'un selefleri gibi hükümetin fişini çekip çekmeyeceği merak konusu.
Siyasi gözlemciler, erken seçim olasılığını uzak görüyor
Ancak siyasi gözlemciler, hükümetin iki sebepten dolayı hükümeti sonlandırmayacağına inanıyor.
Birincisi, Eylül 2025'te yapılacak genel seçimlere bir yıl kadar az bir süre kalması erken seçim ihtimalini düşürüyor. Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, genel seçimlerin tarihini açıklayarak 28 Eylül 2025’te yapılacağını bildirdi.
İkinci sebep ise kısa süre içinde yapılacak olası genel seçimde iktidarda yer alan partilerin son genel seçimlerdeki oy oranlarına ulaşamayacağını görmeleri de erken seçimi uzak kılıyor.
Olası erken seçim için Başbakan Scholz'un mecliste güvenoyunu kaybetmesi gerekiyor. Bir kez daha seçilememe endişesi taşıyan birçok milletvekili erken seçimi istemeyecektir. Bundan dolayı hükümetteki partiler iktidarda tutunmaya çalışıp genel seçimlere kadar durumu kendi lehlerine çevirmeye çalışacak.
Her halükarda Thüringen ve Saksonya eyalet seçimleri federal hükümetin kaderini etkileyecek ve genel seçimlere kadar iktidardaki partiler arasında var olan anlaşmazlıkları ve krizi derinleştirecek. FPD ve Yeşiller, anketlerde yaşanan oy kayıplarını telafi etmek için kendi seçmenini yeniden toparlamaya çalışacak.
İktidar partileri arasında anlaşmazlıkların devam etmesi, genel seçimlere kadar belirli konularda karar alınamaması anlamına gelecek ve ülkede bir durgunluk yaşanacak. Bunun da ülkenin ekonomisine, siyasetine ve toplumsal birlikteliğe etkisi olacak. Bu arada hükümete duyulan memnuniyetsizlik artıracak.
Daha önce haziranda düzenlenen Avrupa Parlamentosu seçimlerinde görüldüğü gibi doğu eyaletlerde, özellikle Thüringen ve Saksonya'da AfD ile BSW, oylarını ciddi oranda artırıyor.
Eyaletlerde hükümetlerin kurulması zor olacak
AfD’nin anketlerin öngördüğü gibi iki eyaletten birinde en fazla oyu alması durumunda bu parti ilk kez bir eyalet parlamentosunda en fazla sandalyeye sahip olacak.
AfD, mecliste sandalye sayısının 3'te 1'ne ulaşması durumunda birçok kararı bloke edebilme fırsatı ve siyaseti çok daha fazla etkileme şansı bulacak. Bu durumda ayrıca yargıda hakim ve savcıların atamalarını AfD'nin bloke etmesinden endişe duyuluyor.
Diğer taraftan iki eyalette de diğer partilerin AfD ile kesin şekilde işbirliği yapmayacaklarını açıklamalarından dolayı eyaletlerde hükümet kurulması da zorlaşacak.
CDU'nun, Sol Parti ile de koalisyon yapmayacağına ilişkin kararı dikkati çekerken Sol Parti de AfD ile koalisyon kurmayacağını açıkladı.
Böylelikle eyalet meclislerinde çoğunluğun sağlanması için CDU'nun BSW ile koalisyon kurması gerekecek. Sol Partiden ayrılanların yer aldığı BSW'ye çok fazla sıcak bakmayan ve federal düzeyde bu parti ile işbirliğine gitmeyeceğini açıklayan CDU yönetimi ülkenin doğusundaki koşulları göz önünde bulundurarak yerel düzeyde BSW ile koalisyona yeşil ışık yaktı.
Thüringen ve Saksonya'da AfD'nin iktidarın bir parçası olmasının önlenmesi için de başka şans bulunmuyor. Ancak CDU ve BSW'nin anlaşıp anlaşamayacağı seçimlerden sonra ortaya çıkacak.
AfD ve BSW, hükümetin göç ve Ukrayna politikasını eleştiriyor
Thüringen ve Saksonya'da yükselişte olan AfD ve BSW, hükümetin göç ve Ukrayna politikasını eleştirerek puan topluyor.
Sahra Wagenknecht liderliğindeki BSW, Avrupa ve ABD'nin Ukrayna'ya silah yardımı yapılmasını eleştiriyor ve Rusya'nın Avrupa'nın güvenlik mimarisine dahil edilmesini ve bu ülke ile ticaret yapılmasını istiyor.
AfD'de benzer şekilde Almanya'nın Ukrayna'ya silah yardımı yapmasını eleştiriyor ve Rusya ile ticaretin yeniden canlandırılmasını ve yoğunlaştırılmasını talep ediyor.
İki partinin milletvekilleri, Ukrayna Devlet Başkanı Volodomir Zelenskiy'nin haziranda Federal Mecliste yaptığı konuşmayı protesto etmişti.
Bu tutum, Soğuk Savaş döneminde Rusya'nın etkisi altında olan Thüringen ve Saksonya gibi eski Doğu Almanya (DDR) topraklarında yer alan eyaletlerdeki kişilerden destek buluyor.
Göç politikasında da iki parti benzer taleplerde bulunuyor
BSW, düzensiz göçün durdurulmasını ve suç işleyen göçmenlerin sınır dışı edilmesini talep ederken AfD de sığınmacıların sosyal sistemden faydalanmasının sınırlandırılmasını ve düzensiz göçün Yabancılar Yasası'nın katı şekilde uygulanarak sonlandırılmasını istiyor.
Bu talepler, toplumsal değişime çok fazla açık olmayan ülkenin doğu eyaletlerinde ilgi görüyor.
Öte yandan AfD ve BSW, ülkenin doğusunda kendilerine değer verilmediği ve kendilerinin yeterli düzeyde temsil edilmediği hissiyatı taşıyan insanları temsil ettiklerini savunarak puan topluyor.
Haziranda düzenlenen Avrupa Parlamentosu seçimlerinde AfD'nin ve BSW'nin doğu eyaletlerinde yüksek oy alması hatta AfD'nin doğu eyaletlerin tümünde birinci olması, 1990'da iki Almanya'nın birleşmesinden önceki ülkenin "Doğu ve Batı" olarak bölündüğü tabloyu ortaya çıkardı.
Yani doğuda AfD'nin, batı eyaletlerinde de özellikle muhafazakar CDU/CSU'nun ve diğer partilerin güçlü olduğu bir durum söz konusu.
AfD ve BSW’nin özellikle kırsal kesimde oy aldığı görülüyor. Ülkedeki bu eğilimin bir sonraki genel seçimlerde de sürmesi bekleniyor.
Bu durum Berlin Duvarı'nın yıkılışının 35'inci, iki Almanya'nın birleşmesinin 34'üncü yılında Alman halkının hala tam olarak birleşemediğini gösteriyor.